REKLAMI GEÇ

COŞTUM: İKİ MÜZE OLSUN!

30 Ocak 2019 Çarşamba

Olmayan müzenin bitmeyen tartışması-3

Denizli Müzesi üzerine uzun zamandır süren tartışmaların en önemli bölümünü, Denizli Şehit Öğretmen Yusuf Batur Endüstri Meslek Lisesine ait 1945 sonrası inşa edilen taş atölye binaları teşkil etti. Yeni bina ve yeni bir adlandırmayla Endüstri Meslek Lisesi kent merkezinden taşınmış, söz konusu atölye ve idari binaları boş olarak yıkılmaya terk edilmişti.

Denizli Belediyesinin 1/1000’lik uygulama imar planında da görüleceği gibi okul binaları aslında kamu kullanım alanı olarak ayrılmış çok geniş bir arazi içinde yer almaktaydı. Ancak söz konusu arazi üzerindeki diğer kamu yapıları bir bir terk ediliyordu. Taş atölyeler giderek yalnız kalmaktaydılar.

Hemen önünde, Kayalık Caddesi karşısındaki Ulu Cami çoktan yıkılmıştı.

Caddenin başındaki eski öğretmenevi yıkılalı epey zaman olmuştu.

Eski Adliye binası boşalmış, Denizli Adliyesi Adalet Mahallesinde, yeni merkezine taşınmıştı.

Valilik adına yeni bir yapı inşa edilmiş, Denizli Valiliği oraya geçmişti.

Nüfus Müdürlüğü taşınmış, vilayet arkasındaki eski bina yıkılmıştı.

Kız Meslek Lisesi trajik bir yıkımla ortadan kalkmıştı.

Kala kala eski vilayet binası ve ona bitişik adliye bölümü kalmıştı. Tam o sıralar eski valilik binası ile ilgili Cengiz Bektaş’tan el yazısı ile alınan, “…yurt binası olarak yapılmıştır. Sonradan valilik binasına dönüştürülmüştür. Tarihi, mimari bir değeri yoktur. Depreme dayanıksızdır. Çürüktür. Yıkılmasında sakınca yoktur. Önündeki Atatürk Anıtı kalmalıdır…” raporu ise, işin tuzu biberi olmuştu.¹ Oysa eski vilayet binası kent belleği açısından çok önemli bir yapıydı. 1950’li yıllarda imece ile yapılmıştı ve neredeyse her Denizli esnafının silsile yoluyla üzerinde ‘manevi imece hakkı’ vardı.

Göz alıcı bir arazi yavaşça şekillenmiş, yatırımcısıyla ünlü kentin rantiye takımı için iştah kabartıcı bir manzara ortaya çıkmıştı. Sözünü ettiğimiz alanın 52.000 m²’lik bir genişliği olduğunu çok sonra öğrenecektik. Ve aynı rantiye takımının özellikle Kız Meslek arazisi üzerine AVM rüyaları görüp, siyasal-idari baskı kurabilmek amacıyla Denizli-Ankara karayolunun epeyce tozunu yuttuğunu da!

Kız Meslek Lisesi ve diğer yapılar yıkıldıktan sonra EML atölye binaları çıplak arazide sivilce gibi kalmıştı. Artık gözden çıkarılan, feda edilen olmaları için koşullar uygundu. Müze tartışmaları bu koşulları tamamen olgunlaştırdı ve yıkım düğmesine basmak isteyenlere gözledikleri fırsatı verdi.

TAŞ ATÖLYELER NEYİ SİMGELİYOR

Oysa EML taş atölye binaları korunmaya değer muhtelif özelliklere sahipti. Türkiye’nin ikinci mimarlık dönemi olarak bilinen Cumhuriyetin inşa dönemine ait eserlerdi. Proje danışmanlığını Alman ekolünden gelen ve o yıllarda Milli Eğitim Bakanlığı danışmanı olan Paul Bonatz yapmıştı. Proje müellifi ise mimar Selçuk Milar’dı. 1945’lerden o günlere yaklaşık 70 yıllık eserlerdi.

Konu ile ilgili olarak Mimarlar Odası Denizli Şubesi tarafından alınan uzman raporları, yapıların kent belleği ve mimarlık mirası olarak değerleri konusunda kuşkuya yer bırakmıyordu. Odanın talebi üzerine Yüksek Mimar Prof. Dr. Necati İnceoğlu ve Mimar Cengiz Bektaş aynı minvalde görüş bildirmişti. Cengiz Bektaş “Denizli’deki okul, o döneme tanıklık eden “tek örnek” olarak kalmıştır. Denizli’deki Cumhuriyet döneminin iki değerli yapısından biridir” diyerek yapının sembolik değerine vurgu yapıyor, Necati İnceoğlu ise yapıların dönemsel özelliklerine mercek tutarak “…Ankara’da ki Holzmeister binalarının tasarım anlayışıyla Denizli Erkek Sanat Enstitüsü binasının tasarım yaklaşımı benzerdir. Ankara’da ki Holzmeister tasarımı Bakanlık binalarının korunması gibi, aynı yıllarda, aynı üslupsal süreç sonucu inşa edilmiş Denizli Erkek Sanat Enstitüsü Atölye binalarının da korunması gerekir” diyordu. (²)

ATÖLYE YAPILARININ ÖZELLİKLERİ
Taş atölyeler, diğer tescilli ve korunmaya değer yapılar olan Hükümet Konağı, Ulu Cami (yıkıldı), Germiyan Hamamı ve Etnografya Müzesinin koruma alanında bulunmaktaydı. Okul 1945 yılında atölye binaları, derslikler ve yönetim bölümleriyle kompleks nitelikte inşa edilmişti. PAÜ akademisyenleri tarafından 2006 yılında verilen raporda görüldüğü üzere depreme dayanıklı yapılardı.

Koruma ile ilgili davada bilirkişi tarafından verilen rapordan özetlemek gerekirse; “Yapının plan kurgusuna bakıldığında, “U” biçimli küçük ofis bloklarından oluşan ana bina ve bu ana binaya eklenen 3 adet atölye yer almaktadır. Atölye olarak kullanılan üç adet yapı dikdörtgen plan şemasına sahiptir ve diğer ana binaya kıyasla daha yüksektir. Birbirlerine paralel teşkil edilmiş üç büyük dikdörtgen atölye yapısının arasında organize edilmiş korunaklı avlular yer almaktadır. Atölye mekânları, yüksek iç hacimleri ile iki yöne kırma üst örtüsü ile total hacimler olarak teşkil edilmiştir. Dikdörtgen hacmin uzun yönündeki açıklıkları, iç avlulara bakmaktadır… Betonarme çerçeve ve taşıyıcı yığma duvarlar (dışta çıplak kaba yontu taş, içte dolgu tuğla + sıva) birlikte taşıyıcı sistemi oluşturmaktadır. Cephe sıvasız bırakılmış, döneme özgün strüktür tekniği adeta teşhir edilmek istenmiştir. Cepheler söveli, düşey konumlanmış pencereler ile kurgulanmıştır. Yapıda pek çok tadilat izine rastlanmakla beraber günümüze kadar geldiği süre içerisinde sıvanmayarak çıplak bırakılmıştır.” (³)

YIL 2010: “ATÖLYELER KORUNMALIDIR!”
2010 yılında EML taş atölye binalarının korunmaya değer olarak tescili için tavsiye niteliğindeki kararda bu özelliklere dikkat çekilmişti. 22.07.2010 tarih ve 0039 sayılı kurul kararı, “Denizli ili, Merkez ilçesinde bulunan, tapunun 230-367 ada, 152 parsel numarasında kayıtlı taşınmaz üzerindeki Endüstri Meslek Lisesi binalarının tescil değerlendirmesine ilişkin; Kurulumuzun 30/07/2010 tarih ve 2771 sayılı kararı ile uygun bulunan Yeni Hükümet Konağı Uygulama Projesinin vaziyet planındaki şekliyle, Endüstri Meslek Lisesi binalarının korunması gerektiğine karar verildi” diyordu.⁴

Bu kararın anlamı neydi? Bu karar bir tescil değildi. Ancak tescil edilmesi gerektiğini tavsiye eder nitelikte kurul görüşünü yansıtıyordu. Dayanakları nelerdi? Elbette o güne değin çeşitli münasebetlerle verilmiş olan raporlar ve uzman görüşleriydi. 2006 yılında Pamukkale Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnş. Müh. Bölümünün 11 öğretim elemanı tarafından hazırlanan rapor bunlardan biriydi. Yukarıda uzunca bir alıntı yaptığımız 30.10.2006 tarihli, Prof. Dr. Hasan Kaplan başkanlığındaki heyet tarafından hazırlanan o raporda, “Bu yapıların mevcut durumları ile kullanılmalarında herhangi bir sakınca bulunmamaktadır” görüşü yapıların kullanım ömrüne dikkat çekiyor ve depreme dayanıklı oldukları belirtiliyordu.

KURULUN AKILCI ÖNGÖRÜSÜ
Öyle anlaşılıyor ki, 2010 tarihli kurul kararı için bir başka etmen, valilik için yapılacak yeni bina projesi onaylanırken, çalışmaların taş atölyelere verebileceği zararı öngörüp önlem almaktı. Diyebiliriz ki, Kurul oldukça sorumlu davranmıştı. Nitekim sonraki tartışmalar da gösterdi, kurul son derece akılcı bir öngörüyle karar almıştı. Üzerinden iki yıl geçmeden yıkılması konusunda girişimler başlamış, işin içine Koruma Kurulu da dahil edilerek topyekûn “Taş Atölye binalar savaşı” için ilk ‘mevzi tahkimatı’ başlamıştı.

2010 yılındaki “korunmaldır” kararına imza atanlar kimlerdi, sayalım: Kurul Başkanı olarak Prof. Dr. Kadir Pektaş (PAÜ Sanat Tarihi Bölüm başkanıydı), Başkan Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Müjgan Kara Tosun, Üye Prof. Dr. Vedat İdil, (o dönem Aydın Sultanhisar’daki Nysa antik kent kazıları Başkanıydı) Üye Prof. Dr. Celal Şimşek, (Laodikya kazı Başkanı. Yaklaşık bir yıl sonra kurulların yapısı değişerek Tabiat Varlıkları ayrı bir kurula dönüşecek ve Celal Şimşek Aydın Kültür Varlıkları Koruma Bölge Kurul Başkanı olacak, 2013 yılında aynı kararın tersine imza atacaktı) Üye Yrd. Doç. Dr. Deniz Ozkut, Üye Selim Uşan, Üye Muhammet Ürkmez (Denizli Belediye Başkanlığı temsilcisi)

COŞTUM BİR KERE İKİ MÜZE OLSUN!

2012 yılı Eylül ayında Laodikya’da bir açık hava toplantısı yapıldı. Kazı Başkanı Celal Şimşek’in ev sahipliğini üstlendiği toplantının ağır topları, fotoğrafta görüldüğü üzere Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, bir yıl önce belediye başkanlığından istifa edip milletvekili seçilen Nihat Zeybekci, Zorlu Grubu adına grup Başkanı A. Nazif Zorlu… etkisiz zevatın içinde Denizli Valisi Abdülkadir Demir, Zeybekci’nin yerine atanan Başkan Osman Zolan, İl Kültür Müdürü Mehmet Korkmaz, İl Müze Müdürü, Özel İdare sekreteri ve AKP milletvekilleri ile birlikte işadamları, bölge örenyeri kazı başkanları, rektör, basın mensupları ve izleyiciler bulunuyordu. Resmi bayram törenleri için kurulan tipteki protokol oturma bölümü katlı merdiven biçimindeydi ve ‘ölümlülerden’ ayrılmıştı. Neyse ki benim gibi basın mensupları ve diğer ‘ölümlüler’ töreni rahatça izleyebiliyordu.

O gün Bakan Günay ve Zorlu arasında bir protokol imzalandı. Yapılan ilk konuşmalardan sonra kürsüye gelen A. Nazif Zorlu öyle heyecanlandı ki ‘gönlümden koptu’ mealinden “bir değil iki müze sözü veriyorum” deyiverdi. Alkış kıyamet!

UCUZA VERDİM FAZLASINI İSTERİM!

Şimdi düşünüyorum da, o coşkusunda Zorlu acaba ne kadar samimiydi? Öyle ya, İstanbul Zincirlikuyu’daki devlete ait Karayolları arazisi 2007 yılında yapılan ihale ile Zorlu Gayrimenkul tarafından 800 milyon dolara satın alınmıştı. Üzerine Zorlu Center inşa edilmiş, yaklaşık 2.5 milyar Dolarlık bir maliyet tablosu ortaya çıkmıştı. O dönem ulusal basında çıkan haberler, bu gidişattan Zorlu’nun hiç de memnun olmadığını yazıyordu.

Diğer yandan dönemin Başbakanı Erdoğan, İETT arazisi dahil birlikte kolayca ve ucuza elden çıkardığını düşündüğü bu devasa arazilerin sahiplerini başka yatırımlara teşvik ederken, bir yandan da uzun zamandır bürokrasi katında gelenekselleşen ‘fazladan ne koparırsam’ taktiğini uyguluyordu. İşte Zorlu’nun 2012 yılı Eylül ayı ortalarında Erdoğan’la kürsüye çıktığı Denizli meydanında karşılaştığı muamele tam anlamıyla buydu. Denizlihaber.com’da 17 Eylül 2012 tarihinde çıkan haber bu durumu adeta resmediyordu. Haber, Zorlu Denizli Müzesini yapmaya talip olduğunda “Erdoğan, ‘yetmez ama evet’i çağrıştıran yanıtında Zorlu’ya teşekkür ederken, ‘Zorlu ailesinden memleketi için daha fazlasını bekliyorum’ dedi” diyordu. Çok geçmedi, bir hafta sonra söz konusu memlekete hizmet protokolünü Laodikya’daki gösterişli törende imzalamak zorunda kaldı. Adı müze protokolüydü.

Protokol sonrası işin nasıl bir prosedürle yürütülmesi gerektiği ile ilgili istişareler yapıldı mı bilmiyoruz. Çok da önemli değil. Aslolan sürecin nasıl başladığı. Bir de ‘ikinci müze’ konusunda neler görüşüldü? Görüşüldü mü gerçekten?

İKİNCİ MÜZE GERÇEK Mİ?

Benim kanaatim, Zorlu’nun coşup söz verdiği ikinci müze meselesi bir kürsü retoriği olmaktan öteye geçmedi. Bunun pek çok emaresi var. Hazırlanan projenin tek olmasından tutun, ikinci müze için arsa meselesinin hiçbir zaman dillendirilmeyişine kadar. Bir de Zorlu’nun o dönem Denizlihaber.com editörlüğüne yazdığı mektup var. Satırları dikkatle okuyun, ikinci müzeden bahsedilmez. Sadece “Bizim tek amacımız, Denizli’mize çok değerli ve güzel bir eser kazandırmaktır” der ve “Bunun için çok önemli bir maddi desteği üstlenmişken…” diye devam eder. “Değerli ve güzel bir eser”, iki değil!

Bunları neden not ediyoruz, çünkü iki müze meselesi önce kürsü retoriği, sonra müze efsanesi, şimdi de şehir efsanesine dönüştü. Oysa gerçekte böyle bir girişim hiç olmadı. Arşive kalsın.

MÜZE NEREDE ÇEKÜL VAKFI ORADA!

Protokolden sonra Türkiye’nin çeşitli illerinde müze projelerine imza atan, bir ara Zorlu Holding bünyesinde çalışmış olan Denizlili Mimar Kayhan Çakanel proje müellifi olarak seçildi. Bu seçimde Çekül Vakfı Başkanı Metin Sözen’in rolü oldu mu bilmem. Çünkü Mimar Çakanel, Çekül Vakfı (Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı) ve Vakıf Başkanı Metin Sözen’le birlikte epey çalışmışlar. Prof. Dr. Metin Sözen ise Denizli’de, Buldan’da ve başka il ve ilçelerde daha önce bu tür pek çok işi vakıf olarak yükümlenmişti. Kendisi çoğu kurum tarafından otorite kabul ediliyordu. O nedenle Denizli’de hayli ses getiren müze tartışmalarının dışında kaldığını varsaymak bana doğru gelmiyor. Örnek verelim, Metin Sözen Pamukkale örenyeri kuzey kapısının uzay çatılardan sonra ilk projesinin valilik eliyle iptaline müsebbib olan Mimarlar Odası Denizli Şube Başkanı Cüneyt Zeytinci’yi telefonda şöyle azarlamıştı: “Bıktım bu Mimarlar Odasından, her şeye burnunu sokuyor, siz projeyi yapanlardan daha mı iyi bileceksiniz. O projeyi profesörler, hocalar görüp onayladı, siz kim oluyorsunuz, bundan sonra Oda bir daha benim kapıma gelmesin.” Esaslı bir ergen azarlaması! Demek ki çoğu zaman olduğu gibi kendini bu konuda da ilgili, yetkili, otorite olarak doğal sanıyor olmalıydı. O nedenle Çakanel’in proje müellifi olmasında ‘Metin Hoca payı’ olmalı diye düşünüyorum.

DEVAM EDECEK

Dipnotlar

(¹)    Bu konuda ayrıntılı bir eleştiri yazısı için bkz: http://v3.arkitera.com/h40606-denizli-hukumet-konagi-ve-mimar-cengiz-bektas-hakkinda.html adresinde Süleyman Boz imzalı yazı.

(²)    İnceoğlu ve Bektaş’ın raporları Mimarlar Odasının dava dosyası içinde bulunmaktadır.

(³)    30.10.2006 tarihli, Raporun “mevcut Durum Hakkında Sonuç” başlıklı 5. bölümü.

(⁴)    Kararı alan kurul o dönemde henüz şimdiki gibi ayrılmamıştı. Tam adı Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Bölge Kurulu’ydu. İki kurul tüm Türkiye’de 2011 yılı yaz aylarında yapılan bir yönetmelik değişikliği ile şimdiki statüye kavuştu. Kültür varlıkları ayrı bir kurul, Tabiat varlıkları ise ayrı bir kurul olarak örgütlendi. Kültür Varlıkları Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde, Tabiat Varlıkları ise Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bünyesinde kaldı.

(⁵)    Zorlu’nun yazdığı mektubun aslına: https://www.denizlihaber.com/yazarlar/engin-unal/zorludan-mektup-var/ bağlantısından ulaşılabilir.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı