REKLAMI GEÇ

GÖZ HİZASINDA

30 Eylül 2019 Pazartesi

Günlerden 1 Eylül Pazar günü.

Ben, bana insanlığımın masum yüzünü öğreten, ilk göz ağrım minik Efes’imin yokluğuna alışmaya çalışmaktayım.

Ev sessiz, tüplerce tüy dökücü krem boşaltmışsın gibi evde bir tek tüy yok, ama kremin acısı hepimizin yüreğini yakıyor. Sokak kapısını her açışımda önüme kıvrılıp “sev beni” diyecek bir kadife varlık arıyor gözlerim. Geceleri avcum içini dolduracak yumuşak başı bekliyor. İçimi geceler bastığında, gözlerimin içine derin derin bakarak beni anlayan çimen yeşili gözler yok!

Yıldızsız kuzguni gökyüzü sanki ruhum.
Böyle bir halet-i ruhiye içindeyim o pazar günü de…
Çınar’da dolanıyorum, bir yandan da arkadaşımın kedisini arıyoruz sokakta.

Arabaların altına bakınırken tam da sarışın çingene Eylül’e nispet yapar gibi, en az Eylül kadar sarışın minicik bir yumağın içinden, bir çift kehribar tespih tanesi bana bakıyor tekerlerin arasında.

Göz göze kalıyoruz bir süre, çağırıyorum pıttırı pıttırı bana doğru geliyor. Ellerim hasret kaldığı yumuşaklığa dalıyor, güneşten yumak da annesinin hasretine. Anne yok ortada, belli ki terk edilmiş, ama yine de cesur bir duruşu var, kaçmıyor. Kucağıma alıyorum aman Allah’ım o da ne; minicik poposu yara içinde!

Yo, bırakamam bu yumurcağı sokakta, ölür iki günde, hoop çantamdaki pazar torbasını çıkarıp içine atıveriyorum.

Soğuktan donanı buzla ovarlar deyip, içimi üşüten Efes’imin boşluğunu, Hermes’imle ısıtmaya karar veriyorum.

Ne kedisiz, ne kitapsız…

Önce bir güzel yıkıyoruz bebe şampuanlarıyla, ardından veteriner, tedavi faslı derken evimizi yine güneş rengi tüyler basıyor.

Kapıdan girdiğimde kehribar tespih taneleri bacaklarıma dolanıyor.
Kucağım sıcacık, yüreğim de…

O benim yüreğime yuva kuruyor, ben onun kimsesizliğine yuva oluyorum.
Hoş geldin Hermes’im, kehribar tespihim benim…

Biz Hermes’imle kendi masalımızı yazmaya başladığımız bugünlerde de bir masal anlatma eğitimine katılıyorum. İlk derse gelirken, en sevdiğiniz ya da sizi en çok etkileyen masalları ve neden etkilendiğinizi düşünüp öyle gelin dediler. Çok da düşünmeden gözümün önüne geldi masallar.
İki masal hatta üç masal aklıma geldiğinde hala içimi titretir;

Kibritçi Kız
Çirkin Ördek Yavrusu
Hansel ve Gretel

Neden;
Hepsinde itilmiş, istenmeyen ya da sokakta bırakılan çocuklar ve hayvancıklar vardı.
Her çocuk insanca yaşamayı hak eder, her minikcan da insanca davranılmayı.
Hiçbir can itilip kakılacak kadar kıymetsiz değildir.
Dünya düşünmek istediğimiz gibi adaletsiz değildir.
Adaletsiz olan insandır.
Her çaresize yetecek kadar çare vardır aslında.
İş, çare olmaya niyet etmek ve bunun için azıcık özveride bulunmakta.
Özden verildiğinde, öze geri döner, bumerang gibi yani, denemeyen bilemez!

Kibritçi kızı sokakta donduran dünya değildi,
Çirkin ördek yavrusunu reddeden de,
Hansel ve Gretel’i ormanda terk eden de!

Bunlar masal mı diyorsunuz?
Masallar mesel olur, meseller mesele…
Ve meseleler çözülmek için vardır.

Masallar küçükler için değil, büyükler içindir aslında. Meseleleri de onlar çözmelidir, çocuklar değil.

Sevgili Güngör Tekçe’nin “Büyüklere Kuşlu Mektuplar” kitabında yazdığı “göz hizası” çocuk şiirleri gibi olmalı hayat; çocuklara tepeden bakarak değil, göz hizasında yani onlara eğilerek…

UNUTURSUN
Gözüme sabun kaçsa
Büyüyünce unutursun
Elime diken batsa
Büyüyünce unutursun
Kaysam düşsem başımda balon çıksa
Büyüyünce unutursun

Nerden biliyorsunuz?
Büyüyünce unutmamışsınız demek

Güngör TEKÇE

 

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı