REKLAMI GEÇ

ÖMER…

3 Eylül 2019 Salı

Hattab’ın oğlu Ömer. Lakabı Faruk. İkinci halife. İyi ata binen, iyi silah kullanan, uzun boylu, pehlivan yapılı bir yiğit. Şiire meraklı iyi bir hatip. Daha dünyada iken Cennet ile müjdelenen on kişiden birisi.

Hazret-i Muhammed (S.A.S.)’in peygamberliğinin altıncı yılıdır. Ömer henüz İslamiyet’e girmediği gibi; Peygamberimizi öldürmek istemektedir.Bir taraftan da Efendimizin duası vardır:” Ya Rabbi! İslamiyet’i Ömer ile kuvvetlendir.”

Ömer’in müslüman olmasıyla ilgili (ikinci) meşhur rivayette; şarap içmek için aradığı içki arkadaşlarını bulamayıp Kabe’ye gitmiş, Peygamberimizi namaz kılarken görmüştür. Peygamberimiz; “Hakka” suresinin 41 ila 46.ayetlerini okumaktadır. Bu ayetler; İslamiyet’e girmeyenlerin Kur’an hakkında söyledikleri “Şairlerin, kahinlerin veya Muhammed’in uydurmasıdır” tarzındaki iftiralara cevap mahiyetindedir.

Ömer; bu ayetleri duyduktan sonra Peygamberimizi takip etmiş; Hz.Muhammed evine gireceği sırada Ömer’i fark edip” Ne var ya Ömer?”diye sorduğunda “Allah’a, Rasulüne ve O’nun Allah katından getirdiği şeylere iman etmeye geldim” diyerek müslüman olmuştur.

Hz.Ömer denilince ilk akla gelen “adalet” kavramıdır. Nitekim Hz .Ayşe’nin bu konuda şunları söylediği nakledilir:”Ömer anılınca adalet anılmış olur,adalet anılınca Allah anılmış olur.Allah anılınca da rahmet iner.”

Hz. Ömer; devlet işlerinde adaletli davranmış, Nisa suresi 58.ayette buyrulduğu gibi işlerin layık olan ehil ellere verilmesine dikkat etmiş, Şura suresi 38.ayette buyrulduğu gibi istişareye büyük önem vermiştir.

Hz. Ömer halkı alakadar eden konular meydana çıktığında, mes’eleyi izah ederek onlara danışır, fikirlerini alır, sorularını cevaplar, bugünkü anlamda adeta referandum yapardı.

Bir keresinde hutbe okurken; cemaate; yanlış yaparsa ve Hakk’tan, ayrılırsa ne yapacaklarını sorduğunda “Seni kılıcımızla doğrulturuz ya Ömer!” şeklinde aldığı cevap üzerine Rabb’ine şükretmiştir.

Halifeliği süresince hazineden ihtiyacı dışında hiçbir fazlalık almamaya büyük özen göstermiş, sıradan bir insan gibi hayatını sürdürmüş, kul hakkına girmekten azami derecede sakınmıştır.

Toplumsal kural ve kaideleri önce kendisi bizzat yaşar, aile fertlerinden de bunlara uyulmasını talep ederdi.

İhtiyaç sahiplerinin gereksinimlerini evlerine kadar giderek kendisi dağıtır, gece ve gündüz şehrin sokaklarında dolaşarak asayişi temin ederdi.

Kıtlığın hüküm sürdüğü yıllarda, mecbur kalarak hırsızlık yapanlara müeyyide uygulamamış, muhtaç olduğu belirlenenlere hazinedeki tüm tahıl ve diğer yiyeceklerin dağıtılmasını sağlamıştır.

Hayvanlara, taşıyabileceklerinden fazla yük yüklenmesinin ve Medine’nin dışındaki Aliye mıntıkasında çalışan insanların, takat getiremeyecekleri işlerde insafsızca çalıştırılmalarının önüne geçmiştir.

Hz. Ömer tarım ve ziraatin geliştirilmesini teşvik etmiş; atıl ve sahipsiz vaziyetteki toprakları ekip biçenlere, bu toprakların mülkiyetini vermiş, üst üste 3 yıl ekilip biçilmeyen toprakların geri alınmasını öngörmüş, fethedilerek ele geçirilen arazileri ziraati iyi bilen eski sahiplerine bırakarak verimliliği artırmıştır.
Tevbe suresindeki cizye ayeti gereğince hristiyan, yahudi ve mecusilerden alınması icap eden vergiyi; kadın, çocuk , fakir ve ibadethanelere bakarak geçimini sağlayan din adamlarından almamıştır.

Cizye vergisinin gereği yerine getirilemeyip, müslüman olmayan halk askeri yönden korunamadığında; toplanan vergiler iade edilmiştir.

Suriye gezisindeyken; cizye ödeyebilmek için dilencilik yapan yaşlı bir yahudiyi bu vergiden muaf tutmuş; hatta ehl-i kitaptan bir “miskin” olduğuna hükmederek hazineden para verdirmiştir. Cabiye debilen yere giderken gözüne çarpan cüzzam hastalığına yakalanmış hristiyanlara da yardım etmiştir.

Hz.Ömer; atadığı valiler görev mahalline gitmeden önce, onlardan “mal beyannamesi” alır, tüm mal varlıklarının dökümünü ister, aldıkları maaşla orantısız bir şekilde zenginleştiğini tespit ettiklerinin servetine el koyardı.

Periyodik aralıklarla valileri ve o şehrin halkından bir kısım insanı Medine şehrine davet eder; fakir-fukara, garip – gureba ile; halkın, zayıfların, güçsüzlerin, şehrin eşrafından olmayan; herhangi bir sıfat taşımayan kişilerin valilere ulaşıp ulaşamadığını, o şehirdeki ihtiyaç maddelerinin fiyatlarını, valilerin sahipsiz hastaları ziyaret edip etmediğini sorar,soruşturur, araştırırdı.

Zaten bu toplantıların öncesinde de; görevlendirdiği bazı şahısları, teftiş maksatlı olarak gizlice valiliklere gönderirdi.

Ebu Musa El-Eş’ari’ye gönderdiği “”İslam Hukuku ve Yargılama Usulü”ne ilişkin mektubunda; hüküm verenlerin tarafsızlığı, davaya konu olan tarafların delil getirme mükellefiyeti, anlaşıp barışma, uzlaşmanın denenmesi, aksi ispatlanmadıkça her müslümanın dürüst bir şahit olarak kabul edilmesi, kanuni ve doğru delillere önem verilip, keyfi delillerin reddedilmesi, delilin bulunmadığı durumlarda yemine başvurulması, Kitap ve Sünnet’te bulunmayan hususlarda kıyas yapılması hususlarına yer vermiştir.

Lü’lüe tarafından sabah namazında hançerle saldırıya uğrayıp yaralanmasından sonra vefat edeceğini anlayıp Hz. Ayşe’den Peygamber’imizin yanına defnedilmek için müsaade isteyen Hz.Ömer; bu izni aldıktan üç gün sonra 3 Kasım 644’te Hakk’a yürüdü.

Devletin işini görürken devletin; kendi işiyle uğraşırken kendi mumunu yakan Hz. Ömer’e Allah rahmet eylesin.

Eğitim sistemimizin çok sayıda “Ömer”ler yetiştirmesi dileğiyle.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

Samim TEFE   -  Bağlantı 5 Eylül 2019, 17:12

Güzel bir köşe yazısı olmuş Erdal abim teşekkürler, geçtiğimiz yıllarda Ömerleri çok aradık şükürki Devletimiz bu konuda çok şeyler yaptı ve yapılması gerekenler var hala, daha çok ömerler lazım inşallah

İsmail Biltekin   -  Bağlantı 3 Eylül 2019, 10:09

Ağzına,yüreğine sağlık Erdal abiciğim, bürokraside,siyasette, odalarda, stk’larda ”Ömer” ler olsa Türkiye bugün çok farklı olurdu…

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı