REKLAMI GEÇ

SANAT NEDİR 2

9 Ocak 2020 Perşembe

Değerli okurlarım; sanata ilişkin, çok bilinen ve dile getirilen bir klişe vardır: Sanat sanat için midir, sanat toplum için midir? Sanatla uğraşan biri olarak, bu soruyu hemen şöyle yanıtlardım: “sanat için olmayan sanat, toplum için olabilir mi?” Sanatın önce sanat için olması, onun toplumsallaşması için niye elzem? Çünkü sanatın en önce sanat için olması, sanatın topluma iletisini en güçlü biçimde yapmasını sağlar. Bu durum, sanattaki öze en uygun biçimin bulunmasıdır. Sanat ancak, özüne en uygun biçimi bulduğunda yani sanat olduğunda “toplum için sanat” olmaya başlar.

Bu sanatsallık, bu öz-biçim uyumu; sanatı kışkırtıcı, uyarıcı ve şaşırtıcı kılar. Sanat ancak böyle niteliklerle “toplum için” haline gelebilir. Sanatın, yine ancak sanatsal olma yoluyla toplum için olabilmesi bir yana, sanat hangi toplum için işlev kazanabilir? Bu noktada Albert camus’nun şu ünlü sözü açıklayıcıdır: “Dünya aydınlık olsaydı, sanat olmazdı”. Bir ülkede sanata ne kadar az değer veriliyorsa, sanat o ülke için o derecede elzemdir. Böylesi, keselerin şişip kafaların boşaldığı toplumlar, en iyi yine sanatla uyarılabilirler.

Sanat olma sorumluluğu yanı sıra, toplumsal sorumluluğu yadsınamaz olan sanat; Aristophanes’e göre “ekmek peşinde koşarsa alçalır.” Sanat ve sanatçının ekmek peşinde koşmaması, dahası tümüyle özgür olması gerekir. Burada bir açmaz ya da ikilem var: Hem karanlıkta bırakılmış toplumlara en çok yararı dokunacak, hem de böyle toplumlarda sanat ve sanatçı özgürlüğü sürekli kısıtlanmaya çalışılacak! Üstelik, İbn’i Sina’nın da belirttiği gibi “bilim ve sanat, takdir edilmediği yerden göç eder.”
Sanatın görevine ilişkin, İsviçreli ressam ve sanat yazarı John Heinrick Fussli’nin şu sözü önemlidir: “sanatın görevi; doğayı kopya etmek değil, ifade etmektir”. Pablo Picasso da ”Sanat, bize hakikati bildiren bir yalandır” demiştir. Nobel ödüllü Fransız romancı ve denemeci Romain Rolland’a göre “yoksullardan uzaklaşınca, sanat yoksullaşmıştır.” Wolfgang van Goethe’nin sanatın işlevine dair ünlü sözü de şöyledir: “Sanatlar, yeryüzünün tuzudur; tuz yemeklere neyse, sanat da teknik için odur.”

Sanat ve kültür çevrelerinde yaygın tartışılan bir konu da şudur: Sanat ve zenaat’i ayıran farklar nelerdir? Benim yanıtım hazır: Zenaat yetenekten çok eğitim, bilgi ve deneyim işidir. Sanatta ise, Arthur Schopenhauer’ın da dediği gibi “en çok yeteneğin değeri vardır”. Elbette yetenek olmazsa olmaz, ama sanatçılar yine de; bu yeteneği görülüp iyi işlenebilmiş kişilerden çıkar. Bu tür önermeler kuşkusuz tartışmaya açıktır. Yine de genel bir değerlendirme olarak söylenebilir ki; sanatçı maddi beklentiden uzaktır, zanaatçının ise maddi beklentisi vardır. Sanat yapıtının benzeri yoktur ve o biriciktir, zenaat eserinin ise pek çok benzeri vardır. Zanaatkar aynı ürünü bir çok kez tekrarlar, sanatçı ise her keresinde özgün bir eser ortaya koymaya çalışır.

(Devamı gelecek)

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı