REKLAMI GEÇ

KÖY ENSTİTÜLERİ

18 Nisan 2018 Çarşamba

Osmanlı’da Müslüman Türk köylüsü sadece asker ve vergi kaynağı olarak görülüyordu. Cumhuriyet’in ilanında nüfusun %80’i köylerde yaşıyor, 40 bin köyün 37 bininde yol, okul kısacası hiç bir şey yoktu.

Atatürk, “Türkiye’nin gerçek sahibi ve efendisi gerçek üretici olan köylüdür” diyerek, ülke nüfusunun %80’ini ilgilendiren sorunu çözmeyi hedeflemiştir.

Mustafa Necati’nin Milli Eğitim Bakanlığı döneminde 1928 yılında Denizli ve Zencidere’de köy öğretmen okulları açıldı, ancak istenilen sonuç alınamadı.

1935 yılında Saffet Arıkan Mili Eğitim Bakanlığı’na, İsmail Hakkı Tonguç da Atatürk’ün bilgisi ve onayıyla İlk Öğretim Genel Müdürlüğü’ne getirildi. Saffet Arıkan köylerdeki cehaletin yenilmesi için çözüm arayan Atatürk’e “para var ancak öğretmen yok” demesi üzerine Atatürk; askerliğini çavuş ve onbaşı olarak yapan ve okuma yazma bilen gençleri eğitimden geçirilerek köylere eğitmen olarak gönderilmesi fikrini önerdi.

1936’da orduda çavuş ve onbaşı olarak askerlik yapmış 85 kişi köylerden çağrılıp Eskişehir çifteler ilçesinde eğitime alındı. Burada 6 aylık kurs sonrası köylerine dönüp çocuklara temel eğitim vermeye başladılar. Daha sonra 1937-1938’de Kızılçullu Köy Enstitüsü ile başlayan toplam 21 okul açıldı. Bu okullar ilkokuldan sonra 5 yıllık eğitim vererek 1953 yılına kadar devam etti.

Köy Enstitüleri’nde uygulanan programa baktığımız zaman günümüzdeki aktif öğretim yöntemleri ve çoklu zeka yöntemlerini görürüz.

– Haftada 44 saat ders yapılırdı.
– 22 Saat genel kültür ve meslek dersler
– 11 saat iş (demirci, yapı, marangoz)
– 11 saat tarım etkinlikleri ( meyvecilik, kümes hayvanları)

Yaz aylarında sadece 45 gün tatil yapılırdı.
Köy Enstitülerinde; bilgiyi iş haline getirerek uygulayan bir eğitim sistemi vardır. Öğrenme temeli öğrencilerin ilgi, ihtiyaç ve yeteneğine göre çeşitlendiriliyor ve bu yönde eğitim veriliyordu. Bu eğitim çok yönlü eğitime dayalı, günümüzde yeni gündeme gelen AKTİF öğretim yöntemlerini içeriyordu.

Köy enstitülerin başardıkları:
1- Yüz yıllardır biriken feodal toplumun üretim ve yaşam biçimi kalkmaya başlamıştır,
2- Bilimsel ve felsefi anlamında laik eğitim başlamıştır,
3- Feodal toprak rejiminin değişimi başlamıştır,
4- Sanayi için eğitilmiş nitelikli iş gücü oluşmaya başlamıştır,
5- Sanat edebiyat bilim ve teknolojide önemli adımlar atılmıştır,
6- Atatürk’ün özlediği demokratik toplum ve kültür için kuramsal alt yapı oluşmuştur,
7- Ataerkil toplumdan çekirdek aile topluma dönüş başlamıştır,
8- Ezberci değil analitik düşünen sorgulayan bireyler yetişmeye başlamıştır.

Günümüz eğitimine bakarsak;
Paylaşım yerine –bireyciliği
Dayanışma yerine- rekabetin
Yaratıcı bilgi yerine- ezber bilgi
Ön plana çıkmaktadır.

Köy Enstitüleri politik kaygılara kurban edilmeseydi günümüz Türkiye sinin çok daha iyi yerlerde, yani Atatürk ün istediği çağdaş uygarlık seviyesine ulaştığını görecektik. Çünkü Köy Enstitüleri; kendine özgü, ülke gerçeklerine uygun, ulusal bir eğitim felsefesinin uygulamasıdır. Bu nedenle kısa sürede çok başarılı olmuştur. Bu da gerek içerde, gerekse dışarıda bir takım çıkar çevrelerini ürkütmüştür. Egemen çevreler birçok başarıya imza atmaya başlayan Köy Enstitülerini yalanlarla karalayıp, yok edilmesini sağlamışlardır.

Köy Enstitülerinin yerini tutmasa da onun devamı olan Öğretmen Okulunda yetişmiş biri olarak diyorum ki; selam olsun KÖY ENSTİTÜLERİ’NE, selam olsun emeği geçenlere.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı