REKLAMI GEÇ

Denizli’nin Milli Mücadele Kahramanı Müftü Ahmet Hulusi Efendi – 2

29 Ocak 2022 Cumartesi

2. BÖLÜM

Dün birinci kısmını yayınladığımız Prof.Dr.Ercan HAYTOĞLU ile yapılan röportajın ikinci kısmını yayınlıyoruz.
İmamoğlu: Sayın Hocam bir iddia daha var. “Mutasarrıf Faik Bey ve Müftü efendinin iki korkak olduğu ve 15 Mayıs günü Denizli halkını evlerine hapsettikleri şeklinde”. Bu iddialar için ne söylersiniz?

Haytoğlu: Tarihçi olan ve biraz Milli Mücadele hakkında bilgisi olanları şaşırtmayan hususlar, bazı tarih ile ilgisi olmayanları şaşırtabilir. Sayın İmamoğlu biz tarihe kendi istediklerimizi söyletemeyiz. Söyletmek isteyenler çıksa da yatsıya kalmaz söylediklerinin aslı ortaya çıkar… Burada Mustafa Kemal Atatürk’ün şu güzel sözü sanıyorum çok anlamlı olacaktır; ”Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir, yazan yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır”

Bilge Umar’ın “Yunanlıların ve Anadolu Rumlarının Anlatımıyla İzmir Savaşı” kitabında 15 Mayıs 1919 günü Denizli’ye geldiğini belirten, gerçekte o gün sevinçle Isparta’dan İzmir’e Yunan’ı karşılamaya giden Papaoakim Pezmacoglu”nun verdiği bilgiler(!) yer almaktadır. Güya bu Rum 15 Mayıs günü Isparta’dan gelip, Denizli’den İzmir’e gidiyormuş. Fakat, tren Denizli’de durdurulunca bir Osmanlı vatandaşı bir Rumdan İzmir’e devam ettirilmeyeceklerini, yarın İzmir’e gitmelerine izin verileceğini öğrenmiş. O anda “Ne oluyor?” diye merak edince; Yunan’ın İzmir’e çıktığını oracıkta(!) öğrenivermiş. Öğrendikleri bununla da sınırlı kalmamış, ayrıca İzmir’den Denizli’yi işgal için bir özel trenin hareket ettiğini de öğrenmiş. Meğerse bu yüzden Denizli’de geldiği tren bekletiliyormuş…

Öncelikle söylediklerini bir an için kabul etsek dahi, azıcık da olsa Pezmacoğlu’nun neden verdiği bilgilerde çelişkiler bulunduğunu, Isparta’nın etkili-yetkili önde gelen Rum papazının niye o gün İzmir’e gittiğini, Yunan ajanı olup olamayacağını, Denizli Rumlarını Türklere korku salmak amacıyla Denizli’ye geldiğini, o gün Denizli’de kalarak “Yunan geliyor” diyerek halkı korkutmaya çalıştığını kendimize sormayız. Bunun sadece bir hatıratın parçası olduğunu, yayınlayanın bir Rum papaz olduğunu ve yayınlandığı tarihin ise Milli Mücadeleden çok sonrası, yanılmıyorsam 1940’lı yılların sonu olduğunu neden kritik etmeye değer bulmayız? Tarih bölümü birinci sınıf öğrencilerine Tarih metodolojisi dersinde kaynak kritiğinin ilk öğretilen konulardan biri olduğu halde, bundan bihaber tarihi konularda ahkam kesmeye kalkarız. Bu da anlaşılabilir bir durum değil…

Kusuruma bakmayınız. Çok kısa anlatamıyorum. Eksik kalsın, yoruma açık kalsın da istemiyorum. Sorunuzun cevabına döne dolaşa geleceğim. Lütfen biraz sabrediniz. Siz de bana fırsat tanıdınız. Ben de kamuoyunu eksik bilgilendirmeyeyim. Pezmacoğlu, Goncalı’dan Denizli’ye çıkmış, Pandozopulos Un Fabrikası’na gitmiş, oteldeki ve kahvedeki Türklerle konuşmuş. Ne konuşmuş, gizleyemediği sevinciyle “Yunan Denizli’ye geliyor, ey Türkler kaçın gidin mi?” demiş, ne konuştuğunu açıklamıyor? Rum papaz Denizli’de neden rahat durmamış, ifadelerine göre pire gibi neden dolaşıp durmuş?

Bezmacoğlu, 15 Mayıs günü Denizli’de her yerin, evlerin, mağazaların kapalı olduğu, Denizli halkının evlerine kapanıp İzmir’den gelecek Yunan askerlerini Denizli’ye getirecek özel treni bekledikleri bilgisini veriyor. Üstelik bu bilginin ötesinde ne yazmış bir bakalım 15 Mayıs günü şehrin önde gelen iki önemli ismi için; “…..Denizli Valisi Türklerin ve Hristiyanların din büyüklerine emir vermiş; “Halka öğüt verin, kimse düzeni bozacak şekilde ortalığı karıştıracak işler yapmasın” dediğini yazmış. Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi’nin camide konuşma yaptığını, herkesin erkenden evlerine kapanmalarını söylediğini, halkı evlerine kapattığını yazmış.
O gün bizim tarih kitaplarında yapıldığı belirtilen belediyedeki toplantı, miting, fetva, halkın sokaklarda toplandığı, Türk Ocağında toplantı yapıldığı vs… yok yazdıklarında… Yani Pezmacoğlu bu milleti tanımıyor, Covid 19 yasaklarında bile bu milleti evde tutmak mümkün olmadı… Birer bahane ile milletin nasıl evinde kalmadığını-kalamadığını, nasıl kendisini sokaklara attığını bilmiyor muyuz? İzmir işgal edilmiş, müftü millete eve kapanın demiş, millet de eve kapanmış öyle mi?
Pezmacoglu’nın yazdıklarında, o gün Denizli’de konuşacak adam bulamadığı yazıyor. Papaoakim, ertesi sabah, yani 16 Mayıs 1919 Cuma sabahı saat 7.00’de İzmir’e doğru tren ile hareket etmiş.
Sayın İmamoğlu, ipe sapa gelmez bu bilgileri doğrulayan Denizli Milli Mücadelesini esas alan başka tek bir yazılan var mı diye soruyorum? Cevabını da vereyim bazıları merak eder; “Yok”. Bu bilgileri ucundan kıyısından doğrulayacak tek bir bilgi kırıntısı var mı? O da “Yok”. Olsaydı bu bilgiler gizlenir miydi? Hayır, bakın ben Pezmacoğlu’nun yazdıklarını bir tarihçi olarak paylaşıyor ve kritik ediyorum. Sorun var mı, yok…
Asıl sorgulanması gereken; kritik edilmeden kamuoyu ile paylaşılması… Bir Rum papazının yazdıklarının peşine düşülmesi… Rum papazın söyledikleri ile Denizli mutasarrıfı, müftüsü, belediye başkanı ve Denizli’deki vatanperverlerin gayretiyle yapılan miting ve verilen fetvadan niye bahsedilmediği neden sorgulanmıyor? Kritik edilse o zaman Türk milletinin haksız ve hukuksuz işgali daha ilk günden kabul etmediği net şekilde anlaşılmaz mıydı? Mutasarrıf Faik Bey ve Müftü Ahmet Hulusi Efendi gibi vatanperverlerin kahramanlığı neden gölgelenmeye çalışılıyor? Bir de şunu soralım; Türkiye’de İzmir dahil Türkler, Aydın’da, Nazilli’de ve her yerde o gün sokaklarda iken sadece Denizli’de(!) insanlar niye evlere kapanmıştır? Bunun akla sığar bir açıklaması olabilir mi? Denizli insanı korkak ve tırsak ise tası tarağı toplayıp Denizli’yi niye terk etmemiş de evlerine kendilerini hapsetmişlerdir? Bazılarının aklıyla dalga geçilmeye çalışılabilir, ama herkesin aklıyla dalga geçilebilir mi? Yahu görülmüyor mu, o gün Bezmacoğlu, Denizli’de korku yaratmak, Denizli’nin Türkler tarafından boşaltılmasını sağlamak için kargaşa yaratmak, işgali kolaylaştırmak, Denizli’yi bir Türk şehri değil demografik açıdan bir Rum şehri göstermek için hiç durmadan, pire gibi dolaşıp durmuş olmuyor mu? Böyle birinin yazdıkları ile Denizli mutasarrıfını ve Müftüsünü 100 yıl sonra zan altında bırakmaya kalkmak tarihe, insafa vicdana sığar bir durum mudur? Neden, sorumsuz davranıyoruz tarihe karşı, bu şahsiyetler mezarlarından kalkıp haklarını mı savunabilecekler diye düşünülerek; böyle bir şey olabilir mi, bu yazılanlar ipe sapa gelmez Rum papazının uydurması diye durum kritik edilmeye değer bulunmaz? Yazık demekten başka elimden bir şey gelmiyor.
İstirham ediyorum, tarihe yönelik bir şeyler söylerken, yazarken lütfen fazlasıyla dikkatli olalım.
İmamoğlu: Hocam biz de size bir dokunduk, adeta bir ah işittik.

Denizli’nin Milli Mücadele Kahramanı Müftü Ahmet Hulusi Efendi – 1

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı