REKLAMI GEÇ

KALKINMA STRATEJİLERİMİZ

17 Mart 2022 Perşembe

Niye bu konuyu ele aldım? Yazıma bu soruyu yanıtlayarak başlamamda yarar var. Çünkü yaşadığımız yüksek enflasyonla iktisadi krize girmiş olduğumuz hepimizin malumudur sanırım. Bu krizin altyapısında yer alan ve pek bilinmeyen kalkınma stratejisinin ve alternatiflerinin bilinmesinin artık elzem olduğunu düşünüyorum. (İktisatçı değilim ama yazımın başlığını oluşturan konuda Oslo Üniversitesi’nde 3 ay kurs gördüm). İsmini sonradan açıklayacağım bu kalkınma stratejisi, bir ‘liberal ekonomi’ modelidir. Yani vahşi kapitalizmin temelidir.

“Yerli malı yurdun malı, herkes onu kullanmalı.” Akranlarım anımsayacaklardır. 60’lı ve 70’li yıllarda bu slogan çok yaygındı ve her sene Yerli Malı Haftası kutlanırdı. Neden mi? Çünkü Cumhuriyetimizin kuruluşundan Özal’lı yıllara kadar uygulanan kalkınma stratejimiz “İthal İkamesi” idi. Bu ne demek? “Bize gerekenleri ithal etmeyelim de biz üretelim, üretemezsek de ona yakın ürünü üretip kullanalım” demek. Bunun için de, yüksek gümrük duvarlarıyla üretici korunma altına alınmış, uluslararası rekabetin insafına bırakılmamıştır.

Bu stratejiyi doğuran etmen ve düşünceler nelerdi? Türkiye Cumhuriyetinin 1923 – 1938 arası ilk 15 yıllık döneminin öncelikli amacı; ekonomik bağımsızlığı kazanma, ve çağdaş bir ulus devleti için gerekli kurum ve kurallarla yapılanma olmuştur. Bu dönemde Atatürk’ün yönlendirmeleriyle, ekonomik örgütlenme için karma ekonomi modeli benimsenmiştir. Bunun nedenleri; hem özel sektörde yeterli bir sermaye birikiminin olmaması, hem de sınıflar arası gelir uçurumları oluşmasına meydan vermemekti. Böylece, “yurtta sulh” un önemli bir ayağı da gerçekleşecek, sınıflar arası gerilim olmayacaktı.

T.C. ekonomisi 4 aşamada ele alınıyor: 1. aşama Cumhuriyetin başında kısa bir süreliğine denenmiş olan liberal ekonomiye geçiş dönemi, 2. aşama 1939 ve 1950 arası devletçi dönem, 3. aşama 1950 ve 1980 arası karma ekonomik dönem, 4.aşama 1980’den günümüze hala devam eden liberal ekonomiye geçiş. Cumhuriyet dönemimizin kalkınma stratejilerinden ilki olan “ithal ikamesi”, bunlardan 1. 2. ve 3. Aşamalara denk düşmektedir. (Kısa sürmüş liberal ekonomi deneyinde de “ithal ikamesi” benimsenmişti.)

Değerli okurlarım; bu noktada, 4. Aşamaya denk düşen ve bugüne dek süren kalkınma stratejimizin ne olduğunu iyice merak ettiniz sanırım. Turgut Özal’ın iktidara gelmesiyle başlayan 2. Kalkınma stratejimiz “Dış Satıma Dayalı Sanayileşme”dir. (Bu terimler benim yakıştırmam değil, literatürde olan gerçek terimlerdir). Yabancı sermayenin yurda girmesi için önü açılmış, dış borçlanma yüzünden borç sarmalına girilmiş, özel sektörün sanayideki yeri ve payı artırılmış, yerli üreticiyi koruyan gümrük duvarları kaldırılmıştır. Sanayi üretimi iç pazardan çok dış pazarlara yönelmiş ve ülkemiz bir ithalat ‘cenneti’ haline gelmiştir.

Özel sektörümüzün sanayi üretiminde uluslararası rekabete alıştığını ve bundan fazla zarar görmediğini öne sürenler olabilir. Ama iktisatçı olmayan ben bile, tarım ve hayvancılık sektörümüzün ne hale getirildiğini görüyorum. Tarım ve hayvancılık Türkiye’de artık can çekişiyor. Bir ipucu olarak size bu konudaki OECD verilerini aktarayım: Tarımın Türkiye’de milli gelirdeki payı %15’lerden %6’ya kadar gerilemiştir. Şimdi iktisatçılarımıza ve okurlarıma soruyorum: A.B.D. bile böyle yaparken; temel gıdalarımızı üreten bu iki sektör, yüksek gümrük duvarlarıyla korunmamalı mı?

Bir sonraki yazımda buluşma umuduyla esen kalınız, değerli okurlarım.

 

 

 

 

 

 

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı