REKLAMI GEÇ

DÖRTTE BİR

18 Şubat 2019 Pazartesi

“Ömrün dörtte üçü mutluluğu hazırlamakla geçer, ama buna bakarak kalan dörtte birinin tadını çıkarmakla geçtiği sanılmamalı. Bu çeşit hazırlık alışkanlığı insanda o kadar yer etmiştir ki, kendi hazırlıkları bitince, başkalarınınkine başlar, böylece o eşref saatini ölümünden sonrasına kadar geciktirmiş olur. Ölümsüz yaşama bu denli inanma gereksinimi işte bu yüzdendir.
En büyük akıllılık, gerçek mutluluğun bu hazırlıklara bağlı olmadığını anlamaktır. Olsa, olsa içten bir hazırlık yeter.”
André Gide (Günlük)

Bu satırları okurken, kalan dörtte birime iğde çekirdeği dikiyordum. Avokado ve yenidünyalarım filizlenmişti bile çoktan. Önceki dörtte üçüme pek çok kereler kendi ellerimle incir ağacı dikmişliğim de vardır o başka.

Bastıbacak Şubat’ın Nisan’ın cebinden aşırıverdiği bir kehribar sabahtı bu sabah. Kış uykusundan uyanma vakti dedim kendi kendime ve balkon-bahçeme daldım. Nanelerim güneşten şımarmış, iki seksen yayılmışlar, sümbüllerim mahmur mahmur gerinerek, çipil yeşil gözlerini açmaya çalışıyorlar.

Avokadom serpilmiş, boylu olacak kerata babasına çekmiş. Yenidünyalar henüz tıfıl, üzerine daha fazla güneş serpmeli, iştahları açılsın. Mavişlerim zümrüt bir gurur içinde kasım kasım kasılıyorlar, bol bol su tüketmişler, bütün kışı içlerine çekmişler, kaplarına sığamıyorlar.

Efes’im, romantik tekirim benim, tek tek çiçekleri kokluyor, acaba ağzına layık bir yaprak bulur mu aralarından diye. Benimle birlikte okşuyor rengâhenk bahar motifli halının her ilmeğini. Serçeler solucana, böceğe doymuş olmalı ki gelmiyorlar yem tabağına artık. Ne güzel, kuru ekmek yemekten kurtulmuşlardır, sofraları Halil İbrahim tarafından donanmış olsa gerek.

Burnumu yeşilin taze kokusu gıdıklarken, gözüm maviyi özlüyor, tenim mavinin tuzunu.
Yakın mı ki vuslat?
Bilmiyorum, sadece özlüyorum, düşlüyorum, öyle kendimi bırakıp, kollarına düşüyorum.
Hazırlık mı?

Yok, hazırlık dörtte üçümde öldü, dörtte üçümü öldürdü. Dörtte birim bana kaldı, kimselere vermiyorum. Herkes kendi dörtte birine sahip çıksın kardeşim.
Hem neye hazırlanacakmışım ki?

Yaşamaya mı?
Ölmeye mi?
Olmaya mı?
En güzel partiler, sürpriz partilerdir.
En çok eğlendiğin düğün, en rahat kıyafetinle, sıkmayan sandaletinle gittiğindir.
En güzel tatil, planlamadan, yol seni nereye götürürse tatilidir. En az eşyayla, en az endişeyle, en az düşünceyle, en çok yürekle gittiğindir.
Kayalara tırmanırken, çizilen dizlerine aldırmadan, ardındaki muhteşem manzarayı hayranlıkla keşfettiğin, dizinin acısını hissetmediğin yerdir gittiğin en güzel yer.
Hadi gidelim deyip, gidebildiğin biridir hazırlıksız yaşamak.
Aşık olmak için baharı beklememektir.
Dörtte birini yaşamak; düşüncelerini, korkularını, maskelerini, yüklerini dörtte üçüne asıp da gitmektir, çıplak, sade ve köpüklü.
Dörtte birin kaç gün edeceğini düşünmek değil, dörtte birin ilk günü olduğunu sevinçle idrak etmektir, hazırlıksız yaşamak.
Gri bir şehirdeyken bile maviyi sevmekten vaz geçmemektir.
Bir avuç yeşilde, maviyi görebilmek,
Bir avuç suda okyanus yaratmaktır.
Kaç iğde yiyebileceğin değil, dörtte birin ilk gününe kaç iğde ağacı diktiğindir.
Yaşarken ölmek değil, yaşamak için ölmektir.

AYÇİÇEĞİ HİKÂYESİ
Kaldırım kenarında
kendiliğinden çıkıveren
ayçiçeği,
gülümsedi sanki bana,
gizemli bir kıvrım
dudak kenarında,
bulmuş gibi gerçeği..
Ne üzgündü
beni görmediğine bir gün önce,
ne de içinde bir telaş
görmek için yarın ya da ertesi..
Ne şikayeti vardı
tenini boyayan güneşten,
ne de yıldızlı geceden
bir armağan beklentisi.
Toprağa bile
yalnız ilişmiş uzun gövdesi,
sadece olmaya
bir tek hevesi;
bir ayçiçeği,
bir kendisi…

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı