REKLAMI GEÇ

DENİZLİ’NİN MÜZESİ NEDEN YOK?

28 Ocak 2019 Pazartesi

Olmayan müzenin bitmeyen tartışması-1

GİRİŞ

Denizli müzesi üzerine Denizlihaber.com sütunlarında altı yıldan bu yana canlı biçimde sürdürdüğümüz tartışmalar her defasında yeniden gündeme gelmeye devam ediyor. 2016 yılı Nisan ayında Kültür ve Turizm Bakanlığının talimatıyla hazırlanmaya başlayan Müze projesinin çerçevesi kısmen şekilleniyor ve detaylara ilişkin ipuçları ortaya çıkıyor.

2010 yılı ortalarında vandallık örneği sergilenerek yıkılan Denizli Kız Meslek Lisesi’nin arazisini de kapsadığı belirtilen projenin en dikkate değer yanı, eski Endüstri Meslek Lisesi Taş Atölyelerini korumayı ve müze kompleksi içinde değerlendirmeyi öngörmesi.

Ancak bu şimdiki gelinen noktanın özeti. Oysa bu aşamaya gelene değin oldukça çetrefilli bir süreç yaşandı. Seçilmişlerin kamuoyu tercih ve görüşlerini hiçe sayan tutumları yüzünden epeyce çelişkili dönemlere tanık olundu. Bu çelişkiler çatışmaya dönüşmese de, pek çok kesimin protest tepkilerine yol açtı.

Aslında konu kültürel koruma ile ilintiliydi ve içeriğini yalnızca müze tartışmaları doldurmuyordu. Hatta müzenin tartışmada yer alması geç bir dönemde oldu diyebiliriz. Asıl konu yıkma zihniyetinin tahribatıydı. 1970-80’lerden kalma alışkanlıkla eskiyi yıkma; yerine biçimsiz, estetik yoksunu, sadece işlevsellik ve rant tercihiyle yapılmış mekanlar inşa etme anlayışını sürdürenlerin zihniyeti tartışılıyordu.

ESAS OLAN YIKMAK MI?

Denizli’nin geçen yirmi yılı, kent belleğini simgeleyen son mimari halkaların birer birer koparak yok oluşuna tanıklıkla geçti. Ulu Cami’nin bir gece yarısı operasyonuna kurban edilişinden sonra bu tür yıkıp-yok etme yöntemleri idari-siyasi vicdanlardaki meşruiyetini adeta yeniden hatırladı ve arkası geldi. Son büyük yıkım, il mülki amiri olarak Denizli Valisinin ‘yıkılmayacak’ taahhüdüne rağmen, meslek örgütü ve sivil toplum temsilcilerinin gözlerinin içine baka baka Kız Meslek Lisesi yıkımına onay vermesiyle oldu. Son büyük yangın ise geliyorum diye diye miras sahipleri, koruma kurulu ve il kültür müdürlüğü yetkilileri ile belediyenin vurdumduymazlığıyla, kent halkının gözleri önünde, şaibeli biçimde Hulusi Oral Konağını onarılması güç biçimde tahrip etti.

Hiçbir yok ediş, hatırı sayılır bir protesto, direniş gibi eylemlere maruz kalmadı. Yapanın yanına yaptığı kar kaldı. 10 yıl önce alevlenen ‘Denizli Müzesi’ tartışmaları işte böyle bir ortamda başladı.

CEK-CAK KİPİNİ AŞALIM

Yüz yıla varan Cumhuriyet döneminde zaman zaman tartışılan ancak ne hikmetse her seferinde sumen altı edilen kentin müze ihtiyacı konusunda araştırmalarıyla bilinen PAÜ Öğretim Üyesi Ercan Haytoğlu’nun saptamasına yer vermeden geçmeyelim: “40 yıl önce gazete manşetlerinde kent müzesi bu şehirde kurulmalı deniliyor. 1968’de başlayan bu macera, hala devam ediyor. Her gelen bu konuda yeni bir çalışma yapılacakmış gibi anlatımlarda bulunmuş. Yer tespitleri yapılmış. Ama 40 yıldır değişen bir şey yok. Bu rüya 40 yıldır görülüyor. Bu kent elindeki değerleri sergileyecek çağdaş bir müzeye ihtiyaç duyuyor.” Haytoğlu bu sözleri sarf edeli en az on yıl oldu.

Müze tartışmaları iki binli yıllarda kısmen canlı ve ertelenemez havada devam etmesine karşın yine sonuç alınamadı. Sürmekte olan tartışmalar hiçbir yenilik içermiyor. Verilen bilgiler, fiilin “cek-cak” kipini aşmadığı sürece yeni bir gelişmeye tanık olmamız zor görünüyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı eliyle doğrudan sürdürülen projelendirmenin olumlu olduğunu belirtelim ancak nasıl bir çalışma yürütüldüğünü bilmemek kuşkuları besliyor. Bu kuşkulara sebep olanlardan birisi, EML taş atölyeleri ile ilgili mahkeme sürecinin ulaştığı safha olduğunu yukarıda zikretmiştik.

Hal böyleyken yine de süren tartışmaların yararı su götürmez. En azından gündemde kaldığını ve her seferinde ilgili, yetkili ve kurumların koltuğunu rahatsız ettiğini tahmin etmek yanlış bir varsayım olmamalı.

MÜZE NEDİR?

Denizli’nin müze meselesini mevcut bilgiler ışığında değerlendirmeden önce, gelişmelerin son yıllardaki tartışmalarını da göz önüne alarak “Müze”nin ne olduğunu kısaca hatırlayalım.

Önce müze nedir onu konuşalım ama didaktik bir öğretici edasıyla değil. Kültürel bir kategori olarak uluslararası ölçütler ışığında müze olgusuna kendi kavrayışımızla açıklama getirmeye çalışalım.

Uluslararası Müzeler Konseyi (İCOM) Türkiye Milli Komitesi Yönetmeliği’nin 4. maddesi müzeyi, “Kültür eserlerini koruyan ve bu eserleri etüt, eğitim ve bedii zevki yükseltme amacıyla toplu halde teşhir eden, kamu yararına çalışan, sanata, bilime, sağlığa, teknolojiye ait koleksiyonları bulunan müesseseler” olarak tarif eder.

TANIMIN SINIRLARI

Bahsi geçen Yönetmeliğin 5 inci maddesinde “Daimi teşhir bölümleri bulunan kütüphaneler ve arşiv merkezleri, resmi şekilde halkın ziyaretine açık bulunan tarihi anıtlar, tarihi anıtlara ait binaların kısım veya müştemilatı, tarihi, arkeolojik tabii önemi haiz mevkiler ve parklar, nebatat ve hayvanat bahçeleri, akvaryumlar ve benzeri teşekküller bu tarife girer” denilerek müze tanımının sınırları genişletilmiştir. Tanımdan da anlaşılacağı gibi müze, yalnızca tarihi ve kültürel objelerin bir arada bulunduğu mekanlar değildir. Sosyal ve kültürel yaşama konu olan, kamuya yönelik estetik duygusunu geliştiren koruma ve araştırma merkezleridir. Erbay, müzelerin “günümüzde, toplumun bilimsel ve kültürel geçmişini yansıtan ve geleceği biçimlendiren öğeleri sanat ve kültürle birleştiren eğitim kurumları” olduğunu ifade etmektedir. Modern müzeler topluma, değer vererek saklama, merak ederek araştırma, düşünerek daha iyiyi isteme ve geleceğe umutla bakmayı aşılayan mekanlardır.

‘YARAYI’ KAŞIYALIM

Bu bir ‘yarayı kaşımak’ olmayacak doğrusu. Aksine vardığımız aşamada hangi merhalenin kat edildiği ve nasıl bir kamuoyu mücadelesinden geçildiğini bilmeyi sağlayacak. Devamında, şimdiki çalışmaların nasıl sürdüğü ve yaklaşık on yıla yayılan pratik müze tartışmalarının gelişmeler içindeki rolünü gösterecek. Son olarak hala devam eden müze projesi içinde kentin ve kentlinin iradesinin nerede konuşlandığı sorgulanacak.

Denizli Müzesi neden yok?

Yerinde bir soru. Evet, neden yok, gelin hep birlikte oturalım, bu tartışmaların çok değil sadece son 10 yılını gözden geçirip soruya yanıt arayalım. Göreceğiz ki, aradığımız yanıt bildiklerimizin içinde gizli.

O halde beklemeyelim, buyurun Denizli Müzesi için entelektüel beyin jimnastiğine!

ON YIL ÖNCE NELER OLDU?

Tarihin bir dönemini kerteriz alan kesit soruları genellikle hayra alamet değildir. O nedenle tedirgin edici başlıkları olur bu tür metin ya da bölümlerin. Bizim ara başlığımız da Heidegger’in, Hitler’in Almanya’da iktidara gelişini konu edinen ve “1933’te Neler Oldu” başlığıyla Türkçeye çevrilen röportaj-kitapçığındaki adın uğursuz söz dizimine benzedi. İlginç bir çağrışım!

Neyse biz bu çağrışımın mental etkisini bertaraf edip yazımıza dönelim.

DELİKLİÇINAR MEYDAN PROJESİ

Çok geriye gitmeye gerek yok. Elli yıldır süren “Denizli Müzesi” tartışmaları, 2000’li yılların ortalarında gündemi daha fazla meşgul etmeye başladı. Dönemin Denizli Belediye Başkanı Nihat Zeybekci, Delikliçınar meydan projesini ortaya attığı zaman, bu projenin pek çok sakıncası olduğu görüldü. Başta ilgili meslek kuruluşları olmak üzere, kentin merkez aksında gayrimenkulü bulunanlar ve diğer sivil toplum kuruluşları kazan kaldırdı. Ortaya atılan meydan projesi hiçbir biçimde tartışılmamış, kurumların görüşü alınmamış, adeta ‘ben yaptım oldu’ mantığına uygun bir zihniyetle kent insanına dayatılmıştı. Projenin önü sonu belli değildi. Hiç bir statik hesaba, mali bütçe hesaplamasına ve mimari onaya dayanmıyordu. Denizli’nin dönemsel zat-ı âlileri öyle istemişti, öyle olmalıydı. Sadece kabataslak çizimlerle ortaya atılmıştı. Sonunda meydan projesi şehrin tartışma gündeminden düştü ve sönümlendi. Birkaç yıl içinde de unutulup gitti. Ama sanırım bunu unutmayan tek kişi Zeybekci’ydi. Öyle unutmadı ki, son on yılı kapsayan müze tartışmalarında görüleceği üzere, her aşamada olayların ve tartışmaların baş aktörü kendisi olageldi.

LAODİKYA’NIN MÜZE BİLİNCİ ETKİSİ

Laodikya ören yeri 2000’lerin başında kazısına başlanan, en eski Denizli yerleşimiydi. Kazı ekibi oldukça verimli sezonlar geçiriyor, kentin neredeyse sıfıra düşmüş yer üstü kalıntılarını yoktan var ederek antik bir siluet kazandırıyordu. Zeybekci’nin bir başka işi dönemin Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’la bir protokol imzalayarak, Laodikya kazılarının işletme bakım ve güvenlik gibi altyapı hizmetlerini Belediye uhdesine geçirmek oldu. Bu olumlu bir etki yaptı ve arkası geldi. Kazı Başkanı Prof. Dr. Celal Şimşek ve ekibinin özverisiyle kazılar hızla ayaklandı. Bir yandan kente ve üniversiteye yakın oluşu, diğer yandan belediye, valilik ve özel idare gibi kurumların sahip çıkmasıyla yılın 12 ayına yayılan bir kazı sezonuna kavuştu. Bulgular yayına dönüştü, yayınlar hızlı bir Laodikya efsanesinin örülmesiyle sonuçlandı. Yapılan çalışmalar ulusal ve uluslararası arkeoloji sempozyumları, panellerle duyuruldu, arkeoloji terminolojisinde geniş bir Laodikya literatürünün kapısı açıldı.

Bu süreç aynı zamanda, Nihat Zeybekci’nin konuya ansiklopedik düzeyde de olsa vakıf olmasını sağladı. Daha birkaç yıl önce yerel televizyonda karşılıklı yaptığımız tartışma programında kentin tarihini 800 yıl gibi (Türk Dönemi olarak adlandırılan kesit) sığlıklarla savunup antik çağ yerleşmelerinin ne olduğunu yeterince kavrayamazken, Laodikya (öğrenimi) ile kentin tarihsel kökenlerinin binlerce yıl öncesine dayandığı gerçeğini öğrenip savunur hale geldi.

Bu gelişmenin en önemli sonucu, Belediye Başkanı ve diğer kurum temsilcilerinin müze ihtiyacını daha çok dillendirmesi oldu. O güne değin kentin bütünşehir-büyükşehir tartışmalarıyla idari statüsüne ilişkin değişimleri peşinde koşuluyordu. Sonra birden altyapı hizmetleriyle birlikte aynı zamanda bu görüşü zenginleştiren yaklaşımları ihmal etmemek gerektiği anlaşılmaya başlandı.

Özetleyelim; Laodikya antik kenti işletme ve hizmetlerini Denizli Belediyesinin üstlenmesi, Başkan’ın antik kent ve müzeye bakış açısını değiştirdi. Müze kavramının farklı boyutları konusunda yeterince açık olmasa da, genel olarak müzenin kültürel işlevini önemsediği görülürken, kentin tarihi konusundaki sığlıktan uzaklaşma çabası gözle görülür hale geldi.

DEVAM EDECEK…

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

y.k.e.   -  Bağlantı 28 Ocak 2019, 16:44

Şimdi yıkılmış olan Özel İdare İşhanı’nın arsasına müze yapılsa gayet verimli bir proje olacağını düşünüyorum. Ayrıca turistler sadece Pamukkale’ye gideceğine, şehir merkezine uğrayıp bu müzeyi de ziyaret edip Denizli şehir merkezini de görmüş olur.

Erdoğan   -  Bağlantı 28 Ocak 2019, 15:50

2000 li yılların ortalarını hatırlıyorum yeni valilik binasının yapımı zar zor yapılabildi toplantı üstüne toplantı(Mimarlar oda başkanı İbrahim şenel başta olmak üzere herkes fikrini söylüyordu en sonunda vali isyan etti…

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı