REKLAMI GEÇ

15 TEMMUZ

14 Temmuz 2019 Pazar

Hain darbe girişiminin ardından öyle hızlı geçti ki zaman. Yeni hükümet sistemi referandumu, genel seçimler, yerel seçimler, yenilenen seçimler, beka tartışmaları, Pontus saçmalıkları, ABD ile girdiğimiz Suriye’den Rusya ile çıkma girişimleri, S 400 tartışmaları ve daha neler neler.

Neredeyse 15 Temmuz’u unuttuk. 15 Temmuz’u konuşmak bize çok şey kazandırmaz aslında. Bizi 15 Temmuz’a götüren süreci iyi irdelemek gerekiyor. Bunu yaparken de parti gözlüğünü, siyaset gömleğini çıkarmamız gerekiyor. O gözlük ve gömlekle yapılan her analiz eksik kalacaktır.

15 Temmuz’a giden yolda neler yanlış yapıldı? Herkes şapkasını öne alıp düşünmek zorunda. TSK’nın yıllarca süren ‘aşırı laiklik’ yorumunu nereye koymalıyız? Hepimizin hayatında yer alan asker ağabeylerimizin annelerinin başörtüleriyle askeri tesislere alınmadığı dönemler, sakallı dedelerimizin torununun düğününe gidemediği zamanlar oldu bu ülkede. Eğer onlar girseydi o tesislere muhtemelen ‘laiklik’ elden gidecekti! FETÖ muhafazakar insanların bu hassasiyetlerini kullanarak iyi yer edindi her kurumda.

Milli eğitimde de bu durum farklı değildi. Başörtülü kızların okullara alınmadığı, cezalar aldığı ya da perukla okula gittiği zamanlar oldu.Hatta ödül törenine başörtüsüyle katıldı diye salonu terk eden ‘devletlüler’ gördü bu gözler. Toplum, muhafazakar insanların yaşadığı bu olayları hiçbir zaman içine sindiremedi. 2001 yılında henüz ortaokul öğrencisiyken Coğrafya öğretmenimle başörtüsü yüzünden tartıştığım için karnemde ‘Küçüklere karşı sevgi, büyüklere karşı saygı’ kısmı ‘başarısız’ olarak tarihe geçmişti.O dönem üzülmüştüm belki ama zamanla benim onur vesikam olmuştu.

Fetö bu ve bunun gibi olayları çok iyi kullandı. Her geçen gün devlet kademelerinde yükselmeye başladılar. Bir insanın bir takımdan, bir partiden, bir sendikadan, bir cemaatten olması devlette bir yere gelmesini kolaylaştırmamalı ya da zorlaştırmamalı. Ya da belli bir makama gelen kişi devlet aidiyeti dışında hareket etmemeli. Bunu yapmaya başaldığınız andan itibaren devlet içinde parelel bir örgütlenme başlıyor ve gücünü kontrol edemeyen Fetö gibi yapılar darbeye kadar işi ilerletebiliyor.

Peki 15 Temmuz’dan gereken dersi aldık mı diye sorarsanız cevabım hiç de müspet olmaz. Bizi 15 Temmuz sürecine götüren en büyük zaaflarımızdan biri devlet yönetiminde ‘liyakat’ sahiplerinin değil, ‘bizden’ olanların yer almasıydı. Elbette başa gelen kişi çalışmak istediği insanları seçebilir ama mahallenin bekçisinin, tuvalet görevlisinin dahi tek yerden kontrol edilmesi asla kabul edilebilir değil. Çamurdan olsun ama bizimkilerden olsun anlayışı 15 Temmuz öncesi 81 emniyet müdüründen 74’ünü Fetö’den atanmasına yol açmıştı. (İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın sözleri)

15 Temmuz’un ardından belki de en çok düzeltmemiz gereken mevzuların başında geliyordu Kur-an’ı Kerim’in ifadesiyle ‘işi ehline vermek.’ Ama beceremedik dostlar. Alnı secdeye değiyor diye mevki üstüne mevki verilenlerin başımıza açtığı beladan alamadık gereken dersi. Hz. Peygamber’in Kabe’nin anahtarını Osman Bin Talha gibi o sırada Müslüman olmayan birine vermesini dahi anlamadık. Anlar gibi yaptık sadece! Devletin her kademesi o makamı haketmeyen, sadece iyi biat eden, sesini çıkarmayan bir sürü gereksiz tiple doldurulmaya devam ediyor.

15 Temmuz’un destan olan kısmı Türk milletinin gösterdiği reaksiyondur. Tarih içindeki darbelerde evlerinde bekleyen, susan, duruma göre hareket edenlerin yerini tankın karşısına cesurca dikilenler aldı. Ömer Halisdemir gibi ‘kahraman’ nasıl olurmuş hepimize gösterenlerdir destanı yaratanlar. Ama biz daha çok utanmalıyız. 21.yüzyılda Türkiye gibi bir ülkede hala birilerinin darbe yapmaya kalkışmasından, bizi dünyaya rezil etmelerinden…

Ve asla unutmamalıyız; ‘En kötü sivil yönetim, en iyi askeri yönetimden iyidir.’

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı