REKLAMI GEÇ

DEPREMDEN VE SEÇİMDEN SONRA ACIPAYAM

12 Nisan 2019 Cuma

Acıpayam depreminin üzerinden 20 günü aşkın süre geçti. Bu arada yerel seçimler bitti, çoğu seçilmiş mazbatasını aldı ve göreve başladı. Depremzedeler ise yıkılan ya da yıkılacak olan evlerini terk edip toplu çadır yerleşimlerinde ya da evlerinin bahçesinde veyahut güvenli olduğunu düşündükleri bir toprak parçası üzerinde, 8-10 m²’lik AFAD çadırlarına yerleşti. Şimdi bekliyorlar. Neyi? “Sezua’nın İyi İnsanı”nı değil elbette. Önce sıcak bir el, bir bakış, duygularda kendiliğinden kavuşan ortak bir kaygı. Sonra… Yazdıklarımızın sonrası ağdalı ve drama sosu katmerlenmiş sözcüklerle duygularınıza çağrıda bulunmak olmayacak. Ama hissediyorsanız, sizin tercihinize saygı duymak boynumuzun borcu!


Denizli yıllardır kandilli Rasathanesi’nin kalamoza defterine küçük küçük kaydedilerek “geliyorum” diyen Deprem gerçeğini bu kez tam orta yerinden yaşadı. Her ne kadar rakamsal büyüklüğü (5.7) emsallerinden hafif ve yıkıcı olmayan sınıftan sayılsa da, Acıpayam depremi bir hayli yıkıcıydı. Hala ara ara artçıları devam eden sarsıntı sürecinin ilk vurgunu tam da ara seçimlere günler kala, tüm adayların yorulup motivasyonlarının zayıfladığı bir anda geldi. Aranan motivasyon buydu!

Deprem adayların ve vekillerin odak noktasına dönüştü. Hemen ilkyardımlar düzenlendi, yaralar kısmen sarıldı, sözler verildi. Şimdi ilk depremin üzerinden bir ay, seçimin üzerinden iki hafta geçiyor. Bu zaman boyunca (seçimin de sıkıştırmasıyla) sosyal medya fotoğraflarından haber-duyuru, telefon-whatsapp muhaberatından röportajla deprem takibi yapan kent medyasından farklı bir şey yapalım dedik. Acıpayam depremini yerinde görelim, depremzedelerle konuşalım, kendi fotoğraflarımızı kendi vizörümüzden yansıtalım, insanların gündelik yaşamını, sorunlarını, çareleri ve çaresizliklerini, beklentilerini, meraklarını, ihtiyaçlarını yerinde görelim istedik. (Bu arada özür cinsinden not edelim, biz de seçim sath-ı mailinden kaçıp afetin öteki yüzüne ilgi gösteremedik.)

GİTMEK GEREKİYORMUŞ
Gitmek gerekiyormuş. İnsanlara dokunmak, onların gözlerine bakıp kağıt-plastik bardaklarda taşıdıkları çayı birlikte yudumlamak ve insani sıcaklığı duyumsamak gerekiyormuş. Biz de onu yaptık.

Bölgede, depremin tam merkezinde yer alan Ucarı köyünden, en uzağı 10 km’lik mesafede olan yedi köyü dolaştık. Afetten zarar gören insanları, çadırları, yıkılan evleri, kaldırılan ve kaldırılmakta olan enkazları izleyip gözledik. Muhtarlara sorular sorup yanıtlar aldık. Medyadan olduğumuzu öğrenenlerin yakınmalarını sabır ve metanetle dinledik.

GEÇİM YOK AMA İLLAKİ SEÇİM!
Bu hay-huy içinde ‘memleket meselesi’ olarak kendi durumunu geçip elinde kağıt bardak, önünde AFAD karavanası, hala en fazla İstanbul belediye başkanlığı seçimiyle ilgilenenlere rastladık.

Örneğin, ajans paylaşımından alınıp rastgele kullanılmış İstanbul Beykoz’da usulsüzlük fotoğrafı geliyor önümüze. Fotoğrafta köy sakini Yusuf Ertuğrul 1100 no.lu sandıkta, çadırda oy kullanıyor. “Ben burada sandık görevlisiydim o gün” diye açıklıyor. “Fotoğrafı sandıkta çekmişlerdi, 1100 no.lu sandık Beykoz’da değil, burada, Oğuz köyünde. Şimdi bunu İstanbul’da usulsüzlük var diye kullananlar kendileri usulsüzlük yapmıyor mu” deyip, ulusal medya temsilcisi yerine koyduğu bana adeta hesap soruyor.

Daha bir dolu diyalog, hatıra ve tanıklık…

MUSTAFA ÜNAL-SABİT KIZILHAN-İLHAN ÖZCAN
Yola çıkmadan bir gün önce desteklerini hiç bir zaman esirgemeyen iki bölge gönüllüsünü arıyorum. Mustafa Ünal, ardından Sabit Kızılhan. Mustafa babasının rahatsızlığı nedeniyle katılamıyor ama Sabit hep yerinde ve sabit! Seve seve diyor.

Ertesi günü saat 10:30 civarında Acıpayam’a vardığımda Sabit’i beklerken çevreyi gözlüyorum. Belediye karşısında küçük bir park var. Adı “Salih Tanyeri Parkı” park tümüyle çadırlara ayrılmış AFAD ve Büyükşehir çadırları kurulmuş.

Büyükşehir’in çadırları daha çok dinlenme, oturma ve sosyal ihtiyaçlara ayrılmış. Hayli büyük ve iç hacimleri geniş. Plastik masa ve sandalyelerle kaplanmış. Sabahın bu saatinde birkaç yaşlı ilçe sakini oturmakta içinde. Ellerinde kağıt bardaklarla çay içiyorlar.


HİZMET DESTEK ÇADIRLARI
Büyükşehir’in yer kaplayan gösterişli çadırlarının yanında AFAD çadırları var. bir grup görevli çadırın birini sökmekle meşgul. diğeri koyu kırmızı renkte, etrafında içini gösteren hiç açıklık yok. Kapısında “Psikososyal Hizmet Destek Grubu” yazılı. Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına ait olduğunu belirtir ilanı var. İçeride bir faaliyet var mı belli değil.

Parktan çıkıp karşıda, içinde Acıpayam Kaymakamlık binasının bulunduğu parkın etrafını dolaşıyorum. Parkın orta yerine iki çadır kurulmuş, biri de Kaymakamlık girişi yakınına yerleştirilmiş. Sonradan öğrendiğim kadarıyla buralardan sanırım acil hizmetler ve kurumsal yardımlar vs. yönetiliyor. İçlerinde oturan yok. Acıpayam deprem çadırları daha aşağıda, ilçenin Akalan, Burdur Yolu çıkışındaki kavşakta sağa doğru genişçe bir parka yerleştirilmiş. Onları da akşam saatlerinde yeniden Acıpayam’a dönüp, Denizli’ye yola çıkışta görüyorum.

OLMASA DA OLUR!
Çarşıda önce Belediye Başkanını arıyorum. Hani yazdıklarımız dokunursa(!) ‘neden aramadınız’ demesin. Sekreteri ya da telefonuna bakan hanımefendiye not bırakıyorum. Ararsa istediği saat ve yerde kendisiyle görüşmek istiyoruz. Diğer yandan ‘zafer sarhoşluğu’ günleri deyip, aramazsa eğer üstünde fazla durmak istemiyorum. Nitekim aramıyor, biz de beklemiyor ve unutuyoruz. Olmasa da olur!

Evet, Belediye Başkanı ile görüşme olmasa da olur. Kaymakam için de aynı şeyi söyleyebilirim. Görüşmek isteğim sönüveriyor bir anda. Ne diyecek ki? Büyük olasılıkla Vali Bey’den izin alın falan gibi afaki ve mesnetsiz bir gerekçeyle görüşmek istemeyecek. Önyargılı mıyım, evet öyleyim, çünkü o kadar çok örneğini yaşadık ki, önyargılı olma hakkımızı mahfuz olmaktan çıkarabiliriz rahatlıkla.

HERKESİN İLHAN ABİSİ
Acıpayam ve havalisinin seçimler, adaylıklar, politika, barışçıl insan modeli ve CHP dendiğinde ilk akla geleni ‘herkesin İlhan Abisi’dir. Çoğunuzun aklına aynı isim düşmüş olmalı. Evet, İlhan Özcan’ın işyeri ilk uğrak yerimiz. Bölgeyi köyleri, mahalleleri, yolları hatta sokakları ve kahveleriyle en iyi tanıyanı! Depremin zararlarını sararken ilk el uzatanlardan. Afetzedelere neler göndermiş, nasıl yardım etmiş faslını geçelim. Yazmamızı kendisi de istemez herhalde.

Merhabalaşıp çayları hızlıca içerken, “birlikte gidelim” diyor İlhan Özcan. “Ben en ağır hasar gören iki köyü gezdireyim size.” Teşekkür etmeye fırsat kalmadan yola çıkıyoruz. Yaklaşık 15 dakika süren yolculuğumuzla Oğuz köyüne ulaşıyoruz.

Bütün bir gün devam edecek Acıpayam afet bölgesi gezimiz böyle başlıyor. (Devam edecek)

Not: Yarın ve sonraki gün hafta sonu. O nedenle bugünden belirtmek istiyorum. Devlet yapacağını yapmış. Daha fazlasını yapacak gibi görünmüyor. Bundan sonrası sivil kurumlar, kişilerin, imkanları uygun olan meslek örgütlerinin İMECE’sine kalmış durumda. Özellikle temizlik ve hijyen en önemli sorun. Tuvalet ve banyo toplu çadır yerleşimlerinde hayati önemde gündelik acil ihtiyaç. Konteyner sözü verilmiş ama kimse doğru dürüst ilgilenmiyor. Ege’nin en büyük sanayi kentinde, ihracatı bilmem kaç milyarı aşmış ekonomik büyüklüğünde yaşanıyor bunlar. İlgilenmeyenlerin dikkatine!

PAZARTESİ: OĞUZ VE KIRCA KÖYLERİ

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı