REKLAMI GEÇ

İYİ İNSAN İYİ VATANDAŞ YETİŞTİRMEK

7 Mart 2018 Çarşamba

İnsan oturup şöyle bir çevresine bir baktığı zaman “bize ne oluyor?” demekten kendini alamıyor. Son günlerde ne yazık ki ülkenin gündeminden düşmeyen cinsel istismar konusu hepimizi son derece üzmekte.

İlimizde bu konuda ne oluyor diye baktığımda, ne yazık ki iç açıcı bir durumun olmadığını gördüm.

Geçtiğimiz son bir ayda ilimizde cinsel istismar ile ilgili ikisi okullarda, birisi işyerinde olmak üzere üç ayrı olayın yaşandığını görüyoruz.

Ülke geneline baktığımızda da, olayın daha da vahim olduğunu görüyoruz. Sadece 26 Şubat günü ulusal basında bu konuda neler var diye baktığımda gördüğüm korkunç tablo şöyle;

-Kayseri; ünlü kolejde öğretmenin öğrencilerini istismar etmesi,
-İstanbul; bir öğretmenin kız öğrencisini istismar etmesi,
-İstanbul; yurttan kaçan kız çocuklarının bir çiftlikte istismar edilmesi,
-Adıyaman; okuldaki hademenin erkek öğrencilere cinsel istismarı,
-Zonguldak; öğretmenin 13 yaşındaki kız öğrencisine cinsel istismarı,
-Şanlıurfa; Birecik ilçesinde okul müdürünün kız öğrencilere cinsel istismarı,
-Kayseri; Bünyan ilçesinde lise öğrencisine cinsel istismar,
-Diyarbakır; Kulp ilçesinde ilkokulda temizlik görevlisinin kız öğrenciye cinsel istismarı,
-İstanbul; Bahçeşehir’de bir lisede temizlik görevlisi kız öğrencilere cinsel istismarda bulunmuş, şikayet üzerine okul müdürü görevlinin savunmasını almış, görevli savunmasında; “kız öğrenciler çok dar giyiniyor” şeklinde savunma yapmış. Okul müdürü de istismara uğrayan öğrencilere “sizde çok dar giyinmeyin” diyerek uyarmış.

Bu ve benzeri sözde eğitimcileri anlamakta zorlanıyorum. Bu insanlar özellikle öğrencilerle ilgili olaylarda hiç mi empati yapmazlar. “İstismara uğrayan çocuk benim çocuğum veya yakınım olsaydı” diye düşünse nasıl davranırdı acaba?

EĞİTİMCİ olmak empatiyi gerektirir. Bazen kendisini karşıdaki bireyin yerine koymayı gerektirir.

İnanıyorum ki bu okul müdürü azıcık bir empati yapsaydı; çocuklara “siz de dar giyinmeyin” demek yerine, söz konusu personeli hemen okulun çevresinden uzaklaştırırdı.

İnsan bir günde bu kadar çok olumsuzluğu görünce; “biz nerede hata yapıyoruz? Eğitimciler bu işin neresinde?” diye düşünüyor.

Bu olayın ülkedeki adli boyutuna baktığımızda, T24 ten Hülya Karabağlı nın bu konu ile ilgili haberinde konunun vahametini daha çok anlıyoruz.

Adalet Bakanlığı’nın 2014 verilerine göre, her ay adli tıp kurumuna 650 çocuk cinsel istismarı vakası gönderiliyor.

Açılan toplam dava sayısı: 40.266
Karar çıkan dava sayısı: 24.825
Mahkumiyet Kararı: 13.968

UNFPA, Dünya Nüfusunun Durumu 2014 Raporu’na göre, her yıl 91 bin kız çocuğu anne oluyor ve tüm evliliklerin 3’te 1’ini 18 yaş altı kız çocukları oluşturuyor.

Dünya Sağlık Örgütü ve Ankara Üniversitesi’nin hazırladığı Türkiye’de Üniversite Öğrencilerinde Çocukluk Çağı Olumsuz Yaşam Deneyimleri Araştırması Raporuna göre;

Erkeklerin yüzde 8,7’si; kadınların yüzde 7,2’si çocukluklarında cinsel tacize uğradı.

Kız çocukları, akrabaları tarafından cinsel tacize maruz kalıyor. İstismarcıların yüzde 9’u ise çocukla aynı evde yaşıyor.

Cinsel tacize uğrayan çocukların yüzde 37,1’i ‘tanıdığı ve evde yaşamayan biri’, yüzde 25,2’si ‘evde yaşamayan bir akraba’, yüzde 11,3’ü ‘evde yaşayan ve akraba olmayan biri’, yüzde 11,3’ü ‘çocuğun güvendiği biri’, yüzde 8,6’sı istismarcının ‘evde yaşayan bir akraba’, yüzde 7,9’u ‘çocuğun bakımından sorumlu olan biri (bebek bakıcısı vb.)’ ve yüzde 33,8’i ise ‘bir yabancı’ olduğunu söyledi. Cinsel tacize uğrayan erkek çocukların yüzde 44,9’u ‘tanıdığı evde yaşamayan biri’ tarafından taciz edildiğini bildirmiş. Kız çocuklarında ise tacizi gerçekleştirenler arasında en yüksek oran yüzde 32,9 ile ‘evde yaşamayan bir akraba’ oldu.

Katılımcıların yarısının sinirlilik ve panik sorunu var. Çocukluk çağında olumsuz deneyim yaşamış gençlerde ağlama nöbetleri, depresyon, kontrolsüz öfke, stres düzeyinin yüksekliği, sinirlilik ve hayır deme güçlüğü gibi sorunlar daha da artış gösteriyor. Duygusal sorunların ortaya çıkma riski, diğer gençlere göre 6-8 kat daha artıyor. Katılımcı erkeklerin yüzde 31,8’i kontrolsüz öfke; yüzde 47,5’i sinirlilik sorunu yaşadığını söyledi. Katılımcıların 36,3’ü depresyonda olduğunu kaydetti. Çocukluk çağı olumsuz yaşam deneyimi oranı, çekirdek aile üyesi katılımcılarda daha düşük.

Ebeveynin eğitim durumu incelendiğinde katılımcıların anne ve baba eğitim düzeyleri arttıkça bu tür olumsuz deneyim sıklığının azaldığı tespit edildi.

Demek ki dünyanın her yerinde benzer olayları görüyoruz, ama bunu mutlaka bir çözümü olmalı. Bu çözümü de bulacak olan tabi ki devlet.

Peki devlet bu konuda ne yapıyor?

Elbette devlet bu olumsuzluğa kayıtsız kalmıyor. Hatta bu günlerde TBMM’de cinsel istismarı caydırıcı hale getiren ceza yasaları üzerinde çalışıldığını görüyoruz.

Peki, bu konu ile ilgili olarak eğitim kurumlarında ne yapıyoruz?

Son yıllarda Milli Eğitim Bakanlığı’nın “değerler eğitimi” adı altında bir çalışma yürüttüğünü görüyoruz. Bu çalışmanın daha çok kurum dışından, bazı sivil toplum örgütleri ile yürütüldüğünü de görüyoruz.

Peki, içeriği ne?
Genel olarak ahlaki değerler, milli ve manevi değerler.

Bu değerleri kazandırmak üzere çalışma yürütülen sivil toplum örgütlerinin yapısı ne?

Genel olarak dinsel sivil toplum örgütleri.
Bunların okullarda vereceği değerler ne?
Tabi ki dinsel ve ahlaki değerler.

Bakanlığımız öğrenciler için böyle bir ihtiyaç duymuşsa, bu çalışmayı başka kurumlara bırakmadan kendi personelimizle yapamaz mıyız?

Bence yaparız.
Nasıl mı?

İhtiyaç dini ve ahlaki değerler ise; bu bilgileri verebilecek her okulda din kültürünü ahlak bilgisi branşında en az bir idareci, birden fazla da aynı branşta öğretmen var.

Konu milli değerler ise; bu konuları çok iyi bir şekilde işleyebilecek tarih öğretmenleri, coğrafya öğretmenleri, Türkçe ve edebiyat öğretmenleri ile diğer branşlarda birçok meslektaşımız var. Kısacası öğretmenlerimiz en iyi şekilde bu işi zaten yapıyorlar. Varsa aksayan yönleri, onlar tespit edilir ve daha iyisi başarılır.

Oysa dışarıdan gelen söz konusu çalışmayı yapacakların hiç birinde mesleki formasyon olmadığı gibi, çalışmaları da ideolojik olacaktır. Bu durumda Milli Eğitim açısından istenen verim alınamayacaktır.

Ayrıca; çocuğunu okula gönderen hiçbir veli çoğunu müfredat dışında konularla meşgul edilmesini kabul etmez.

O halde Milli Eğitim olarak yapılması gereken tek iş var.

Başta okullardaki cinsel istismar olmak üzere bu tür olumsuzlukları önlemek için; önce her fırsatta belirttiğimiz gibi, İYİ ÖĞRETMEN yetiştireceğiz.

İdareci atamalarını yaparken; siyasal değil, EĞİTSEL değerlendirmeler yapacağız.

Okulların kapısını öğrenci ailelerine açıp, çocuklarının yetişmesine katkı koymalarını sağlayacağız.

Bu ve benzeri yöntemlerle İYİ İNSAN, İYİ VATANDAŞ yetiştirdiğimiz zaman bu günlerde artarak yaşadığımız utanç verici olaylardan kurtulmuş oluruz.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

serkan   -  Bağlantı 7 Mart 2018, 11:09

doğruyu söyleyeni kimse dinlemeyip gülüp geçiyor çünkü toplum kısır döngünün içine girmiş ahlaksızlık ahlaksızlığı besliyor. küfür artık sakız olmuş. İzinsiz görüntülü ses kaydı suçluların tespiti amacıyla ve mahremiyete uygun yapılırsa çözer.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı