REKLAMI GEÇ

TÜRKLERİN ASİMİLE EDİLMESİ

10 Eylül 2021 Cuma

Hiç düşündünüz mü? Türk Milleti’nin içerde ve dışarda niçin düşmanları çok fazla? Dünyanın en güçlü devletlerini kuran, kültürleri etkileyerek tarihi biçimlendiren Türkler, niçin hiç durulmayan, kargaşanın olduğu coğrafyalarda yaşıyor? Başka milletlerin kabul etmediği zorlu görevleri kabul eden ve bunun altından yüz akı ile çıkan Türkler, niye her asırda düşmanla, düşmanlıkla uğraşmaya çabalıyorlar.

Son yıllarda Anadolu coğrafyasında yapılan arkeolojik çalışmalarda ve kültürel oluşumların tarihi kökenleri incelendiğinde, Türklerin olmadığı bir tarihin olamayacağı ortaya konulmuştur. Özellikle Dünya insanlık tarihi incelendiğinde, Türklerin bulundukları her coğrafyaya kısa zamanda uyum sağladıkları, yerli halk ile uyuşarak yaşamlarını biçimlendirdiği biliniyor. Orta Asya steplerinden gelerek canlandırdıkları Anadolu topraklarında ve özellikle Dokuz Oğuzlar sayesinde Avrupa’da büyük bir medeniyetin ışığını yaktıkları ortaya çıkmaktadır. Macaristan ve Bulgaristan, bu yüzden “Türk” olduklarını ortaya atmışlardır.

Ancak, istilacı milletlerin, yerleşik hayattaki milletleri kendilerine benzeterek ortak yaşamda “asimile” olgusunu yaşadıkları ortaya çıkmıştır. Öyle ya, bugün Türklerin anavatanı olan Türkiye’de yaşayan öteki milletler fetihlerle birlikte kaybolmadılar, yok olmadılar ya..!  İşte bu yüzden, son zamanlarda asimile olaylarını “Kültürel karışım, kültürlerin karışımı” tezleri ile ortaya atanlar, asimile tezlerini kabul etmeyenler, geçmiş milletlerin durumuna bakmalıdırlar.

Yüzyılların içinde asimile olan milletlere bakacak olursak, (Arap denilen ülkelerin çoğu aslen Arap değildirler); Libya aslen Berberi, Mısır Kıpti, Cezayir Tuareg, Filistinliler Giritli asıllı, Lübnan Fenikeli, Suriyeliler Süryani, Irak Akadlı’ydılar. Nüfus oranları bakımından çok az olan bu milletler, tarihin en görkemli yıllarında atalarının mesleklerini zirveye çıkaran kadim milletlerdir. Arap isgalleri sonucu bütün bu milletler Araplaştı, o parlak zengin kültürleri yok oldu gitti ve hepsi de yüzyıllardır perişan bir halde yaşam sürüyor. Oysa bu milletler Arapların “barbar ve soykırıma” dayalı işgal savaşlarının sonucunda katledilmeleri, sindirilmeleri ve nihayet nüfus olarak azalmaları sonucu bugünkü tablo ortaya çıkmıştır.

Türkler ise yüzyıllar boyu asimile edilemeyen milletlerin başında gelir. Uygurların ve Moğolların bir bölümü Çin’in esareti altında asimile olmuşlarsa da, ana akım Türkler hiçbir zaman asimile olmamıştır. 635 yılından itibaren İslam orduları ile sık sık karşılaşan Türkler, yenseler de, yenilseler de kültürlerini ve birlikteliklerini hep korumuşlardır. İslam orduları, çöküş devresindeki Tür devletlerine saldırmaya bile cesaret edememişlerdir.

Ta ki; Kuteybe b. Müslim’in islam ordularının başına geçene kadar bu korku sürmüştür. Kuteybe, bazı yerlerde direnişle karşılaşmadan, ancak büyük oranda  yakarak, yıkarak ve katliam yaparak Türk beldelerine girdi.  Maveraünnehir’in büyük kısmına hâkim oldu [705-715). Ama o asker olmasına rağmen, iyi bir tebliğci değildi. Daha doğrusu dinin tebliğ ve ikna yöntemine uymadı: sık sık zora ve şiddete başvurdu. Meselâ, her zorlama sonucunda Müslüman olan Buhara halkı, üzerindeki baskı kalkınca veya gevşeyince, eski dinine dönerek, Kuteybe’ye tepkisini gösterdi.

Çok sert ve acımasız bir komutan olan Kuteybe, üstelik Mâverâünnehir’deki fetihleri sırasında dayanılmaz ölçülere varacak şekilde büyük “yağma, tahribat ve katliam” da bulundu. Vergiler konusunda halkı ezdi. (Kuleybe’nin Maveraünnehir’de yaptığı “yağma, tahribat ve katliam’a dair el-Taberî, el-Belâzurî, İbnü’l-Esîr, İbnü’l-Kesîr ve el-Narşahî gibi İslâm tarihçilerinin eserlerinde geniş bilgi bulunmaktadır.) Üstelik o, halkı sindirmek için Cuma hutbelerine kılıçla çıktı.

Ama, hayatı boyunca Türkleri ezmeye çalışan, Türk illerinde “Korku salmak için” yol boyunca öldürdüğü Türk erkeklerin kellelerini sallandıran, kadın ve çocuklarını esir alan Kuteybe, ne yaptıysa Türk soyuna boyun eğdiremedi ve Arap kültürünü kabul ettiremedi.

İşte, emperyalist devletlerin savaş meydanlarında yenemediği, akıl oyunları ile baş edemediği, Arapların asimile edemediği Türkler de son yüzyılda aynı sona doğru ilerliyor. Peki Araplaşan bu milletler çok mu ileri gitti, mutlu mu? Hayır.

Mısır dünyanın en modern bilim merkezlerinden biriydi, bilimsel seviyesi kütüphaneleri dünyada eşsizdi. Eski Mısır piramitleri hala eşi benzeri yapılamayacak eserler. Fenikeliler dünyanın en iyi gemicileriydi. Fenike zengin ticaret merkeziydi. Suriye, Süryanileri taş ustası ve altın ustalarıydı,  sanatçıydı hepsi. Girit kökenli Filistinliler gemi ve ticaret ustasıydı.

Ve bugün, bu saydığımız devletler “Ümmet” anlayışı içerisinde adeta Cehennem hayatı yaşamaktadır. Bugün bu devletlerin hepsi adeta birer ateş çukuru içinde yanıyor. Ümmet olarak kimliklerini kaybetmek hepsini mahvetti. Bu tespit tarihsel somut bir gerçektir.

Eğer Türkler ve Türkiye, bu milletler gibi bir ateş yumağı içinde değilse, kimliklerini korudukları içindir. İstiklal Savaşı ile birlikte, Atatürk’ün aşıladığı “millet” olgusunun pekişmesinden kaynaklanmaktadır. Ancak son yüzyılda Türk kimliği içerden yıkılmak tehlikesi yaşıyor. Arabistan İsrail ve Avrupa’dan desteklenen dış güç piyonları, “Ümmet kardeşliği” kisvesi altında Türk kimliğini ve Atatürk ilkelerini yok etmek için yoğun çaba içindeler. En büyük amaç büyük İsraili kurarken, Türkiye’yi ve Suriye’yi etkisizleştirmek. Suriyelileri Türkiye’ye yığarak 1 taşla 2 kuş vurulmak isteniyor ve maalesef sözde İsrail düşmanı ümmetçiler bu oyunu fark edemiyor bile.

Büyük oyunu görmek için 1982 Tarihli Oded Yinon planını araştırıp okumak ve herkese anlatmak şarttır. Ümmet fikri bir Arap Emperyalizm projesidir.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

osman acar   -  Bağlantı 10 Eylül 2021, 22:47

tüm yazdıklarınıza katılıyorum. fakat malesef asimile olduk

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı