REKLAMI GEÇ

İDAM GERİ GELMELİ Mİ?

17 Eylül 2019 Salı

Kadın cinayetlerinin adeta gündelik olay haline gelmesi, ardı arkasının kesilmemesi, toplum vicdanını sürekli kanatması ; “idam” cezasını tekrar tartışılır hale getirdi.

Mademki canavarlaşan insanlar; evlatlarının gözü önünde kadınları hunharca öldürebiliyorlar; öyleyse onlar da bu cürümlerinin karşılığında; canlarından olmalıydılar.

Bu gözü dönmüş katiller; ülkemizde idam cezası olmadığı için mi, bu kadar rahat cinayet işleyebiliyorlar? Can aldıklarında can vereceklerini baştan bilseler, caydırıcı olur mu?

Türkiye’de idam cezası varken işlenen cinayetlerle, idam cezası kalktıktan sonra işlenen cinayet sayıları arasındaki ilişki nedir? Böyle bir istatistik var mı?

İnsanlar eskiden daha mülayim, daha munis, daha uzlaşmacı idiydi de; şimdiki yaşam şartlarında mı agresifleşti?

Bakanların, başbakanların asılabildiği bir ülkede; katiller asılamaz mı? Ülkemizin varlığına, birliğine, dirliğine kastedenler ömür boyu hapishanelerde muhafaza mı edilecek? Bu irade kimin iradesi?

Türkiye’de 35 yıldır idam cezası fiilen uygulanmamış ve 17 yıldan beri de ceza hukukumuzda yeri yok. Şu anda Ceza İnfaz Kurumlarında kaç caniyi misafir ediyoruz sorusunu yönelttiğimizde; karşımıza çıkacak rakamın küçümsenmeyecek ölçülerde olacağı muhakkak.

İstiklal Mahkemeleri sonucunda yapılan idamlar hariç olmak üzere; 1920 ila 1984 arasında 712 kişi idam edilmiş.

27 Mayıs 1960 darbesinden sonra Başvekil Adnan Menderes ve bakanları Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan; 12 Mart 1971 muhtırasından sonra Hüseyin İnan, Yusuf Aslan ve Deniz Gezmiş; 12 Eylül 1980 darbesinden sonra 50 kişi; 1984’te de Hıdır Aslan ve İlyas Has idam edilenler listesinde.

Apo Türkiye’ye teslim edilirken; kapalı kapılar arkasında yapılan görüşmelerde “idam edilmemesi” şartının koşulduğu söylenir.

Terörist başına 29 Haziran 1999’da verilen idam cezası; Apo Türkiye’ye teslim edilirken verildiği iddia edilen teminat mucibince bir türlü infaz edilmez ve yasalardan idamın kaldırılmasıyla (1) müebbeten İmralı’da bakıma alınır.

Böylelikle Öcalan; yakalandığı zaman uçakta verdiği sözünü yerine getirmekte ve Türkiye’nin huzuruna, barışına, bölünmez bütünlüğüne hizmet etmektedir.(!)

Ne var ki, ne Selahattin Demirtaş, ne de Kandil; Öcalan’ın Türkiye’nin milli birlik ve bütünlüğüne hizmet etmek için yaptığı atılımlar ile verdiği beyanatları takmamakta, kıymet vermemektedir. Terörist başının başı (portresi) HDP kongrelerinde ve mitinglerde görsel amaçlı kullanılmaya devam etmektedir.

Uğur Mumcu; yanında Aziz Nesin’in de olduğu bir panelde; ismi meçhul olan bir mizah dergisinden alıntı yaparak, hukuki açıdan “Türk Vatandaşı”nı şöyle tarif eder:

“İsviçre Medeni Kanunu’na göre evlenen, İtalya Ceza Yasası’na göre cezalandırılan, Alman Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası’na göre yargılanan, Fransız İdare Hukuku’na göre idare edilen ve İslam Hukuku’na göre gömülen kişidir.”

Hukuk sistemimizin bize özgü olmadığı, Türk toplumunun yapısına uygun hükümler içermediği, diğer ülkelerin yasalarının transfer edildiği, kopyalanıp yapıştırıldığı konusu hep tartışıla gelmiştir.

Avrupa Birliği (AB) ‘ ye girmek hedefi; hükümetlerimizin adeta “kızıl elma”sı halindedir. Tüm müktesebatımızı AB müktesebatına uydurmak için yıllardan beri uğraşılmakta ve fakat açılan fasıllar bir türlü kapatılamamakta, bitirilememektir.

Bu bağlamda; idam cezasının geri getirilmesi AB’ye girmek hedefini terk etmek anlamına gelecektir.

AB’ne girmek “olmazsa olmaz” bir amaç mıdır? Bu iradeden vazgeçilirse; Türkiye Avrupa’dan uzaklaşıp, bir “Ortadoğu” ülkesi haline mi gelir? AB ülkelerinde vizesiz serbest dolaşımın başlaması zaten bir “hayal” gibi dururken; rüyalarımızdan da çıkmış mı olur?

AB bu kadar önemliyse; İngiltere halkı niye “Brexit” oylamasıyla bu birlikten çıkmayı düşünmüştür?

Türkiye 31 Aralık 1995’te Gümrük Birliği’ni kabul etmiş; 1 Ocak 1996’da da yürürlüğe girmiştir. Böylece AB ülkelerinin sanayi mallarına ithalatta uygulanan vergiler kaldırılmıştır. Türkiye; AB’ye girmeden Gümrük Birliği’ne giren bir ülke olarak tarihe geçmiştir.

Tansu Çiller’in başbakanlığı döneminde Gümrük Birliği’ne girmek halkımız nezdinde AB’ye girmek gibi algılattırılmış; bu karar havai fişekler eşliğinde bayram havasında kutlanmıştır.

Toparlayacak olursak; şahsi görüşümüz; idam cezasının geri getirilmesidir.

İdam cezasını geri getirmek; AB’ne girmekten peşinen vaz geçmek anlamına gelmektedir.

Dolayısıyla bu kararı milletimiz vermeli, şu sorularla referanduma gidilmelidir:

1-Türkiye AB’ye girme hedefinden vaz geçmeli ve
2-İdam cezası geri getirilmeli midir?
———————————————
DİPNOT (1)
İdam cezasının TBMM tarafından kaldırılması 3 Ağustos 2002 tarihinde ve ANAP_MHP_DSP koalisyon hükümeti zamanında olmuştur. İstisnası ise ; “Savaş ve çok yakın savaş tehdidi hallerinde işlenmiş suçlar”dır.

Bundan sonraki kronoloji şöyledir:
15 Ocak 2003; Barış zamanında idam cezasının kaldırılmasını öngören Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’ne ilişkin altıncı protokolün imzalanması ve bu protokolün 26 Haziran 2003’de TBMM tarafından onaylanması.

2004: Savaş ve yakın savaş tehlikesi zamanında işlenmiş suçlar için idamın uygulanabileceğine dair istisnanın 13. protokolle kaldırılması.

17 Mayıs 2004:Anayasa’mızın idam cezası ile ilgili hükümlerden temizlenmesini takiben yasalardan da çıkartılması.

Siz sağ ben selamet…

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

Süleyman uysal   -  Bağlantı 20 Eylül 2019, 18:54

Evet idam gelmelidir çünkü kişiler kendilerininde ölmesini göze alamayıp yapacak oldukları katliamı bırakacaktır katliamlar her gün artmaktadır çaresi öldürenin idamıyla çözülmelidir. yani idam gelmelidir,

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı