REKLAMI GEÇ

TÜRKLERDE “KILIÇ HAKKI” DİYE BİR ŞEY YOKTUR

13 Ağustos 2020 Perşembe

Son zamanlarda Diyanet İşleri Başkanı’nın Ayasofya Camii’nde Cuma Hutbesi’nde “kılıçla” kürsüye çıkması yüzünden muhalif kesimlerin, gerekse dini litaratür de otorite gibi görülenlerin dillerinde hep “kılıç” meselesi var. Diyanet İşleri Başkanı “Kılıç” veya “kılıç hakkı” meselesinin “bizim geleneğimizde var” olduğunu belirterek, Emevilerin, Türkleri İslam adına anayurtlarında katlederken uyguladıkları bir “gözdağı” meselesi olduğunu bilmiyor sanırım.

Seyhun ve Ceyhun nehirleri arasında bulunan bölge tarihi ipek yolu üzerindedir. Türkler, bu bölgedeki Buhara, Semerkant, Talkan, Baykent gibi şehirlere yerleşmiş, deri imal ediyor ve pamuktan kağıt üreterek satıyor ve para kazanıyorlardı. Ayrıca Altın madenleri çalıştırıyorlardı. Özellikle adı zengin şehir manasına gelen Semerkant’ın zenginliğinin o devirde dillere destan olduğu söylenir. Bu zenginlik öteden beri Talancı Arapların iştahını kabartıyorduysa da, Türklerden çekiniyorlar ve araya sınır olarak koydukları Ceyhun nehrini geçmeye cesaret edemiyorlardı. Çünkü Halife Hz. Osman zamanında, Muhammed bin Cerir komutasındaki Araplar, İslam’ı yayma bahanesiyle oraları talan etmek için 2700 kişilik bir ordu ile Fergane’ye kadar girdiyse de, Türkler tarafından yok edilmişlerdi. Daha sonraları Emevi halifesi Muaviye tarafından, Ceyhun nehrinin altında kalan Horasan’ın tamamıyla işgal edilmesi ile bölgede ilk Araplaştırma ve İslamlaştırma girişimleri başlamış oldu.

Daha sonra Halife Abdülmelik döneminde (705 yılından itibaren) Araplar, Türklerin yaşadığı bütün şehirlere girerek, yaptıkları katliamlarda eli silah tutan erkekleri öldürüp, kadınları ve çocukları esir olarak Şam ve diğer İslam şehirlerine götürerek pazarladılar. Bu ordunun başında da, Kuteybe bin Müslim isminde zalim bir Komutan vardı. O, güya İslam’ı yaymak adına çok sayıda masum Türkü öldürmüştür. Bu komutan Emevilerin zalimliği ile ünlü ve Kabe’yi bile yıkmak pahasına taşa tutan emir/ vali Haccac’in emrindeydi. Onun isteği ile fetih yapmak üzere Maveraünnehir Valiliğine atandı. Ve sonrasında katliamlar başladı.

Kuteybe bin Müslim ordusu ile “ganimet iştahı” ile Maveraünnehir ve Toharistan’a girdi, büyük bir askeri harekata girişti. Aşağı Toharistan’da dönemin en büyük ve zengin ticaret merkezlerinden biri olan Baykent’i ele geçirdi. Şehrin zenginliğini görünce, varlıkları ele geçirebilmek için “karışıklık çıkarıp”, birkaç günlük yağmanın ardından şehri yakıp, yıktı. Şehirde eli silah tutan erkekler öldürüldü, kadınlar ve çocuklar esir edilerek başka bir yere gönderildi. Araplar, Talkan’da da aynısını yaptılar.

Kuteybe, on yılı aşkın bir zaman boyunca saldırdığı diyarları yağmalayıp, tahrip ettiyse de, onun saldırılarına rağmen yerli halk, çeşitli yollarla Arap hakimiyetine karşı direnç gösterdi. Semerkant Türkleri, Kuteybe’ye cizye vermeyi kabul eden hanları Tarhun’un yerine Gurak Han’ı başa geçirdiler (709) ve mücadelelerine devam ettiler. Kuteybe, Semerkant’a senelerce uğraştıktan sonra ancak 711’de girebildi. Semerkant’ı ele geçirdiğinde İslam dışı inançlara ait çok sayıda dini mekanı yıktırdı. Harezm’de de benzer olaylara neden olan Kuteybe, Harizm şehirlerini yağmaladı. Harizm ve Soğdluların eğitimli insanları öldürtüp, kitapları yaktırdı. Vali tayin ettiği kardeşinin esir ettiği 4.000 kadar kişiyi öldürttü. Halk kısa zamanda bütün mal varlığını kaybetti.

Hükümdar Nizek Tarhan’ın boynunu vurdu ve onun başını Haccac’a yolladı. Ayrıca Nizek Tarhan’ın çocukları dahil ailesi ve silah arkadaşlarının da aralarında bulunduğu yüzlerce insanın boynunu vurdurdu. Bir rivayete göre, boynu vurularak öldürülen insanların sayısı 12.000 idi. Nizek Tarhan’dan sonra bölgede İslamiyet bu zorbalık ve katliamlar ile korku içerisinde yayılmaya başladı. Eski dinini koruyanlar, Budizm’den ayrılmayanlar ise “kafir” sayıldılar. Harplerden elde ettiği ganimetlerin 5’te 1’ini ve öldürttüğü aristokratların kesik başlarını Haccac’a yollayan Kuteybe, esir olarak aldığı 80 liderin de el ve ayaklarına demir kelepçe taktırıp Haccac’a yolladı. Bu Türk beylerinin ise genel uygulanan ceza gereği tamamının boynunun vurulduğu düşünülmektedir.

Arap birliklerinin, teslim olan Türk erkekleri bile kılıçtan geçirdiği bu katliamlar sonucunda; (Talkan katliamının o güne kadar ki büyük katliamlardan bir tanesi olduğu); Türklerden (abartılı olabilir) 100.000 erkeğin öldürülerek, yol boyunca ağaçlara “korku salmak ve ibret olsun diye” asıldığı, 5 binden fazla kadın ve çocukların da cariye ve köle olarak götürüldüğü tarihi kayıtlarda yazılmaktadır.

İşte bu acımasız Arap Komutan, isyan etmesinler diye Türklerin önde gelenlerini öldürtüp, halka gözdağı vermek için fethettiği Türk şehirlerinde Cuma namazlarının hutbelerine kılıçla çıktı. (Belki de korktuğu için kılıcını bırakmak istemiyordu) Şehirlerdeki diğer komutanlar da onun emri gereği aynı şekilde kılıçla hutbe okudular.

Halifelikte “kılıç hakkı” diye bir şey yoktur. Emeviler, Halifeliğin Haşimoğullarına, yani Peygamber soyuna geçmesini önlemek ve saltanatlarına kılıf bulmak için Hz. Osman’ın kanını bahane ederek yola çıktıklarında, dönemin uleması “Muaviye’nin halifeliği uydurmadır. Biat etmeyiz” dediler. Muaviye’den çekinen, korkan ve satın alınan bir kısım alimler ise “İslam’da halifelik üç kaide ile olur. Bunlardan bir tanesi de kılıçla almaktır” fetvasını verdiler. Yani güçlünün saltanatına kılıf hazırladılar. Böylece Emeviler İslam’ı “siyasal İslam” olarak kendilerine göre, kanlı bir tarih sonrasında bir takım Hurafeler ekleyerek değiştirdiler. Komutanları da, çok korktukları ve yıllardır girmeye cesaret edemedikleri Türklerin zengin şehirlerine girince, masum erkekleri bile “ilerde isyan etmesin” diye katlettiler. Kadınlarını cariye yaptılar. Çocuklarını ise köle yaparak asimile etmeye çalıştılar.

Kuteybe bin Müslim, işte Arapların bu ünlü, korkak ve Türk düşmanı bir komutanı olarak, Emevilerin kılıç geleneğini hutbede devam ettirdi. Ancak Osmanlı sultanlarının hiç birisi bu olayı kullanmamıştır. Ayasofya camiye çevrilirken böyle bir gelenek yoktu ve ilk Cuma namazını Akşemseddin kıldırmıştır. Fatih ise, fetihten sonra şehre ilk girdiği gün ikindi namazını kıldırmıştır.
Şimdilerde Arapların geleneğini bize Türk geleneği gibi sunmak istemektedirler. Türkleri katleden Arap milliyetçiliği ve kültürüne hayır.
Ne mutlu Türküm diyene…

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

hasan   -  Bağlantı 17 Ağustos 2020, 09:04

Ne de güzel anlatmışsınız, sanki o zamanda oradaymışsınız gibi.

Süleyman Akyol   -  Bağlantı 14 Ağustos 2020, 10:54

Attila, büyük Türk hakanı. Hala Papalık üzerinde kılıç üstünlüğü vardır.

Hayatında kılıç görmeyenlerin kılıç hakkı tevili nedir?

Ayasofya kılıç yanında toplarla alınan şehrin mimarisi olduğundan; topu kucaklamamış. Kılıç göstermemiştir

Abdurrahman   -  Bağlantı 14 Ağustos 2020, 07:39

Bu bilgiler kesin
E yazık ki bilinmiyor
Umarm siz gibi bilgili gazeteviler sayesinde arsplar tanırlar

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı