REKLAMI GEÇ

İKTİDARIN İMAMOĞLU MUHALEFETİ!

7 Mayıs 2019 Salı

Kim derdi ki gün gelecek yaklaşık 20 yıldır iktidarı elinde tutan bir parti ve iktidar şürekası, siyasetin yeni bir yüzüne karşı amansızca muhalefete girişecek?

Kim derdi ki hazmedemediği yenilgiyi açık-kapalı tüm yolları kullanarak tehdit, zorbalık ve şantajla lehine dönüştürmek için elindeki bütün devlet-medya-sermaye araçlarıyla saldırıya geçecek?

Kim derdi, sadece o yeni yüze karşı tam 36 gün boyunca meclisi tatil edecek, kendini bu olaya hasredecek; partisini, ortağını ve diğer bileşenlerini her türden tavizi vererek seferber edecek?

Kim derdi, bunca uğraş sonunda sadece Sokrates’i, Galileo’yu, Menderes’i, Denizleri, Erdal Eren’i mahkum edebilen zihniyet düzeyini aşamamış üç-beş YSK ‘yargıcı’ sayesinde muradına erecek?
***
Ben demiştim!
İroni değil. Kaç zamandır şurada-burada sorduklarında seçim iptalinin kuvvetle muhtemel olduğu, YSK Başkanının ret oyu verebileceği, oy çokluğuyla bu karara varabileceklerini söylemiştim.
***
Dün akşam saatlerinde YSK kararı çıktığında şaşırmadım. O anda gönlünde isyan bayrağı dalgalanmayan hiç kimse yoktu sanırım. Benim dalgalanmadı. Dahası, hafiften bir memnuniyet hissi yakaladım kendimde diyebilirim.

Sebebini düşündüğümde vardığım sonuç:

İmamoğlu İstanbul B.B.B süresince ne yapamayacağını anlamış olmalı. Bunca yıl sonunda sadece sembolik temsiliyeti olan bir başkan olabilirdi. O da neye yarayacaksa?

Türkiye’nin aynası, ekonominin yarısı, diplomasinin imajı sayılan bir kentin yönetiminde yapamayacağı, engellendiği, arkasından çevrilen dolapların tüm faturası kendisine kesilecekti. Eminim beş yıl sonunda, İstanbul’da vuslat başka bir otuz yıla kalacaktı.

İyi oldu! Demokrasinin zırnık uğramadığı bir ülkeye dönüşüyorken, büyükşehirlerde elde edilen kısmi başarının adeta ‘devrim’ diye sunulduğu yanılsamadan biraz olsun kurtulup aymak gerekiyordu.

Bu ülkenin siyaset yapma kültürü henüz 1960-90 arası kuşağın zihin karışıklığından arınmış değil. O dönemlerin klasik modernist kadrolarının rehavetine nasıl da kapılıverdik bir ayda? Bundan da kurtulmak gerekiyordu.

Türkiye’de demokrasi kalmadı. Sağda solda kullanım artığı, müstamel demokrasi kırıntıları bulunması sizi şaşırtmasın. Ya gözden kaçmış, ya da sehven bırakılmış veya unutulmuştur. Bu konuda uyanıklığa ihtiyaç vardı, belki bir yararı dokunur bu iptalin.
***
Kanaatlerimizi algılarımız oluşturuyor. Reel olanla bağımızı koparan işte bu!

Oysa gerçekliğin arka planını şöyle bir aralayıp göz atma çabası gösterebilsek, her şey başka olacak. Başka türlü anlayıp, yargılarımızı daha başka açılara, gerçekmiş gibi değil, gerçek olan prizmalardan görme alışkanlıklarına yelken açacağız.

Fena mı olur? Hiç sanmıyorum. Kendimizi ancak böyle bulabiliriz.
***
Son dönemde adını ikinci kez anmak zorunda kalıyorum; “Sivil İtaatsizlik” kavramının babası sayılan Henry David Thoreau’nun toprağı bol olsun.

Diyor ki yorumcular, “Sivil itaatsizlik, haksızlıklara karşı bütün yasal yolların tükendiği noktada kamu vicdanına çağrıyı amaçlayan bir eylem türü. Düşünen, kendisiyle barışık yaşamak isteyen, “onur”dan hala haberdar olan insanların daha vahim toplumsal felaketlerin önüne geçmek için başvurabilecekleri bir çare. Bireyin, kişisel çıkarlar, parti, grup ve çevre çıkarlarından bağımsız olarak, kendisiyle vicdani hesaplaşmasının sonunda giriştiği “demokratik bir isyan türü”. Vicdanın zorladığı bu isyana başka insanların da katılması için düşünsel ortaklığa, ideolojik birliğe gerek yoktur. Karşı olunan konuyu içeren bir ortak anlayışın oluşması, yani kısmi bir düşünsel çakışmanın varlığı yeterlidir… “Düzen” yerine “adalet”ten, “onursuz bir suskunluk” yerine “insana saygı gösteren tartışmacı bir çokseslilikten” yana olanlar için…”
***
Hepsi bu kadar!

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı