REKLAMI GEÇ

TÜRK DİLİ VE TÜRKÇE

18 Aralık 2022 Pazar

Cumhuriyet Tarihi ile birlikte zaman zaman “Atalarımızın mezar taşlarını okuyamıyoruz”, “Kur’an Arapça” gibi gerekçeler ile 1928’de (bizim bildiğimiz, ama yanlış olan) Latin alfabesine geçiş meselesi Türk’e ve Türkçeye düşman belirli bir kesim tarafından kaşınarak, önümüze konuluyor.
Oysa Osmanlı döneminde de dilimiz, konuşmamız Türkçe idi. Sadece Kur’an ve İslam’a saygı olsun diye; İslamiyet’in doğuşundan itibaren İslam Devletlerinin yazışma ve arşiv dilleri Arapça, Farsça olduğundan, Türkçe dilimizin yazışmalarını Arap harfleri ile yazmaya başladı. Osmanlıca, Arapça ve Farsça kelimelerin harmanlanarak Türkçeye adapte edilmesiyle ortaya çıkmış, öğrenilmesi ve okuması zor bir yazışma şekliydi.
O günkü tarihlerde Tarım ve Hayvancılık üzerinden geçimini sağlayan Osmanlı halkı, yaşam savaşı verirken, eğitimi hiç dikkate almamıştı. Osmanlı Padişah yönetimi de, İstanbul, Konya, Kütahya gibi büyük şehirlerin haricinde ilkokul seviyesinden başlayan okulların açılmasını hiç düşünmemişti. Bu arada eğitim üzerinden, cahil halkı bilgilendirmek amacıyla din kisvesi altında örgütlenen, yalan yanlış bilgileri halka vererek nemalananlar ise küçük bir su başında bile “Medrese, Tekke” adı altında kuruluşları kurdular. Payitaht önceleri bunların halkı bilgilendirdiğine inandı. Vergi almaktan öte bir şey yapmadı. Denetimi bile “şikayet olunca” yapıldı. Bu kuruluşlara “Dini öğrensin, Alim olsun veya eğitim alsın” diye gönderilen çocuklar, aileleri ile bağları kopartılarak “köle” düzeni içinde bu kuruluşların yan işlerinde çalıştırıldılar. “Etinden, sütünden” faydalanılarak köklerinden koparıldılar. Tanzimat dönemine kadar da, medreseler ve dini kisveler hariç, hiçbir halk zümresi çocukların okuması konusunda bilgilendirilmediler. Osmanlının büyük şehirlerinde ikamet edenler, azınlıklar ve dini suların başında bulunanlar; okumanın ve eğitimin önemini bildiklerinden çocuklarını ve çevrelerini eğitime tabi tuttular.
Bu yüzden Eczacılık, Tıp, Tüccarlık, Değirmencilik gibi; o tarihlerde toplum için büyük önem arzeden meslekler hep yabancıların eline geçti. Anadolu halkı bu karmaşada sadece zorunlu askerlik ve vergi vermek zorunda kaldı.
Atatürk, Osmanlı’nın bir dönem sahip çıkamadığı Balkanlar üzerindeki halkların eğitim ve bilgi bazında gelişmelerini yakından izlemiş, yaşamıştı. Bu yüzden Balkan ülkelerinin yüzyıllardır alfabelerine sahip çıkmalarını gözlemlediğinden Genç Cumhuriyetin alfabesini de, genç kuşakların daha kolay öğrenmesi için öze dönüş yapmıştır.
Etnolog/ Tarihçi Aytaç Bozkuyu, yıllarca yaptığı araştırmaların sonucunda diyor ki; “Kullanılan Latin Alfabesi değil, Yeni Türk Alfabesidir. Türk çocuğuna hâlâ 1 Kasım 1928’de Lâtin harflerine geçtiğimiz öğretiliyor. Öğreten öğretmenlerimize de yanlış öğretmişler.
Bizim ilk milli alfabemiz Orkun alfabesidir. 2.si Sogd alfabesinden çevirme Uygur Milli alfabesidir. 3.sü ise Yeni Türk abecesidir. Latin alfabesini kullanmıyoruz. Hatta alfabe Latinlere de ait değildir. Orijinal alfabe 23 harflidir. Ancak biz 29 harfli Türk alfabesini kullanıyoruz.
Atatürk’e göre Latin alfabesi, Futhark ve Etrüsk Runik harflerinin bir türevidir; okullarda çocuklarımıza ve gençlerimize öğrettiğimiz gibi, Fenike alfabesinin değil… Avrupa’nın Futhark ve Etrüsk runik yazısı ise Göktürk yazısıyla aynı kökenden gelmektedir. Yani Latin alfabesi aslında Göktürk alfabesinin zaman içinde farklılaşmış biçimidir. Dolayısıyla Atatürk’ün Türkçeyi Latin harfleriyle yazmaya karar vermesi, bir anlamda yeniden Göktürk yazısına dönüştür ki, bunun adı Cumhuriyet tarihi yalancılarının dediği gibi “gavurlaşmak” değil “öze dönmektir.”
Ne diyorsunuz? Akıllıca ve mantıklıca gelmiyor mu?
Hani bir Atasözümüz vardır; “Müslüman mahallesinde Salyangoz satılmaz” diye. İşte, meşhur Osmanlıca savunucuları, Türk dünyasının lehçesinden, dilinden değil de; Arap sevicilik lehçesinden bahsederek, bulanık suda balık avlama peşindeler.
Mesele bu kadar basittir…
Saygılarımla…
Esen kalın.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

Mümtaz Başkaya   -  Bağlantı 18 Aralık 2022, 14:12

İbrahim İmamoğlu’nun bu güzel yazısını okuduğumda, işte bu dedim. Çerçekten öze inen bir yazı.
Mustafa Kemal ne iyi etmiş de bizi özümüze döndürmüş.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı