REKLAMI GEÇ

DEMOKRAT OLABİLSEYDİ EĞER!

2 Ekim 2013 Çarşamba

Aylardır çekilen Gezi hazımsızlığından sadece Başbakan, hükümet üyeleri ve yakın çevresinin muzdarip olduğunu sanıyorduk, meğer yanılıyor muşuz.

“Başbakan geliyor” ‘terörü’ hafta boyunca tüm kenti ablukaya almışken, hazretin geleceği günün sabahı Zeybekci’nin “rövanş” hevesini öğrendik. Bir gün önce yerel TV programlarında boy gösterip hazımsızlığın verdiği gerginlikten boşalmanın fırtınası ile veryansın etmiş.
Neler dediğinin önemi yok. Alışılmış dilinin değişmez argümanları ile bir tür yerellikten kurtulamamış ‘vatan, millet, sakarya’ üslubunda sayıp dökmüş.
***
Hamaset ötesi bir anlatım kabızlığı var Zeybekci’nin. Bunun asıl sebebi sanırım “halk”, “toplum”, “emek”, “çalışma yaşamı”, “bireysel özgürlük”, “gerçek demokrasi” türünde kavramlara aşinalığının zayıf olması ya da bu kavramları anlayabilecek bir mantalite ile yakınlık kuramaması.
Eğer bakış açısına bu kavramların içeriği biraz sirayet edebilmiş olsaydı, eminim o üslubun tekrarlardan ibaret duran iticiliği hoş görülebilirdi. Yoksa ne diye koca bir gazetede sayfalar dolusu yer alan demecini ayıkladığımızda üç beş argümana sıkışıp kalsın ki?
***
Asıl önemlisi, o günün manşetlerine konu olan “Gezi’nin cevabı Delikliçınar” başlığında netleşen derinleşmiş (siz buna kronikleşmiş de diyebilirsiniz) sindirim zaafiyeti.
Kanımca bu zaafiyetinbir manası gerçek demokrasinin inşa edildiği muhteşem Gezi günlerindeki kaybeden olma durumunda yatıyor.Asıl zafiyet ise demokrasi kavramı ile tanışıklığın kerhen sürdürülmesinde seyrediyor.
***
Tam da Başbakan’ın malum “Demokrasi Paketi” açıklamasından bir-iki gün önce sarf edildi Gezi rövanşı sözleri.
Zeybekci’nin bu sözlerinin, ‘Tavşan mı, kuş mu çıkacak’ derken, çıka çıka demokrasiye ‘teğet geçen’ birkaç düzenlemenin çıktığı paketin içeriği ile oldukça uyumlu olduğu gözlenebilir.
***
Oysa o günlerde başını kaldırıp şöyle bir bakış atsaydı çevresine, “Başbakan geliyor” ‘terörüne’ maruz kalan tüm bir kent halkının gözlerindeki kızgınlığı okuyabilirdi.
Polis olduğunu söyleyen birinin, yanında resmi giysili bir zabıta, resmi üniformalı bir itfaiyeci ve konu mankeni bir hanımefendiyle “evinizin balkonuna bayrak asabilir miyiz?” diye kandırdıkları insanların aynı balkonuna sonradan astıkları metrelerce uzunluktaki Erdoğan afişleriyle nasıl tepki çektiklerine şahit olabilirdi.
O insanların sövgülerini öngörebilir, demokrasinin Lise caddesini, Atatürk Caddesini, Gazi Bulvarını ve İstiklal Caddesini trafiğe kapatıp koca bir kenti sabahın erken saatlerinden akşamın bilmem kaçına kadar birkaç bin kişilik göstermelik miting için zapt-u rapt altına almak olmadığını anlayabilirdi.
Demokrasinin, günler öncesinden esnafı fişlemek olmadığını, genç insanları ‘gösteri yapma ihtimali var’ diye gözaltında tutma hakkı olmadığını görebilirdi.
Pek sevdiği yöntemle, demecinin satır aralarına sıkıştırdığı hakaretamiz ifadelere başvurmaz, insanları sevmesini bilirdi.
Sonra geniş bulvar kaldırımlarında rahatça ve yandaşsız-tarafsız-korumasız, o insanlarla kol kola yürüyebilirdi.
***
Biraz demokrat olabilseydi eğer…

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

NEVZAT   -  Bağlantı 2 Ekim 2013, 13:37

Yaşar bey, ne de güzel ifade etmişsiniz karşınızda bunları anlayacak vekiller mi var,var da biz mi görmüyoruz,………..korkmayanlar insan içinde,toplum içinde olurlar,sayısız koruma ile milyarlarca harcama ile meydanlarda olmazlar(Kendi tabirleri ile Hamaset edebiyatı yapmazlar)

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı