REKLAMI GEÇ

ÖĞRETMENLERE GÜVENELİM

8 Nisan 2020 Çarşamba

Geçen hafta uzaktan eğitimin genel işleyişi, amacı ve sonuçları üzerinde genel bir değerlendirme yapmıştık. Yaptığımız değerlendirmede bu uygulamanın genel olarak çok verimli olmadığını belirmiştik.

Bu uygulama aslında ülkemizde ilk değil. 1990 yılların başında ülkemizdeki bütün coğrafi bölgelerin tümünde eğitim koşullarının eşit olmadığı, bu durumda haksızlığın olduğu gibi gerekçelerle bakanlık tarafından bu sorunun çözümüne yönelik bir çalışma başlatmıştı.

Düşünülen çalışma özetle şuydu.

Her ilde lise düzeyindeki okullarda bütün sınıflara birer televizyon konulacak, teorik dersler kayda alınıp sınıfta oturan öğrencilere bakanlıktan yapılacak yayınla anlatılacak. Bu sayede ülkemizin bütün coğrafi bölgelerindeki öğrencilere eşit eğitim verilmiş olacak.

Bu mantık doğru bir mantık değildi.

O dönemde güneydoğuda görev yapmaktaydım. Bakanlı bu çalışma ile ilgili olarak illerden görüş istemişti. Bizde ilde oluşturulan komisyon olarak görüşümüzü bildirmiştik.

Görüşümüz özetle şöyleydi; Ülkemizdeki coğrafi bölgelerde öğrencilerin ihtiyacı ve beklentilerinin aynı olmadığı, lise düzeyine gelinceye kadar herkesin eşit eğitim olanaklarına sahip olmadığı, bu durumda her ildeki öğrencinin ortak olarak işlenecek konulara hazır bulunurluk düzeylerinin aynı olmadığı, öğrencinin anlamadığı hususları öğretmene sorma fırsatı olmadığı gibi gerekçelerle bu çalışmanın verimli olmayacağını bildirmiştik.

Ancak, bakanlık kendi bildiğini yaptı bazı liselere televizyonlar koydu, okul müdürleri de televizyonlarımız çalınması diye sınıfın köşesine demir kafesler yaparak önlem almaya çalıştı.

Sonuç mu?
Kısa süre sonra vazgeçildi.

Bu günlerde uygulanan Eğitim Bilişim Ağı (EBA) sistemine gelince. Birincisi bu günkü uygulama olağanüstü bir zorunluluktan. Zorunlu olarak okuluna gidemeyen, üstelik süresi de belli olmayan bir süreçte her düzeydeki öğrenciye hadi ödev verelim, olmadı kitap okuyun gibi tavsiyelerle oyalamak doğru olmazdı. Bu nedenle EBA doğrusuyla, eksiğiyle doğru bir uygulama.

Zaman zaman izlediğim derslerde genel olarak öğretmenlerin konuların hakim oldukları, konuşma, giyim kuşam gibi konularda olumlu davranışlar sergilediklerini gördüm.

Az da olsa ne yazık ki gömleği dışarıda, traşsız, tişörtle gelen öğretmenleri gördüm.

Sınıf Matematik dersini anlatan öğretmen dikkatimi çekti. Öğretmenimiz kesirler konusunu işliyor, yazı tahtasında kesirlerle ilgili güzel görseller var, hemen yanında da anlatım metni var.

Konu güzel düşünülmüş, kesirler hem görsel, hem sözel olarak hazırlanmış, 1. Sınıf öğrencisine matematik dersini de işlerken okuma becerisini pekiştirmeye yönelik çalışma planlanmış ancak, öğretmenimiz henüz okumayı yeni öğrenmiş 1. Sınıf öğrencilerine değil de ortaokul öğrencilerine ders anlatır gibi tahtadaki metni bir çırpıda okuyup geçiyor.

Demem o ki; hem 1. Sınıf hem de matematik dersini anlatan öğretmen biraz daha deneyimli olmalıydı. Çünkü bu yaş grubu soyut konuları kavramakta zorlanırlar.

EBA’nın işleyişiyle ilgili ilimizde görüştüğüm bazı okul idarecileri ve öğretmenlerden edindiğim kanı ne yazık ki bu yönde. Yani televizyonun başında gereği gibi dikkatin toplanamayacağı, kaçırdığı konuyu sorma şansı olmadığı için çocuğunda dersi bıraktığı yönde tespitler var.

Peki; öğretmenlerimiz ne yapıyor?

Her ‘EĞİTİMCİ’nin yapması gerekeni yapıyor.

Birçok öğretmenimiz sınıfındaki öğrencileriyle iletişim halinde, planladıkları saatte hem öğretmen hem de öğrenciler bilgisayarının başına geçiyor, kimi öğretmenimiz zoom üzerinden, kimi öğretmenimiz youtube üzerinden tıpkı okuldaki disiplin içerisinde konuları aksatmadan çocuklarını yetiştirmeye çalışıyorlar.

Fedakar meslektaşlarımı kutluyorum. Kendilerine yakışanı yapıyorlar.

Milli Eğitim Bakanlığı merkezi yayın yerine bence bu yöntemi ciddiye almalı.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı