REKLAMI GEÇ

OLAN YİNE BİZİM ARABALARA OLDU

2 Ekim 2017 Pazartesi

OVP (Orta Vadeli Program), bu köşede yayımlanan ilk iki yazımın hem sebebi, hem de sonucuydu. Hükümet, finansman ihtiyacı olan şirketlere, kredi (KGF) yardımı ile imdada yetişti. Reel piyasaya verilen KDV ve ÖTV desteği ile beraber, büyüme de yüzde 5 koridoruna girdi. Ekonomiyi canlandırmak için yapılan tüm bu kamu harcamalarının sonucu olarak “bütçe açığı” kontrolsüz artmaya başladı.

Seçim kaybettiren “Büyük Krizler” bütçe disiplininin bozulmasıyla başlar. Tam da burada, muhtemel kötü gidişatın önüne geçilmesi için OVP, yeni vergi tedbirleri ile geldi. Tartışmaları da beraberinde getirdi.

2018-2020 dönemine ait Orta Vadeli Program geçen çarşamba günü açıklandı. Hükümet, bütçeye 28 milyar TL.lik katkı sağlayacak paketi hayata geçiriyor.
Devlet OVP ile “Ben harcamaya devam edeceğim ama bir taraftan da vergileri arttırıyorum” diyor. Harcama kalemlerinin de en başına “savunma harcamaları” ve “kamunun yatırım harcamaları” yazıyor.

Her ne sebeple olursa olsun orta sınıfın gelir ve vergi adalet kıstasını bozabilecek kalemlerdeki yüksek oranlı vergi artışlarının çok büyük zararı olabileceğini düşünüyorum. Şimdi bu vergi artışlarına göz atalım ; (Toplumun büyük kısmını oluşturan orta sınıfı doğrudan ilgilendiren iki zamdan bahsedeceğim.)

– Yılbaşında binek otomobillerin motorlu taşıtlar vergisi yüzde 40 artıyor. Henüz bir yılı bile doldurmayan yüksek ÖTV zamlarından sonra otomobilde verginin artmayacağını söyleyen hükümet yetkilileri bu sürpriz zamdan sonra şimdiden fikir ayrılığına düşmüş durumda. Bakın Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Başdanışmanı Cemil Ertem, OVP’nin ertesi günü ne diyordu: “Vergi oranlarında telaşa neden olacak bir bütçemiz yok. Bütçe açığının milli gelire oranına göre artış gereksiz.”

Acaba bu açıklamalar ve zamlardan sonra nasıl olup da “piyasalarda” ve “iş çevrelerinde” istikrar sağlayabileceklerini düşünüyorlar?

– Gelir Vergisinin üçüncü dilimindeki gelirler için uygulanan yüzde 27 vergi oranı yüzde 30’a çıkıyor. Peki nedir bu üçüncü dilim? (En basit anlatımla) Tüm gelirlerimizden, tüm giderlerimizi (maliyetler) düştükten sonra kalan tutar gelirimiz yani kârımızdır. İşte bu tutar 30 bin TL. ile 70 bin TL arasında ise üçüncü dilimde oluyorsunuz.

En çok vergi mükellefine sahip olduğunu düşündüğüm üçüncü gelir vergisi diliminin özellikle seçildiğini anlayabiliriz. Bu dilimin 3 puan artmasıyla, orta sınıfın cebinden artık daha fazla vergi çıkacak. Benim düşüncem ise gelir vergisi mükellefi olan şahıs şirketlerinin (3. ve 4. son dilimde bulunan) gerekli şartları oluşturduktan sonra bir an evvel “tek kişilik anonim şirket veya limited şirket” olmasıdır. Madem hükümetimiz buna imkan tanıyor, bizlere de bir an evvel bu dönüşümü gerçekleştirmek düşer. Böylelikle kurumlar vergisi mükellefi olacak şirketlerimiz sadece yüzde 20’lik vergi diliminde olacaktır.

“Kimse kimsenin kazancını kıskanmamalı.”
Bir diğer vergi artışı da “finans sektörüne” geldi. Geçen haftaki yazımda bahsettiğim zenginler kulübü üyesi bankaların kurumlar vergisi oranı yüzde 20’den yüzde 22’ye çıkarıldı. Bankacılık sektörü yüksek kârlılıkları nedeniyle sürekli hükümetin eleştiri oklarının hedefindeydi. Bu iki puanlık vergi artışı İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali’ye sorulduğunda “Kimse kimsenin kazancını kıskanmamalı. Bizim kârımız, Türkiye’nin kârınadır. Biz kârlarımızı öz kaynaklarımıza ekleyip tekrar kredi kapasitesi yaratıyoruz.” cevabını veriyordu.

OVP kararlarını genel olarak değerlendirdiğimizde;
Önümüzdeki üç yıl süresince büyüme her yıl için yüzde 5,5 öngörülüyor. Enflasyon ise 2018-2020 yılları için sırasıyla yüzde 7, yüzde 6 ve yüzde 5 hedefinde. Bugün için yıllık enflasyon yüzde 9,5 seviyesindeyken bu hedefler çok iyimser kalıyor. Rakamları bir kenara bırakıp bu programda nelerin “tutarsız ve çelişkili” olduğunu iki soru ile değerlendirelim;

1- Büyüme devamlı yüksek olacak, yani iç talep canlanacak, satışlar artacak. Bu durumda enflasyon nasıl düşecek?
2- Enflasyon her sene bir puan düşecek. Yani sıkı para politikasına gireceğiz. Zaten vergi artışları da talebi daraltıyor. Bu durumda yüzde 5,5 büyüme nasıl sağlanır?

Özetle;
Türkiye’nin büyümesi artıyor derken, sağ olsun devletimiz ekonomiyi teşviklerle canlandırdı derken, TEOG gereksiz ama Barzani’yi duman edeceğiz derken olan yine bizim arabalara oldu.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı