KOLU SATIRLA KESİP DİYET ÖDEMEK
21 Mayıs 2019 Salı
Koca Ali… Uzun boylu, kalın pazılı, geniş omuzlu, pehlivan yapılı, çeliğe çifte su vermenin sırrını bilen bir kılıç ustasıydı.
Yanında çırak bulundurmayan, konuşmaya bile vakti olmayıp, habire çalışan, akrabası-yakını olmayan bir yiğit.
En kalın, en sert demirleri yaprak gibi incelten, kağıt gibi yumuşatan, öksüz bir sanatkar.
Savaşlarda dükkanını kapatır gider; gizlice, sipahi ve yeniçerilerin arasına karışırdı. İmal ettiği kırılmaz kılıçlar, kalkan ve zırhları delen çelik yatağanlarla savaşırken; kendisini tanımayanların, hakkında söylediklerini işiterek sevinirdi.
Bir akşam camide kıldığı yatsı namazından sonra hemen dükkanına gitmedi. Derenin üzerindeki köprüden yıldızları seyredip, bülbüllerin keskin ötüşlerini dinlerken zaptiyelerin uyarısı üzerine; dükkanına dönmek zorunda kaldı.
Günün yorgunluğuyla kandili bile yakmaya üşenerek ocağın yanındaki ayı pöstekisinden ibaret olan yatağına uzandıktan sonra; kapının vurulmasıyla sıçrayarak uyandı.
Kapıya gelenler yine zaptiyelerdi. Gece vuku bulan hırsızlıktan dolayı dükkanını arayacaklardı. O da ne? Çalınan kuzunun derisi dükkanında bulunmuştu.Eşikte kan izleri..Kapı önünde de boş para kesesi..
Bütün belirti ve kuşkular Koca Ali üzerinde toplanmıştı. Neticede sol kolunun kesilmesine karar verildi.
Koca Ali şok geçirdi. Kolu yerine kafasının kesilmesini istedi. Kabul edilmedi. Bundan sonra; iki eli olmadan çeliğe nasıl çifte su verecekti? Çolak koluyla örsünün başında nasıl çekiç vuracaktı?
Bütün şehir Koca Ali’ye acıdı. Çünkü herkes onu çok seviyordu. Sipahiler şehrin en zengin adamı kasap Hacı Mehmet’e başvurdular: Cimri bir esnaf olan Hacı Mehmet istemeyerek de olsa diyetini ödemeyi kabul etti.
Ancak bir şartı vardı. Ölünceye kadar kendisine ücretsiz hizmet edecekti. Koca Ali bu teklif karşısında çok düşündü. Zira O; kula kul olmaz, kimseye minnet eylemezdi.
Sipahiler onu ikna etti. Kolunun diyeti ödendikten sonra çaresiz kasap dükkanında çalışmaya başladı. Çektiği eziyet, işkenceye dönen çalışma şartları, suya atılan bulgurla beslenmesi değildi canını sıkan.
Kasap Hacı Mehmet ikide bir; “Kolunun diyetini ben verdim, yoksa şimdi çolak kalacaktın, kolun benim sayemde var” deyip duruyordu.
Koca Ali susuyor, kalbi adeta parçalanıyor, göğsü yanıyor, çeneleri kilitlenip çatırdıyor, şakakları zonkluyor, düşünceden geceleri gözüne uyku girmiyor, kaçmayı kendine yediremiyordu.
Fakat yapılan iyiliğin sürekli başına kakılması ölmekten daha ağır geliyordu.
Sonunda sabrı taştı. Bilediği satırların en büyüğünü kaptı. Sıvadığı kolunu kıyma tahtasının üstüne koydu. Satırı kaldırıp, öyle bir indirdi ki, kolu vücudundan ayrılıverdi.
Diğer eliyle kopan kolunu alıp kasap Hacı Mehmet’in önüne fırlatırken; “Al bakalım, şu diyetini verdiğin şeyi” diyerek dükkandan çıktı.
Geldiği yer nasıl bilinmiyorsa; gittiği yer de öğrenilemedi…
Ömer Seyfettin; yaptığı bir iyiliği veya güzelliği; verdiği bir imkanı sürekli başa tapan ve insanı devamlı olarak minnet altında bırakanlar için çok çarpıcı bir hikaye yazmış.
Böyle kişi ve taleplerle karşılaştığınızda; gereken cevabı verin diye…