REKLAMI GEÇ

DENİZLİ ‘EN…’LERİ

9 Ocak 2013 Çarşamba

Dolduruşa gelmek bu olsa gerek.

Yıllar geçiyor, izlediğimiz kesintisiz yönetim süreci kente ‘en’ler kazandırma konusundaki ısrarından vazgeçmiyor. Her şey en büyük, en geniş, en fazla, en çok, en… en…

Bu ‘en’lerin çoğunluğu kamusal hizmetler, onların da çoğu mimari yapılar. Bazen müze, vilayet konağı, park, belediye binası, santral garaj, çevre yolu, özel sektöre ‘ihale’ edilmiş muhtelif işler. Bazen de konser, düğün, sergi salonu… Artık unutulmaya yüz tutmuş ‘en…’ler diyelim.

***

“Türkiye’nin en büyük jeotermal santrali Denizli’ye kuruluyor.” Son ‘en’ başlıklarından biri bu. Haksız olunmayabilir. Gerçekten Türkiye’de sayılı santrallerden biri olarak hizmete açılır ve kent ekonomisine güçlü bir katkı sağlayabilir.

Bu serinin sonuncusu, yerel basının pek sevdiği dille “bölgenin, ülkenin, Avrupa’nın, dünyanın en”i olarak sunulan ve Nihat Zeybekci adına tescil edilen Kongre Kültür Merkezi kompleksi.

Yer eski PAÜ Eğitim Fakültesi arsası. Hani önceki rektörlerden Kazdağlı zamanında belediyeye neredeyse hibe edilen, kentin en merkezi ve gözde alanında yer alan geniş arazi.

Haber henüz gündeme düştü,  dolayısıyla unutulması mümkün değil ama her zamanki ‘en’lerden biri olarak sunulmuş olması kuşkularımızı ayaklandırmak için yeter de artar bile.

***

Önce bir ihtiyaca değinelim.

Kent artık ‘büyükşehir’ oldu. Bir yol açıldı ve bu yoldan geri dönüş yok. Konu çeşitli açılardan ele alınıp eleştirilecek. Eksikleri, duruma hazırlıksız yakalanması, mevzuatın içerdiği konum değişikliklerine uyumsuzluk, büyükşehir merkez alanı dışındaki yerleşmelerin; ilçeler ve bağlı kasaba-köylerin sistemden etkilenme biçimleri hep sorgulanacak. Kentin ekonomisine yön veren en önemli unsurlardan tarımın bu etkilenmedeki payı uygulama süreci güncelleştikçe somut tartışmalara dönüşecek. Tüm bunlar önümüzdeki dönem için bizlerin ilgisine mazhar olacak tartışma alanları.

Ama her zaman kentin merkezinde yaşayanlar için tamamlanmamış olan eksiklikleri bu tartışma ve uygulamalar gideremeyecek. Her alan kendi içinde çözülmesi gereken sorunlar yumağını gündeme taşıyacak ve bu bağlama oturan tartışmalar hiç bitmeyecek. Bunları en önemlisi Kültür olacak. Büyükşehir kültürü ya da yerel kültürel kimlik tartışmaları merkezi konumda yer alışını devam ettirecek.

***

Kentin uzun yıllar devam eden kültürel altyapı eksiklerinden biri olarak gösterilen ‘salon yokluğu’ gerçektir. Başta orta düzey bir sergi salonundan tutun, tiyatro salonuna, sinema salonuna, konser salonuna olan ihtiyaç, ilkin yerel yöneticilerin dilinde dahi pelesenk halini almıştır.

Giderek bir merkezi kültür kompleksi ve ana merkez dışındaki hinterlandın salon ihtiyaçları bu konudaki vehametin acı göstergeleridir. Var olanlar da kendi amacı dışında, papülist ihtiyaçlara yönelik işlevlerle donatılınca bu acı katlanılmaz bir arabeske dönüşmektedir. Çatalçeşme Oda Tiyatrosu olarak bilinen salonun belediye nikah dairesi için tahsisi gibi kimi traji-komik uygulamaları ise hiç saymıyorum.

****

Çözüm üretmek için yapılan girişim ve atılan adımların ne kadar sağlıklı ve planlamaya uygun olup olmadığını belirlemek uzmanların işi. Zamanla o da aydınlığa kavuşur.

Sözün kısası, bir kültür merkezi, bu kentin öncelikli gereksinmesi. Dolayısıyla yapılmakta olan çalışmanın süren tartışmalarından bağımsız olarak söz konusu ihtiyaca kısmen de olsa karşılık düşeceğini umuyorum. Ama çok mu umutluyum? Yapılan çoğu işte kokusu çıkan rant kaygı ve kavgalarını düşündükçe…

***

Başka bir nokta: Yöneticilerdeki kontrolsüz bir kendine güvensizliğin kent içi hizmetlerle at başı gittiği ortamda umutsuz olmak için daha pek çok neden var. Çünkü yapılan bilgilendirme ve atılan şiarlara bakılırsa, dağın fare doğurması türünde bir sonuca hazır olabiliriz. Kültür merkezi inşa edebilirsiniz. Devasa bir yapı da kurabilirsiniz. Ama şimdiki zihniyeti koruyarak içini gerçek kültürle doldurup donatabilir misiniz?

***

Bir de bu işin genel psikolojik boyutu var ki, değinmeden geçmek mümkün değil. İlk satırlarda değindiğim şu ‘enn…’ meselesi var ya; işte büyük kent olmak ile ‘büyüklük’ iddiası içinde olmak arasındaki farkın psikolojik göstergesi bu olsa gerek.

Her şey bir ‘en büyük’ olma enformasyonu içinde sunulup, sonra unutulmaya yüz tutuyor.

***

Bu günün yerel yöneticileri tarafından 8-10 yıldan beri pompalanan ama devamı gelmeyen en az 50 ‘büyük’ projenin adını bir çırpına sayabiliriz. Peki bunlardan kaçı gerçekleşti? Ya da sunulduğu biçimiyle tezahür etti? Bu tezahür edişin büyüklük sağlaması neye göre çarpılıp bölünüyor? Gerçekleşmeyen her projenin mutlaka bir gerekçeli açıklaması olacaktır. Ama kamuoyu için doyurucu olduğundan kuşkuluyum doğrusu.

***

Bu büyük olma arzusunun bir tür ‘aşağılık kompleksi’ ya da sıçrama hevesinin dışa vurumu olduğunu söylemek mümkün olmaz mı acaba? Bir yandan basının manşetlerine düşen bu ifadeler, geri dönüp en başta yönetici takımının dilini gaza getirmeye yarıyor. Bol keseden atıp tutmanın çivisi bir kez çıktı ya, yönetimlerin bu tutumu, en kötü kasaba politikacısının küçük hesaplarındaki sırıtışı dahi çoktan geçti gidiyor.

***

Biraz demagoji yapmak gerekirse; Kentte her şey bu güne değin hep ‘en’lemesine gelişmiş. Yaygınlaşmış, coğrafyayı akıl sınırlarını zorlayan biçimde zayi etmiş.

Oysa büyüklük, biraz ve daha çok da, ‘en’lemesine değil, boylamasına gelişmekle mümkündür. Boyunuzu büyütecekseniz, ebatlamayı hem enine, hem boyuna hesaplayarak yapacaksınız. Dikey gelişmek, sadece garaj mezbeleliğine beş yıldızlı otel dikmekle olmuyor. Yapılan işi biraz da mütevazi ama sağlam yapacaksınız. Toplumun ihtiyaçlarını ve arzusunu böyle gözeteceksiniz.

Yoksa her şey cam horoz meselesindeki ‘kamuoyu yoklama’ aldatmacasına çabucak dönüşüveriyor zaten.

Bu yoldan gidildiğinde, belki, ‘enn…’ probleminden arınıp kent gibi kent olma yolunda daha çok mesafe kat edilir. Kim bilir?

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

Sadık Emre Çaputçu   -  Bağlantı 9 Ocak 2013, 15:52

Bu yazının altına imzamı atarım… Maalesef bizleri yöneten yerel yöneticilerin donanımsızlığını ve nitelikten ziyade niceliğe yönelen şekilcilik anlayışını hep beraber görüyoruz. Dostlar alışverişde görsün derler ya, sırf çalışıyor gibi görünmek için yanlış, kalitesiz, plansız, programsız, amatörce iş yapış mantığını gayet güzel yazmış..

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı