REKLAMI GEÇ

NASIL KALKINMALIYIZ

31 Mart 2022 Perşembe

Değerli okurlarım; ülkemizin iyiliğini istediğimize göre, hepimize düşen bir görev var. Okumak, araştırmak, öğrendiklerimizi sindirmek, sentezlemek ve düşünce üretmek. Siyasi iklimimizi engel görmeden. Bu düşüncelerimizi yazarak, üyesi olduğumuz siyasi partiye bildirerek ve sivil toplum kuruluşlarında bu düşünceler doğrultusunda çalışmalar yaparak yaygınlaştırmaya çalışmalıyız derim. Tüm bunları tümüyle yasal yollardan yapmalıyız elbette.

Yıllar önce bir arkadaşımla sohbet ediyorduk. Söz döndü dolaştı ülkemizin durumuna geldi. Kendisine, ülkemizin durumuyla ilgili somut çözüm önerilerim olduğunu ve bunları yayınlayacağımı söyledim. Arkadaşım çok şaşırdı ve “aman ne yapıyorsunuz? Bu işler bizi aşar” dedi. Elbette bizi aşan çok işler var ama birikimimiz doğrultusunda çözüm önerilerimiz niye olmasın ki? Diyeceğim şu ki, “öğrenilmiş çaresizlik” durumunu da aşmalıyız.

Türkiye’nin bir hastalığı organize olamamaksa, diğeri de, deyim yerindeyse ‘ayağını yorganına göre uzatmamak’ yani kaynakları doğru kullanamamaktır. Doğru kaynak kullanımını sağlamak üzere, kaynakları sektör ve proje bazında tahsis etmek gerekmektedir. Bu ilkelere uyulduğu sürece, Türkiye’nin ekonomiye uyumlu ve sürdürülebilir kalkınması olası hale gelir.

Cumhuriyet döneminden bu yana ortalama kalkınma %5 civarındadır. Oysaki Türkiye’de kalkınma (Çin gibi % 11 olamasa bile), hiç değilse ortalama %6 ile devam edebilseydi, ülkemiz birçok Avrupa ülkesini geçebilirdi. Belli ölçüde planlı bir üretim ekonomisiyle, daha büyük büyüme oranları da olasıdır kanımca. Türkiye’nin en önemli hastalıklarından biri olan ‘kaynak kullanımı sorunu’ bugün hala devam ediyor. Bizimki gibi bir ülkede Planlama Teşkilatı gerekli bir kurumdur. Ancak bu yolla proje bazında kaynak dağılımı yapılabilir. Eğer böyle yapılmazsa kaynak krizi yaşanır.

Yaşar Üniversitesi öğretim görevlisi Süleyman KEVÜK şöyle diyor: “Son yıllarda dünya ekonomisinde; ekonomik, toplumsal ve teknoloji alanlarında yaşanan değişimler, bilgi ekonomisi kavramı ile açıklanmaktadır. Birbirleriyle yakından ilişkili karmaşık süreçlerden oluşan bu gelişmeler, toplumların artık dünya ölçeğinde düşünüp yaşaması gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Enformasyon ve iletişim teknolojilerindeki yenilikler sonucu, ekonomide yaşanan belirgin ve kalıcı etkiler mikro ve makro düzeyde pek çok kavramın yeniden tanımlanmasını gerektirmektedir.”

‘Bilgi ekonomisi’ olgusunun, enformasyon ve iletişim teknolojilerinin gelişimine bağlı olduğunu anlıyoruz. Bu gelişmeler toplumlar ve ekonomiler üzerinde ne gibi değişiklikler meydana getirecektir? Uygun kalkınma stratejimiz ne olmalıdır? Bana şahsen makul gelen, geçen yazımda aktardığım iki stratejinin bir sentezidir. Yani, “Dış satım Kadar İkameye de Yönelik Sanayileşme”. Bu, ‘sanayi kuruluşlarımız dış satıma yönelmesin’ demek değildir. (Dış satım kuşkusuz ki önemli bir döviz kaynağımızdır). İkame edici olsun ve ödemeler dengemiz düzelsin diye iç satıma da yönelmeleridir. Bunun için üretim ekonomisi ve onunla sağlanacak olan üretim artışı şarttır. Ne dersiniz değerli okurlarım?

Bir sonraki yazımda buluşma umuduyla esen kalınız.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı