REKLAMI GEÇ

MİRYOKEFALON ZAFERİ KİMİN?

18 Aralık 2020 Cuma

Özveri bu kadar olur. Öncelikle Prof. Dr. Turgut Tok ve Prof. Dr. Yusuf Kılıç’a ellerindeki kıt kanaat imkanlar doğrultusunda ortaya çıkardıkları bu çalışmalar için teşekkür ediyorum.  Milyonluk bütçelerin karşısına cengaver gibi çıkan bu iki akademisyene ve onlara inanarak yollara düşen Büyükşehir Belediyesi Kültür Daire Başkanı Hüdaverdi Otaklı’ya teşekkür etmeden geçmek olmaz.

Denizli’nin değerlerini ortaya çıkarmak için büyük mücadele veren bu insanlar, ne yazık ki bütün imkansızlıklara rağmen Miryokafelon Zaferi kitabını ortaya çıkararak, büyük bir iş başardılar. Yeterli mi? Bence yetersiz.

Türklere Anadolu’nun kapılarını açan 1071 Malazgirt savaşının ardından, tapuyu alıp cebimize koymamızı sağlayan, Bizans İmparatorluğunun ise Anadolu hayallerini yıkan Miryokefalon Savaşı’nın nerede yapıldığı konusunda uzun süredir süren tartışmalar, Denizli ile Isparta arasında tatlı/sert bir rekabetin yaşanmasına sebep oluyor.

Ancak Denizli, savaşın bölgemizde yapıldığına dair yaptığı bütün tanıtım çabalarına reğmen, bir türlü olayı bölgemize çekemedi. Isparta Gelendost belediyesi tarafından filminin yapılması, 40 yıldır kutlamaların devam etmesi ile önde bulunuyor. Durum ne olursa olsun bizim zaferimiz olan Miryokefalon zaferinin tam bilimsel veriler ile ortaya konulması, savaşın neler getirip götürdüğünü gelecek kuşaklara aktarma çalışmaları yapılmalıdır.

Denizli bölgesi yöneticileri, Miryokefalon Savaşının Çivril bölgesinde yapıldığını, belgelerin bu yönde olduğuna dair çok sağlam delillerin olduğunu belirtirken; zaferi 40 yıldır kutlayan Isparta Gelendost Belediye yönetimi ise, savaşın kendi bölgelerinde (Gelendost, Eğirdir, Yalvaç bölgesi) gerçekleştiğini belirtiyorlar, belgeler sunuyorlar.

Miryekefalon savaşının izlerini süren Araştırmacı-Yazar/ Tarihçi Talha Uğurluel ise, 18 Eylül 1176 tarihinde yapılan savaşın Gelendost, Yenice, Akdağ, Köke, Çalta, Afşar ve Fatlın bölgelerini içeren geniş alanda yapıldığını belirterek, Eğirdir gölünün sırtlarında savaşla ilgili toplu mezarların bulunduğunu yayınladığı bir proğramla açıkladı. TRT ve TTK Gelendost belediyesinin bu çalışmalarına bilimsel bir yaklaşımla destek vererek filminin çekimlerine yardımcı oldu. Öğrendiğim kadarı ile Gelendost belediyesi Miryokafelon Zaferi konusunda büyük bütçeli bir proje hazırlamış. Akademisyenler başta olmak üzere, bütün kesimler elini taşın altına sokmuş durumdalar. Hal böyle olunca elbette başarılı sonuçlar ortaya çıkar.

Bütün bu gelişmeler tatlı/sert bir şekilde sürerken, bölgemizde birkaç yıldır kutlamaya başladığımız zaferin belgelenmesi için Denizli akademisyenleri, arkeologları “nasıl bir çalışma yapmışlardır” merak ediyorum. Bu zafer için yazılan ve büyükşehir belediyesi tarafından geçtiğimiz haftalarda tanıtımı yapılan kitap, zaferin gerçekleştiği bölgede yüzeysel çalışmalar başta olmak üzere arkeolojik çalışmalar yapılmadığı için afaki kalmaktadır. Böylesine önemli ve anlamlı bir savaşın çok yönlü olarak araştırılması ve yeni bulgular ile ortaya çıkılarak “Bu zafer bizimdir” diyebilmek için, saha çalışmasının yapılması şarttır. Bunun içinde bir bütçenin olması, projelerinin yapılması gerekmektedir. Aksi halde Denizli tarihine sahip çıkmaya çalışan birkaç akademisyen kişinin de bıkmasına ve uzaklaşmasına sebep oluruz.

Son yıllarda Büyükşehir Belediyeleri başta olmak üzere, yerel yöneticiler ve STK’lar turizm açısından önemli olan bu tür tarihi gerçeklerin ortaya konulmasına sahip çıkarak, bölgelerinin dikkat çekmesine yardımcı oluyorlar. Ama ne yazık ki, Büyükşehir ve STK’larımız bu konuda ellerini cebine atmıyor. Sahiplenmenin yapılabilmesi için proje ve maddi yönü hiç konuşulmuyor. Bu konu mutlaka ele alınmalıdır.

Kazıkbeli savaşları konusunda da aynı yolun izlenmesini tavsiye ediyorum. Zira, o bölgede de yüzey araştırması veya arkeolojik araştırmalar yapılmıyor. Yapılmalı. Bu yönde çalışma yapan bütün insanların görüşlerine ve çalışmalarına yer verilmeli. Tarihi kitapların gerçekleri doğrultusunda araştırmalar yapılmalıdır.

Bizim olan bizimdir. Ancak “bizim” demekle olmuyor. Biliyorsunuz, bazı eski tarihçiler kitaplarında “destansı ve masalımsı” anlatımlar yaparlar. Bunların doğruluğu gerçek araştırmalar ve olayın geçtiği bölgede araştırma yapmakla olur. Masa başında yazılan eserlerle de kalıcı bir “not” düşülmüyor.

Kısaca, bir avuç insanın inisiyatifine bırakılan bu tür tarihi ve kültürel çalışmalar daha geniş kitlelere açılmalıdır. Tarih, “Sen, ben, bizim oğlan” üçlemesinin içine sığmayacak kadar büyük ve önemlidir. Ve bütün kuruluşlarımız maddi ve manevi olarak elini taşın altına sokmalıdır.

Saygılarımla..

 

 

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

Ruşen Tanı   -  Bağlantı 22 Aralık 2020, 12:29

Fikir değil tespit.

Hüssam İlhan   -  Bağlantı 18 Aralık 2020, 15:01

Alkışlıyorum İmamoğlu’nu, öneri ve öngörülerinin uygulanması lazım. Arkeoloji disiplini ile bir ilgisi olmadığı fikri doğru mu?

Lütfi Semertaş   -  Bağlantı 18 Aralık 2020, 10:02

Ortaçağ ve Türk Dünyası Arkeolojisi Anabilim dalı kurmak için hevesli sanat tarihçiler bu işi yapsın işte diyeceğim ama taşın altına elini koyacaklarını pek sanmam. Kronolojik olarak konunun arkeoloji disiplini ile bir ilgisi yok.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı