
NAKIŞLARIN TÜRKÜSÜ
20 Mart 2016 Pazar
Denizli tarih boyunca kadim uygarlıkların, ünlü seyyahların, büyük sanatçıların uğrak yeri olmuştur. Denizli’nin folklorik zenginliğini yıllar öncesinden fark eden ünlü şair ve ressam Bedri Rahmi Eyüboğlu da bunlardan birisidir. Bir yazısında Çal kilimlerinden bahseder ve onları öykülendirerek konuşturur:
“Ben Denizli’nin Çal ilçesine bağlı “Civelek” köyünde dokunmuş küçük bir kilimim (Çal yöresinde bu adla anılan bir köy yoktur. Yazar bu köy adını sembolik olarak kullanmış olmalıdır.) Yiğit adı ile kilimde ne boyda olursa olsun, boyası ve nakışı ile anılır… Benim örgümde tam on sekiz çeşit boya, on bir çeşit de nakış vardır. Ortanca gelin, bundan önce dokuduğu kilimlerde ancak sekiz türlü nakış bilirdi. Beni dokurken üç tane daha belledi. Evvela yünlerin boyanması, sonra da bu yeni bellediği nakışlar yüzünden kaynanası ile ilk defa atıştılar. İhtiyar yünleri, boyanması için, dağ köylerinde nam salmış Duru Kadına göndermek istedi. Gelin, uzun ve masraflı olduğunu, zaten Duru Kadın’ın da seksen seneden beri sekiz boya bellediğini, boyuna onları tekrarlayıp durduğunu söyledi. Kaynana, ‘sekiz boya ama en çürüğü seksen yıl dayanan kökboyası’ dedi.
Ortanca gelin, kaynananın öğütlerine kulak asmadı. Benim yünlerimi dünyanın en aşağılık boyalarıyla boyadı. Boyalarım kurusun diye asıldığım gün, güneşi görür görmez solmaya başladı…”
(Bedri Rahmi Eyüboğlu, “Ben Bir Küçük Kilimim”, Tezek 1975’den alınmış bir yazı, Türkçe 6. sınıf, Devlet Kitapları, 1982, s: 122, İstanbul)

Sabahattin Eyüboğlu da “Garip” akımının çıkardığı “Yaprak” dergisinde; Türkü ile kilimin benzerliklerine değinmektedir:
“Türküyü de kilimi de, milletimizin büyük çoğunluğuna ilgimiz arttıkça sevdik…
Türkü sevmeyen yeni şair, kilim sevmeyen yeni ressam zor bulursunuz artık…
Türküyle kilim yeni gelişmelere elverişli ses ve renk kaynakları olarak sapa sağlam duruyorlar.
Ressamlarımız Paris’te en yeni resim hareketlerini benimsedikleri ölçüde kilimlerimizin tadına varıyorlar. Kilimle yeni resim, türküyle yeni şiir arasındaki benzerliğe gelince, birine gelenek ve görenek, ötekine bilim ve düşünce yoluyla varılıyor…
Mutluluk gibi, dostluk gibi sanat da ancak anlaşmış sevgilerle gelişebiliyor.”
(Sabattin Eyüboğlu, 1949 “Türküyle Kilim” Yaprak, yıl:1 Sayı:10, 15 Mayıs 1949, s: 1, Ankara)
Son söz yine Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun:
“…
Al gözüm seyreyle Denizli pazarını
Bir kilim, bir heybe, bir nakış
Dünyada eşi emsali görülmemiş
Bu ne sabırdır Allahım, bu göz nuru nedir?
Amman nakış deyip coşma mernuş,
Sittin sene öncede aynı kilim, aynı heybe, aynı örgü
Aynı tezgâhlarda böyle dokunurmuş
Yine aynı yün, aynı iplik, aynı tezgâh, aynı eller
Ama aradan neler geçmiş, neler geçmiş, neler…” (B.Eyüboğlu 1985)
Yorum Yaz
