REKLAMI GEÇ

EKMEK MESELESİ, MEMLEKET MESELESİ   

2 Mart 2021 Salı

Tahta, beton, teneke, toprak, saman damlarımızla iki milyardan artığız,
kadın, erkek, çoluk çocuk.
Ekmek hepimize yetmiyor,
kitap da yetmiyor,

ama keder

dilediğin kadar,
yorgunluk da göz alabildiğine.

Nazım Hikmet RAN

Ekmek meselesi, memleket meselesi!

Sürüklenirim oldum olası dokusu sözlerime sinmiş, buğusu gözlerime mil çekmiş, dumanı üstünde, kavgası yüreğimde ekmek kokusunun peşinde. Ekmek kokusu yokluk korkusunun panzehiri. Çocukluğumun tok yorgunluğu, uzak öğrenciliğimin sihirli aile taşıyıcısı, dört duvarı yuva yapan kumru sokulganlığı, sofra sohbeti, dost muhabbeti, cami ardı mahallenin taş fırın sebebi bana ekmek kokusu.

Nazımım Hikmetim, yetmez mi hiç ekmek hepimize?

Ekmek kokusu yeter hiç olmazsa. Ekmek de yeter yetmesine aç gözlülük olmazsa.

Ekmek aslanın ağzında olsa yine keşke, alırdık hem zaten o verirdi. Aslanlar ihtiyaçtan fazlasını yemez ki! Alırdık evet zor olmazdı. Ama şimdi….

O mübarek ekmek kokusunu da burnumuza saklar olduk, bencilliğimize doymayalım!

Bir kendimiz koklarız burnumuzun tüylerini ısıtarak, orada sıkı sıkı tutarız Moliere’in cimrisine meydan okuyarak, soğurur soğurur sonra da çöpe atarız üç kere öpüp alnımıza koyarak. Kutsal sandığımız üçlemelerle günahtan sıyrılmayı umarak…

Ve seyrederiz akşam yemeğinden sonra dolu işkembemizi sıvazlarken, çöpten hani sabah attığımız ekmeği çocuğuna buldurarak karınlarını doyurmaya çalışan şu iki sokak ötemizdeki barakada yaşayan kadının haberini. Dilimize çık çık çık, yazık, nolacak bu memleketin hallerini yapıştırarak ve bir kaşık karbonat içmeyi unutmayarak sıcak yatağımıza geçeriz, memleket meselesinin, ekmek meselesi olduğunu unutarak!

On bin yıl önce başlayan mucizenin, onlarca medeniyetin kevser sularında yıkanarak kutsanmış, insana ancak bölüşülürse çoğalacağını, bölünürse yok olacağını öğretmiş o aziz ekmeğin insanlık meselesi de olduğunu unutarak, insansız bedenlerimizi bencil uykuya götürürüz böylece.

Seksen iki inç bir dikdörtgenin içine hapsettiğimiz ve bir düğmeye basarak yok farz edebildiğimiz hayatları bir aziz ekmek kokusuna satarız.

Dilediğin kadar keder ve göz alabildiğine yorgunluk, lebalep doldurur yürekleri ama bizimkini değil.

Sıcak ekmek kokusunu unutmuşların yüreğini doldurur…

Askıya üç ekmek bırakmak değildir ekmek kokusunu paylaşmak.

Ekmek kokusunu paylaşmak; aç sözcüğünü sözlükten kaldırmaktır.

Ekmeğin azizliği, paylaşılmasındandır.

Ekmeğin kokusu, fakirliğin korkusunu getirir burnumuza, yürekle koklarsak anlarız.

Fakir olmazsa sağımızda, solumuzda, yurdumuzda, dünyamızda o zaman fakirlik korkusu mu olur hiç!

Çocuklarımıza bırakamayacaksak o aziz ekmek kokusunu, ne bırakacağız?

Boş insansız bedenlerimizi öyle mi?

Öyle mi alay komutanı ya da alay eden komutanlar, alay ve komuta eden başlar, bir türlü taşın altına girmeyen eller, evladı açken tok uyuyan babalar öyle mi?

İnsanlar sizi çağırıyorum :
kitaplar, ağaçlar ve balıklar için,
buğday tanesi, pirinç tanesi ve güneşli sokaklar için,
üzüm karası, saman sarısı saçlar ve çocuklar için.

Çocukların avuçlarında günlerimiz sıra bekler,
günlerimiz tohumlardır avuçlarında çocukların,
çocukların avuçlarında yeşerecekler.

Nazım Hikmet RAN

 

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı