REKLAMI GEÇ

ÇANAKKALE RUHU 100 YAŞINDA

16 Mart 2015 Pazartesi

Çanakkale ruhu 100 yaşında… İşte bu ruhu yansıtan üç dört yaşanmış olay…

İNGİLİZ KURŞUNUNA BİTMEYEN ÖFKE

GAZİ MEHMET EMİN ERSÖZ

Hasan oğlu Mehmet Emin yedi yıl boyunca savaşmış, 1.Dünya savaş’ında en son Musul’da bulunmuştu. Çanakkale cephesinde de Seddülbahir’deydi. 26 Nisan bombardımanında bir yuvarlak misketle başından yaralanmıştı. Bu misket dediğimiz şey çocukların oynadığı cam bilye büyüklüğünde bir şeydi. Ama kurşundan yapılıyordu. Bir top mermisinin içine bunlardan yüzlercesi dolduruldu.

Top mermisi de zaman ayarlıydı. Ateşlenmeden önce ucundaki tapasından patlama zamanı ayarlanıyor ve namluya öyle konuluyordu. Namludan çıkan mermi hedeflenen noktaya birkaç saniyede varıyordu ama zaman ayarlı olduğundan hedefi vurmadan 50 metre kadar önce havada patlayıveriyordu. Bu patlama sonucu içindeki yüzlerce ve hatta binlerce misket tanesi merminin büyüklüğüne göre birkaç yüz metre çapında bir alana saçılıyordu. Patlamanın şiddetinden her bir misket kendi başına bir tüfek kurşunu gibi ölümcül hale geliyordu. Bunlara dane etkili mermi deniyordu.İşte bu danelerden biri de Hasan Oğlu Mehmet’in kafasında kalmıştı.Misketin bir tehlikesi yoktu ama alınması hayati tehlike oluşturabilirdi. Bu nedenle doktorlar el sürmedi.

Mehmet Emin ömür boyu o İngiliz danesiyle yaşadı. Musul’un teslimi sonrası Bölük Emin’i olarak görev yapmaktayken terhis edilip trene gönderilmişler ama gardan tekrar alınarak altı ay sonra terhis edilmişlerdi.Altı ay cebinde terhis belgesi ile askerliğe devam etmişti Mehmet Emin.Yurda dönünce Afyon’da Kuvay-ı Milliye’ye katılmıştı.Çeteci Arif Bey (Koçoğlu) ile 22 ağustos 1922 günü şimdiki Kasımpaşa ilkokulu olan Yunan mühimmat deposu Aygırhane’yi boşaltarak malzemeyi 7 km ilerideki şimdiki sanayi bölgesi Çapakçayır’a elden ele taşımışlardı.

26 Nisan 1915 te başına isabet eden İngiliz danesini çıkartmak için gitmedik doktor bırakmadı Mehmet Emin. Bütün doktorlar hayati tehlike oluşturacağı gerekçesiyle ameliyat etmeyi reddetti. Sağlığına bir zararı yoktu ama gazi dede İngiliz demirini kafasında taşımak istemiyordu. Bu nedenle hayatı boyunca fötr şapka giydi. O 15 Mayıs 1970 sabahı saat 06:40 ‘da gözlerini kapatıp şehit arkadaşlarına kavuşunca geride kalanlar dini vecibeleri yerine getirdi. Yıkadılar, kefenlediler ama mezarlıkta defnedilirken kefende kan izleri gördü cemaat… Oğlu kefeni açtı ve şaşkınlıkla kalakaldı. Mehmet Emin’in başındaki kurşun çıkmış, yara biraz kanamıştı. Gazi Mehmet Ersöz’ün cansız bedeni şehit arkadaşlarına bir İngiliz danesiyle kavuşmayı reddetmiş ve onu bünyesinden atmıştı.

BİR YÜZÜK HİKAYESİ

1915’te Çanakkale savaşlarında yaralı askerler gemilerle İstanbul’daki hastanelere sevk ediliyordu.

Yaralı askerlerimize hastanelerde bakacak hemşire sıkıntısı vardı. Bu sıkıntıyı duyan gönüllü Türk kızları hastanelere koştular. Kahraman gazilerimize baktılar, yardım ettiler. Bu yardımlaşma karşısında fedakar Türk kızlarına para ödenmek istendi ama para yoktu. Depolardaki İngiliz tüfeklerinin namluları kesilerek yüzük yaptırıldı ve üzerine 1332 CİHADİYE yazılarak fedakar Türk kızlarına devlet tarafından hediye edildi.

BİR MECİDİYE

Kocadere Köyüne büyük bir sargı merkezi kurulur. Kimi Urfa’lı, kimi Bosna’lı kimi Halep’li çok sayıda yaralılar getirilir..Bunlardan biri Lapseki’nin Beybaş köyündendir ve yarası oldukça ağırdır. Zor nefes alıp vermektedir. Alçalıp yükselen göğsünün üzerinde biraz daha tutabilmek isteğiyle komutanının elbisesine yapışır. Nefes alıp vermesi gittikçe zorlaşırken; kelimeler tane tane dökülür dudaklarından. ‘’Ölme ihtimalim çok fazla; ben bir pusula yazdım. Arkadaşıma ulaştırın.’’ Tekrar derin derin nefes alıp defalarca yutkunur: ‘’Ben… Ben… Köylüm Lapsekili İbrahim Onbaşı’dan bir mecit borç almıştım. Kendisini göremedim. Belki ölebilirim. Ölürsem söyleyin hakkını helal etsin’’.

‘’Sen merak etme evladım’’ der komutanı. Kanıyla kırmıza boyanmış alnını eliyle okşar ancak az sonra komutanının kollarında kan kaybından şehit olur. Son nefesinde bir kez daha ‘’Ben ölürsem söyleyin; hakkını helal etsin’’ der… Aradan fazla zaman geçmez.Oraya sürekli yaralılar getirilmektedir..Bunlardan çoğu daha sargı merkezine ulaşmadan şehit düşer… Şehitlerin üzerinden çıkan eşyalar,künyeler komutana iletilir..

İşte yine bir künye ve bir pusula… Komutan daha gözyaşlarını silmeye fırsat bulamamıştır. Pusulayı açar hıçkırarak okur ve bulunduğu yere yığılır kalır. Ellerini yüzüne kapatır. Ne titremelerine nede göz yaşlarına engel olamaz.Pusuladaki not : ‘’Ben Beybaş Köyünde arkadaşım Halil’e bir mecit vermiştim. Kendisi beni göremedi; biraz sonra taarruza kalkacağız; arkadaşıma söyleyin ben hakkımı helal ettim.’’

BİR GAZİ VE FAZLA ÖDENEN BİR TÜTÜN PARASI… GÖZÜN BEDELİ

Mehmet oğlu Ali köyünden 20 kişiyle beraber Çanakkale’ye gitmiş. Settülbahir cephesinde süngü hücumlarına katılmış bir delikanlıydı. İngiliz gemilerinden atılan bir top mermisinin şarapneli de sağ gözünü alıp götürmüştü. Önce sargı merkezine sonra da hastaneye sevk edilmiş ardından hava değişimi alarak memleketi Ereğli’ye dönmüştü.
Mehmet oğlu Ali İstiklal Savaşı sonrasında Türkiye Cumhuriyeti kurulunca gazi maaşı almaya başladı. Maaşını Ereğli askerlik şubesınden almaktaydı. Çok hesap kitapla ilgilenmez ne verilirse alınırdı. Gazi iri yarı aksakallı bir adamdı. Ayrıca tütün parası verilirdi gazilere o yıllarda. Bir keresinde fazladan para verilmişti Gazi Ali’ye yanlışlıkla. O da verilen para ile evinin inşaat işlerini yaptırmış parayı tüketmişti. Sonra anlaşıldı yapılan yanlışlık ve parayı geri almak istediler.

Ali Gazi ‘’para yok, harcadım’’ dedi. Daha sonra verebilirim diye söz verdi ancak şubedeki teğmen biraz da işgüzarlıktan başlamıştı bağırıp çağırmaya. Amaç gözünü korkutmaktı Gazinin. Gazi çaresiz kalmış; üzülmüş, hiddetlenmişti. “Bana bak” dedi Teğmen’e. Gözünü kaybettiğinde onun yerine takılan takma gözünü bir hamleyle yerinden çıkarıp masaya koydu. “Bana bu parayı bu göz için verdiler” dedi sertçe. Olayı dehşet içinde seyreden teğmen bu cevap karşısında oldukça üzülmüş ve utanmıştı.
Ali gazi evine döner dönmez Almanya’daki yakınlarından para istedi. Para gelince de borcunu götürüp şubeye teslim etti. Bir daha da gazi maaşı almadı.

BAŞIMI KIBLEYE ÇEVİR

İngiliz donanması Karayürek deresini top ateşine tutuyordu. Yine şiddetli bir atış sonrasında 3. tümen 64.alay 1. bölük erlerinden Biga’lı Mehmet silah arkadaşı köylüsü Recep’i fundalıkların üstünde gördü.Recep’in 2 ayağı da kopmıştu.Mehmet yavaş yavaş Recep’in yanına sokuldu. Ayaklarının olmadığını görünce ağlamaya başladı.

Henüz şehit olmayan Recep;” Kardeşim” dedi. “Niçin ağlayıp da benim yüreğimi dağlarsın? Allah’tan gelene merhaba. Takdir böyleymiş; O’nun hükmüne engel yoktur. Artık elden bir şey gelmez. Sağ kalırsan anamın elini benim için öp.Sütünü helal etsin…
”Ruhunu teslim etmeden önce son sözü başımı kıbleye çevir oldu. Aynı akşam keşif yoluna çıkardılar Mehmet’i. Karayürek deresi yatağında geziniyordu. Çok susamıştı.Dere şırıldıyordu.Matarasını doldurup birkaç yudum su içti.Suyun tadı başkaydı avucuna su alıp baktı… Fakat bu su değildi; bu kandı.

Karayürek deresi Recep’e ağlıyordu.
Karayürek deresi kan akıyordu.
Karayürek deresi kan ağlıyordu.
Karayürek deresi şehitlere ağlıyordu.

Göz yaşartan bu gerçek hikayeleri geçtiğim hafta gittiğim bir alışveriş merkezinde açılan “100. yılında Çanakkale Sergisi’nden aldım… İlimizdeki okullardan oluk oluk öğrenciler, öğretmenleri eşliğinde sıra sıra gelip bu sergiyi ziyaret etmekteydiler. Herkese tavsiye ederim…

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

salih kabalay   -  Bağlantı 17 Mart 2015, 00:13

Ruhuna kalemine sağlık Erdal abi

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı