REKLAMI GEÇ

UKDE

13 Temmuz 2020 Pazartesi

Pek çoğunuzun bildiği üzere, Makedonya –Drama göçmeni anne ile Denizli-Keşli yörüğü baba kırmasıyım ben. Renklerin karası baskın deseler de, benim göçmen tarafım, sarı damarım, imbat rüzgârım, etekli efeliğim, ruhumdaki küheylanım baskın olmuştur. Smyrna ile yaşadığım aşka, Denizli ile beşik kertmem engel olamamıştır. Çocukluk aşkım, korkaklığımın vereminden kara sevdaya evrilmiştir ileriki yıllarda.

Bu kara sevda, yosun kokulu mavi bir kalp çarpıntısı olarak ömrümün 50 yılında kalbimi sık sık yoklamıştır.

Hep bir göçecek gibi durdu hayatım bu süre zarfında. Hep bir ani kalkınma ve ardından baş dönmesiyle yerle yeksan olma hali! Tansiyonumun bir türlü il sınırı levhasını geçecek kadar yükselememesi durumu.

Yaşadıklarımdan kaçış yolu da olmuştur zihnimde bir müddet, mümkün tabii. Fakat kafanı yanında götürürsen, şehir de ardından gelirdi, bunu bilirdim, bu sebepten bu ihtimal kısa süre konaklamıştır bende.

Belki gençliğimi Konak Meydanı’nda, Saat Kulesi’ne astığımdandır hep bir ayağımın yola dönük olması, belki iyot kokusunun burnuma yakışmasındandır, belki de yürek yarımın kıyı çocuğu olmasındandır.

Belki bu yakada çalınan bağlamanın tellerinin, karşı yakada buzukinin titreyen namelerine mavi tüllerle bağlanmasındandır.

Ne bileyim belki beni Ege’nin tuzuyla tuzlamalarındandır.

Velhasıl elli yılımı med-cezire sattı bu mavi nüanslı kara sevda müzminleşerek.

Nihayet ben kendimle buluştuğumda, durulup dinginleşerek ve farkına vardığımda yaşadığım memleketin beni besleyip büyüttüğünü annem gibi saçlarımı örerek ve görerek kavgamın kimseyle ve hiçbir şehirle olmadığını kendimden başka,  işte o zaman durduk ben ve tansiyonum. Yıllarca annelikten reddettiğim memleketim elli yıldır elimi bırakmamıştı, hep sırtımı sıvazlamıştı kemikli parmakları. Gözleri mavi değildi ama saçları yemyeşildi, dağları babam gibiydi, heybetliydi.

“Heytt ulan” derdi insan birisi sataşsa, “benim dağlarım var Allah’a yakın, ilişmeyin heyyy!”

Maviye uzak da değildi ki zaten komşu kapısıydı hepsi, iyotum bittiğinde çekip gidiyordum.

Hele bir de gölünü, dağını, çiçeğini böceğini görmeye başlayınca, şehir benim peşimden gelmeyi bıraktı. Artık ben şehrimin peşindeyim. Bana verdiklerini geri ödeme derdindeyim olabildiğince.

Her hafta saçının başka bir zümrüt telini keşfetmeye niyetliyim. Ben sevdikçe o bana daha çok açsın hiç küsmeyen yüreğini. Annemle babam baksın o dağların tepesinden içleri rahatlasın, kızımıza şehrimiz sahip çıkmış desinler.

Üç aydır her sabah yeşilin içinde, dağlarımın kucağındayım hasretle, keyifle bol oksijenle. Lakin buralarda canımı sıkan şeyler de oluyor, şehrimin canını yakan hem de.

Bunları çözmeye azıcık katkım olursa, şehrime borcumu ödemeye başlamış olurum.

Yine mavide sol yanım, yine giderim belki bir gün mavinin cezbine kapılıp yeşile darılmadan ama şehrime borçlu kalmam en azından.

Yürüyüş yapılabilen bütün dağ etraflarında, ormanlarda, seyir tepelerinde insanlıkla ilgisi olmayan yaratıklar yiyip içtikleri her şeyin çöpünü, şişesini, kabını o canım yeşile atıp defolup gidiyorlar.

Her gün temizleniyor, her gün aynı şey oluyor. Bizim millet tekdirle uslanmaz, hakkı çok zaman kötektir. Bunun için belediyelerimize önerilerim olacak, uygulanabilir önerilerse, lütfen harekete geçsinler, elimizde kalan bir avuç yeşili de göz göre göre ziyan etmeyelim ki, uzun yıllar daha yürürken önümüzden bir sincap zıplayarak geçsin, kuşlar bilmediğimiz şarkılarını söylesin, küsmüş çiçeklerimiz bizimle tekrar barış çubuğu tüttürsün, gözümüze, kulağımıza şenlik olsun, doğaya hayat olsun.

*Mesela Drone dediğimiz uçan araçları bu yerlerde sık sık ama şaşırtmalı saatlerde (geceleri daha çok pisletiyorlar) uçurup fotoğraflar çektirsek, illa ki kameraya yakalanacak bu çöp üretkenleri ve anında fotoyu gören görevliler yanlarına gidip ceza kesse, bunlar da sosyal medyada ve gazetelerde haber yapılsa olmaz mı?

*Mesela atık cam şişe ve teneke kutular içine atıldığında bozuk para veren atık-matik gibi ATM’ler yapılsa ve buralara konsa. Para almak için çöp üreticileri belki buraya atarlar.

*Mesela cam, plastik ve tenekeden şişe, kutu gibi kaplara depozit çok yüksek konsa da atmaya kıyamasa insanlar, iade edip geri alsalar paralarını.

*Bir de sokak canlarımız için mama-matikler konsa sokaklara, 1-2 TL’ye oradan mama alıp dilsiz canlara versek. Çünkü besliyoruz diye, evde ne kadar artık, kokmuş, bozuk yiyecek varsa, gelişi güzel poşetlerin içinde sokaklara atıyor insan dediğimiz yaratıklar. Bu hem çevreyi kirletiyor, hem sağlığı tehdit ediyor, hem de dilsiz canlara pek bir fayda sağlamıyor. Sokaklarımız çöplüğümüz değil.

Velhasıl işte böyle bir karasevda, yeşilde can bulur, mavide biter!

UKDE

Gâvuruyum İzmir’in
kanımın yarısı öte yakadan
“Kordon” dolanması benimkisi
o da te bu yakadan…
İmbat doldurdum cebime
tıka basa ki her gidişimde,
bir sonraya dek yetsin …
Martıları saldım nöbete
ben yokken
mavi öksüz kalmasın.
Saat kulesine 
astım aksak gölgemi.
Bir ayağını onda unutmuş
ötekisi hükümsüz,
topal gâvuruyum İzmir’in..
Ben hiç onda yaşamadım
o hep bende yaşadı.
Borçlu kalmak istemem,
ölünce beni
maviye gömün….

 

 

 

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

Deniz   -  Bağlantı 20 Temmuz 2020, 02:32

Harika…

Tevfik yarımtepe   -  Bağlantı 14 Temmuz 2020, 07:36

Müthiş.kaleminize kuvvet,yüreğinize sağlık

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı