REKLAMI GEÇ

İMAMOĞLU

12 Mayıs 2019 Pazar

Baştan söylüyorum. Bu siyasi bir yazı değildir!

Lise yıllarının başından bu yana siyasete ilgi duyan ve bu konuda kendisini geliştirmeye çalışan bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım ben. Yıllar içinde yerel ve genel seçimler ile referandumlarda oyumu kullandım. (Bir kez hariç) Şimdiye dek oy verdiğim partiler seçimi kazanamadı. Referandum deseniz onda da aynı akıbet beni buldu. Muhtarlık seçiminde bile oy attığım aday kaybediyor! Kazanmanın, kaybetmenin gönüllerde olduğuna inananlardanım. Seçimi kazanıp da gönüller kırılıyorsa bir yerlerde ya da içine sinmiyorsa bir şeyler kaybetmiş sayarım o kişiyi.

2007 yılında Sabih Kanadoğlu’nun ortaya koyduğu, daha önceki Cumhurbaşkanı seçimlerinde uygulanmayan ‘367’ garabeti karşısında hayatım boyunca oy vermediğim halde AK Parti’yi savundum. Çünkü birileri ‘laiklik’ adı altında eşi başörtülü olduğu için Abdullah Gül’ü Çankaya’da görmek istemiyordu. Günlüğüme yazmışım o günleri: ‘Kahrolsun istibdat, yaşasın özgürlük!’

27 Nisan’da e-muhtıra denilen, Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın yazdığı o yazının da tam karşısında yer aldım. Elinde silah var diye, güç var diye siyasete laf edemezsin. O günlerde mağdur durumda olan AK Parti haklı gerekçelerle cevabını vermişti askere. Herkes işini yapacaktı.

Darbelerden,muhtıralardan yeterince çekmemiş miydik?

Kapatma davasını açan o zihniyetle de aram hiç hoş olmadı. Aksine AK Parti’yi büyütenin bu mağduriyet algısı olduğunu düşündüm hep. ‘Kemalizm adına, laiklik adına’ anti-demokratik ne varsa onu yapanlarla aram asla hoş olamazdı!

Sonra devran dönmeye başladı. Askerleri toplamaya başladılar. Ergenekon dediler bazen, bazen de Balyoz. Öyle bir an geldi ki Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’u dahi cezaevine attılar. Askeri vesayeti bitiriyoruz adı altında hukuku adeta katlettiler. İsyan ettim sosyal medya hesabımdan. İlker Başbuğ’u tutuklayanlara beddualar ettim. Haksızca olduğunu düşünüyordum çünkü. (O dönemin muktedirleri haber yollamıştı. Emrah yazdığı şeylere dikkat etsin diye)

15 Temmuz oldu. Saatler henüz 23:00 iken yazdım facebook hesabımdan ‘Bu kalkışmayı yapanlar idam edilmelidir’ diye. Seçilmiş iktidara karşı ABD’nin çocuklarının yanında yer almayı aklımın ucundan bile geçirmedim. Çardak Havaalanı’nda sabahladım o gece. Eğer çıkmasaydım o gece sokağa bunu kendime asla anlatamazdım…

Bunları yaparken olaylara AK Partili, CHP’li, MHP’li olarak bakmadım ben. Elbette kendimi ait hissettiğim bir dünya görüşüm var. Ama vicdanım da var. Ama adalet duygum da var!

YSK, İstanbul’da Ekrem İmamoğlu’nun seçildiği belediye seçimlerini iptal etti. Bırakın hukuku, içtihatları, kanun maddelerini falan. İçinize sindi mi alınan bu karar? En çok da AK Parti’ye gönül verenlere soruyorum. Aynı zarfa konulan oylardan sadece büyükşehir oylarının iptal edilmesini hukuken açıklasanız ne olur? Benim vicdanım, aklım kabul etmiyor!

Bu toprakların yazgısı mıdır bilmiyorum ama gücü eline geçiren ilk olarak adalet duygumuzu bitiriyor. Yıllar içinde haksız olduğunu düşündüğüm ne varsa karşı çıkmaya çalıştım. Ve ben siyasi baskılar sonucunda alınan bu kararla Ekrem İmamoğlu’na yapılan haksızlığın da karşısındayım. Milli iradeye saygı gösterilmesini istiyorum. Nasıl ki Recep Tayyip Erdoğan’ı okuduğu şiir yüzünden hapse atmalarının, siyasi yasak getirmenin bugün bir hükmü yoksa, Ekrem İmamoğlu’na yapılan bu garabetin de hukuksuzluğun da yarın için bir hükmü olmayacak.

23 Haziran’da kim kazanırsa kazansın Ekrem İmamoğlu’nun bu seçimin galibi olduğu gerçeği zihinlerde, kalplerde değişmeyecek.

Tarih elbet bir gün gerçekleri ortaya koyacak…

 

 

 

 

 

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı