REKLAMI GEÇ

Allah böyle acılar bir daha vermesin

10 Mart 2023 Cuma

“Sabahleyin namaza kalktım. Ezan okunmadan az Kur’an okuyayım, dedim.

Ya Rabbim!.. Öyle bir gürültü, öyle bir sallantı olmaya başladı ki, seccadenin üzerinde bir sağa, bir sola gidip gelmeye başladım. Bildiğim bütün duaları okumaya, şahadet getirmeye başladım. Yer yarılıyor, gök çöküyordu sanki. Fırtınalı havalarda denizde dalgaların yalpalandığı gibi, toprak yalpalanıyordu. Sanırım 90 saniye sürdü. Korka korka, hanımın elinden tutarak iki katlı evimizden aşağıya merdivenle inerken, sallanmayalım diye korkuyordum. Dışarı çıkınca derin bir nefes aldım. Şöyle bir etrafıma baktım, koca mahallede az hasar gören bizim ev gibi üç beş tanesi kalmıştı. Rabbim bize acımıştı ama, komşularım hep enkazın altında kalmıştı. İkinci depremde bizim evde yıkıldı. Toprak yığını haline geldi… Allah’ım böyle bir acıyı, böylesine bir yıkımı düşmanımın başına bile vermesin…!”

Hatay’da ikamet eden, depremin şaşkınlığı ve şoku içinde 15 gün bocalayan bir arkadaşım anlattı bunları. O soğuk Hatay’ın gündüz ve gecelerinde yardımın gelmesini beklerken; bahçesindeki seranın naylonlarından yaptığı küçük çadırının önünde, bir bidonda evinin ahşaplarını yakarak ayakta kaldığını anlatırken, göz yaşlarını tutamıyordu. Bütün birikimini, cep telefonu, hayalleri ve geleceği yıkıntının altında kalmıştı.

“Evimin yanında cami vardı. Minaresi yarıya kadar yıkılmış, ama cami binası sağlamdı. Hiç hasarlı yeri yoktu diyebilirim. İnsanlar bu kadar şaşkın, çaresiz iken; camilerin insanlara niçin açılmadığına, hiç olmazsa tuvaletlerinin açılmamasına anlam veremedim. Çünkü tuvalet ve en azından ısınmak için bu tür yerler önemliydi. Camiler Allah’ın evi değil miydi? Böyle günlerde açılmayacak ta, ne zaman açılacaktı.? Gözlerim üç gün camiyi gözledi. Acaba imam gelir de, açar mı? Tuvaletlerine gidebilir miyiz gibilerinden hep umutlandım. Ama açılmadı, dokunulmadı.”

Arkadaşım ile bunları konuşurken, sosyal medyada Diyanet’in deprem bölgesinde çocuklara yönelik Kur’an Kursu açtığını okudum. Çadır, Su, Gıda bekleyen insanlara yardım etmek yerine, Kur’an Kursu açmak ne kadar doğrudur? Kur’an-a göre; öncelik can kurtarma, yardımlaşma ve yaraları sarmaktır. Aynı zamanda Hatay bölgesindeki Ermeni ve Yahudi cemaatlerin, insanların din, dil, ırk ayrımı gözetmeksizin havralarını, kiliselerini depremzedelere açtığını, üç öğün yemek verdikleri gibi barınma için yataklar hazırladıklarını öğrendim. Yani, deprem boyunca Kur’an kursu açmak haricinde sesi çıkmayan, para toplama ve akçeli işlerde şalvarları, kapkara sakalları ile ortalıkta gezinen, zikr çekmek ve insanların sırtında asalak olmaktan başka hiçbir işe yapmayan ve üstelik sünni geçinen tarikat ve cemaatlerin bolca bulunduğu bölgede azınlıklar kapılarını insanlara açmışlardı.

Bizim cemaatçılar ise; bu durum karşısında “utanmak” yerine, azınlıkların açtıkları bu depremzede havra ve kiliselerin önlerinde nöbet tutarak, “Halkımızı kandırıyor ve kendilerine çekiyorlar. İnsanlarımızı kandırıyorlar. Bunların engellenmesi lazım” nutukları çekerek, videolarını sosyal medyada yayınlıyorlardı.

Adım kadar eminim, hiç birisinin aklına “Ya, biz bu insanların yardım ve aidat paraları ile geçiniyoruz. Hiç olmazsa, göstermelik bir çadır kuralım da; bunları azınlıklara muhtaç etmeyelim” demek gelmemiştir. Çünkü asalak gibi günü birlik yaşayan güruh, sünnet diye Arap kültürünü Türk insanına empoze etmekten öteye gidemezler. Depremi durduracağını söyleyen şeyleri bile Allah’ın bu gazabı karşısında zaten dilsiz şeytan olmuştur.

Anlayacağınız, Anadolu’nun Türkleşmesinde büyük emekleri geçen sufileri “Sofi” yapan, Hacı Baktaş-ı Veli gibi erenleri taklit ede ede kemiklerini sızlatan; uçurulan şeyhler, şıhlar ve onların ardılları Allah nazarında sınıfta kalmışlardır. Türk halkının ahını almışlardır..

Bu satıları Tarikat ve cemaatleri kötülemek için yazmıyorum. Hiçbir kimse böyle algılayarak, karalamaya kalkmasın..! (Elbette yardıma koşanları tenzih ediyorum.)

Hatay’da üç gün yardım bekleyen, kendi imkanları ile kurtulan arkadaşımın anlatımı ile din adamlarının ve tarikatçıların tavrını ortaya koymak için yazıyorum. Sizlere Mübarek Ramazan ayı ve Kurban Bayramı’nda maddi yardım ve kurban dilenen bu insanların dinimize ne kadar zarar verdiklerini anlatmaya çalışıyorum. Osmanlı döneminde vakfedilen alanların geliri ile hizmet eden dini vakıfların yerine, insanlardan nemalanan ve hiçbir vakfiyesi bulunmayan dini vakıfların konumunu sorgulayın diye yazıyorum.

Allah bir daha böyle büyük acılar yaşatmasın.

Rabbim ölenlere rahmet, geride kalanlara sabır versin. Kurtulanlara tüm kalbimle acil şifalar diliyor, geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum.

Esen kalın.

Saygılarımla…

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı