REKLAMI GEÇ

Referanduma doğru Ekonomi Ne Hukuk Nereye?

12 Nisan 2017 Çarşamba

Hala tam olarak neyi, neden oylayacağımız muammasını çözemediğimiz koşullarda önümüze konulan sandıkta tercih yapacağız.

Bizden istenen şey, 18 maddeden ibaret Anayasa değişikliği tasarısına ‘evet-hayır’ oyu vermemiz.

Söz konusu değişiklikler hangi ihtiyaçtan doğdu, neyi düzeltecek, uygulama nasıl olacak; bu ve benzeri soruların yanıtını açıklıkla alabilmiş değil hiç birimiz.

Ama sandık başına gidip oyumuzu kullanacağız. İstenen sadece bu!

***

Yapılan Anayasa değişikliğinin nedeni olarak iki temel gerekçe öne sürülüyor, “vesayet ve istikrar.” İstikrar koşullarının ve siyasal temsiliyet biçiminin hukuki olarak yeniden düzenlenmesi olarak açıklanabilir. Diğer adıyla sistem yapılanması veya değişikliği!

Bu iki kavram ne kadar gerçekçi? Üzerinde durmaya değer.

Her iki gerekçenin doğru olduğunu varsaysak bile önümüze gelen anayasal çözüm yöntemi üzerine kafa yormak kanımca daha önemli.

Anayasa değişikliği ve gerekçeleri, Türkiye’nin sayılı anayasa hukukçuları ve iktisat bilimcilerinin ortaya koyduğu haliyle, ülke profili ve geleceğin Türkiye tasarımı öngörüleri açısından çözüm üretmeye hiç elverişli görünmüyor. Aksine, özellikle ekonomide alınan bazı kararların geleceğe olası yansıması oldukça ürkütücü!

EKONOMİK ÖNLEMLER VE KAYGILAR
Konuyu ekonomik boyutuyla değerlendirmek gerektiğinde karşımıza çıkan en önemli faktör, son planlamanın öngördüğü büyüme ramakları ile reel büyüme grafiği arasında giderek açılan fark.

Neydi büyüme rakamları?

Geçtiğimiz haftalarda görüştüğümüz Prof.Dr. Aziz Konukman’a göre “2016 için yüzde 3.2, içinde bulunduğumuz yıl için yüzde 4.4, 2018 için yüzde 5 ve 2019 için yüzde 5.”

Ne oldu şimdi? Son verilere göre bu yılın büyüme oranı %2-2.5 bandına doğru düşüyor.

Dolar kuruna ilişkin öngörülere de göz atalım.

“Dolarda 2016 kuru 2.96 Lira hesaplanmış. 2017 yılı kuru 3.18, 2018 kuru 3.29 ve 2019 yılı kuru 3.38 TL olarak öngörülmüş.” Oysa dolar henüz 2017 başında 4.00 TL sınırına çoktan dayandı. 2018-19’u düşünmek bile tüyler ürpertici.

Aziz Konukman’ın verdiği bilgiler bunlar. Hoca sonrasında eklemişti, “Benim öğrencim bana gelip, ‘önümüzdeki dönem benim yol haritam bu hocam’ dese, ben o çocuğu sınavda çaktırırım.”

Dolar kurundaki hareketliliğin sonuçları da ortaya çıktı. Merkez Bankası’nın müdahalede ‘ipe un sermesiyle’ tüm reyting kuruluşları ülke notunu neredeyse sıfıra çekti.

Hükümetin referandum için kullandığı en önemli argümanlardan ‘Mega yatırımlar’ yolda kalmak üzere. Çünkü mali reytinglerin düşmesiyle uluslararası kredilerin önü kesilmiş oldu. Hiçbir yatırımcı hazine güvencesi olmadan kredi bulamayacak noktaya geldi.

Varlık Fonu bu çözümsüzlüğe çare olsun diye kuruldu. Acaba öyle mi?

Adı üstünde varlığın fonu olması gerekiyor. Ama ortada varlık yok! Ekonomik göstereler ortada, fona aktarılan kurumların mali gücü ortada, kredi puanları ortada!

Varlık Fonu aslında kredi toplama kuruluşu olarak planlanmış görünüyor. Fon eliyle gelecek tüm krediler devletin hazinesi tarafından güvence verilerek alınabilir. Başka yolu yok. Oysa bu Anayasaya ve mali yasalara aykırı bir uygulama.

O nedenle yeni Anayasa değişikliği ile Meclis devre dışı, denetim mekanizması işletilmeyecek ve tüm bunları denetleyecek olan Sayıştay da Meclis ile birlikte devre dışı tutuluyor.

Sonuç mu?

Bile bile Lades! Yani önceden kabul edilmiş bir modern Düyun-u Umumiye. Daha açıkçası ülke hazinesinin yabancı ülkelerden alınacak borçlar karşılığında ipotek altına alınması. Biraz daha ileri gidelim, geleceğimizin ipotek verilmesi! Manda rejiminin yolu açık!

Ekonominin şimdiki durumuna ilişkin son sözü Aziz Hocaya bırakalım:
“Şu anki modelin adını söylüyorum, ‘Saldım çayıra, Mevlam kayıra’ modeli!”

SİYASAL TAHAKKÜM İÇİN YASAL DÜZENLEME
Cumhuriyet sistemi ile ilgili en çok şikayet edilen ‘bürokratik-askeri vesayet’ komik bir biçimde Anayasal değişikliğin sebebi olarak öne sürülüyor. Diğer yandan tasarımlanan haliyle anayasal değişiklik önerilerinin ‘vesayet’ temelli olduğu gerçeğini yeni anayasa savunucuları da reddetmiyor. Günlük demeçlerinde, yürüttükleri kampanyalarda, tartışma platformlarında örtük bir kabullenme doğal olarak var. Zaten bu ön kabul yoksa ‘evet’i açıklamak zor. Reddedilen ama daha koyu bir vesayetin önünü açan bu çelişkiye ne demeli?

Fark şu; bu vesayet sadece demokrasi tozuna bulanmış biçimde sunuluyor. Açıkça demokrasiden, özgürlüklerden, eşitlikten, barıştan ve hatta bağımsızlıktan söz eden neredeyse yok. Sadece sıkıştıkça demokratik bir takım lafızla sarmalama girişimleri var. Önceden ‘vesayet dediğiniz şey ‘kurumsal-yarı soyut’ bir kavramdı, şimdi kanlı canlı, tüm yetkilerin bir kişiye verildiği sistem olarak önümüze geliyor. Hangisi daha demokratik?

Oysa demokrasi temsiliyet demekse eğer, vesayet bunun tam karşısında yer alır. Bir kişiye, zümreye yönetici elite ya da bürokrasiye her şeyimizi teslim etmek! Demogoji olarak algılanmasın, temsiliyet, teslimiyetle yer değiştiriyor.

Yeni Anayasal düzenlemede öngörülen tam da işte bu! Değişiklik tasarısının 8. maddesi, hükümet kurmak, bakanlık kurup bakan atamak gibi yetkilerin tümünü “Yürütme yetkisi Cumhurbaşkanı’na aittir” diyerek Cumhurbaşkanı’na verip Başbakanlık kurumunu iptal ediyor, 11. madde bu hükmü perçinliyor. Bakanlık kuruluşlarının il düzeyinde kurulup kurulmaması yetkisi bile tek kişinin tasarrufuna bırakılıyor.

Bununla da kalmıyor. Asıl bundan sonrasının ülkeyi nerelere taşıyacağı çok önemli. Çünkü 8. madde değişikliği ile Anayasa’nın 104. maddesindeki “Cumhurbaşkanı” vurgusu yerini “Devlet Başkanı” tanımına bırakıyor. Bakanlıklar ise fiilen devlet başkanı yardımcılıklarına dönüşüyor.

Parlamento?
Bırakın sonrakileri, 1876 Anayasası’nda bile Parlamento padişahın yönetme yetkisini denetleyen ve danışma görevini üstlenen bir yapıydı. Yaklaşık yüz elli yıl önce buna ihtiyaç duyuluyordu. Şimdi bu da ortadan kalkıyor. Milyonlarca seçmenin sandık başına gidip seçtiği milletvekili bakan olamıyor. Keyfiyet ‘devlet başkanına’ bırakılmış. İsterse kendi seçtiği yardımcısını bakan yapabilecek. Yani Meclis’e karşı sorumlu olmayan bir yönetme organı olarak uygulayıcı olacak.

Meclis kanun yapmak istese de önüne yine Cumhurbaşkanı engeli çıkıyor.

Veto yetkisi adeta meclisin işlevsizleşmesine yol açacak koşullara sahip.
Bunu da geçelim, Cumhurbaşkanı’na Meclis’i fesih yetkisi veriliyor.

Yasama görevi ise Meclis’in elinden fiilen alınıyor. Cumhurbaşkanı neredeyse her konuda kararname çıkarma yetkisine sahip oluyor. Nerede kaldı yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesi?

Denetleme yok! Meclis devre dışı! Bağımsız yargı yok! Hükümet kurumu iptal!
Sonuç tek kişilik iktidar, başka deyişle Diktatörlük!

***

Özgürlükçü, eşitlikçi, demokratik ve toplumcu bir Anayasa mı?
Referandumun sonucu galiba biraz da toplumun bu “Demokratik Cumhuriyet” talebini ortaya koyacak!

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı