REKLAMI GEÇ

El Cordobes: Diktatöre Rağmen!

25 Ocak 2017 Çarşamba

1979 yılı olmalı. O yıl kitapçılık yapmak, kitabevi açmak hevesine kapıldım.

Ailemin benim için öyle kitabevi falan açacak kadar mali durumu uygun değil. Yine de bir yolunu bulup benim için küçük bir kitabevi açıyorlar.

Manuel Benitez’in (El Cordobes) yaşamını anlatan kitapla ilk o yıl karşılaştım. İzmir’de, Kemeraltı’nda kitap dağıtımcılığı yapan Altay abiye uğradığımda “sen bu kitabı seversin” deyip elime tutuşturmuştu.

Kitabın adı “Yasımı Tutacaksın” 20. Yüzyıl’da yaşamış en ünlü iki İspanyol Boğa güreşçisinden birinin yaşam öyküsü. Milliyet Gazetesi Yayınları basmıştı, çevirmenini hatırlamıyorum. Sonraları Payel Yayınevi tarafından aynı adla Ayda Düz çevirisi olarak epey baskı yaptı. Belki Milliyet çevirisi de aynı çevirmene aittir. Yazarları Dominique Lapierre ve Larry Collins. Bu ikilinin sonraları Hindistan Bağımsızlık savaşını anlatan “Bu Gece Özgürlük” adlıyla Türkçeleştirilmiş başka bir ortak yapıtları olduğunu hatırlatıp geçelim.
***
Kitabın sonraları yapılan baskısını okumadım. O ilk okumanın allak bullak eden etkisini kaybetme korkusu muydu bunun sebebi, bilmiyorum. Ama yazıya oturup, unuttuklarımı internetten biraz hatırlamaya çalıştığımda, elle tutulur bilgiye rastlamadım. Galiba hafızamda kalanlar, sağda solda yazılmış, çoğu mesnetsiz basitleştirmelerden daha sağlam.
***
Kitabın çarpıcı hikayesini anlatarak sıkmak istemem. Baskısını kitapçılarda bulmak mümkün. Meraklısı gider alır okur, okumalı da! Biz yazı başlığımızı ilgilendiren boyutuna birkaç not düşerek devam edelim.

Manuel Benitez, Boğa güreşçisi namıyla El Cordobes, 1936 İspanya İç Savaşına doğmuş Cordobalı yoksul bir aile çocuğu. Öksüz ve yetimler yurdunda büyür. Çocukluğundan itibaren hırsızlıktan defalarca yakalanıp hapse girer. Okuma yazması yoktur, hiçbir zaman tam olarak öğrenemez. Yetimler yurdundan itibaren Boğa güreşlerine merak sarar, bu nedenle de bir iki kez hapse düşer. Askerliği sonrası Boğa güreşlerine başlar. Cesur, atak, güçlü ve atiktir. Bir güreşçi için olağanüstü niteliklerdir bunlar.

İlk profesyonel güreşine çıkarken ablasına söylediği iki cümle, başkaldırı dili olarak tüm zamanların edebiyatına vazgeçilmez bir imge olarak yerleşir: “Ağlama Angelita, bu akşam ya sana bir ev alacağım, ya da yasımı tutacaksın!”
Küçük Benitez’in büyüdüğü İspanya’yı ise ablası Angelita bir tabloya eskiz çizer gibi anlatır: “Aç kalmadınızsa açlık nedir bilemezsiniz. O günler aklıma geldikçe hala ağlarım. O zamanlar elimizden gelen tek şey ağlamaktı. Gece yatarken ağlardık çünkü yiyecek bir şey yoktu. Sabah ağlardık çünkü gene yiyecek bir şey yoktu… Adamlar sokaklarda yolun ortasında düşüp ölürlerdi… Yaşamımız boyunca çok acı çekmiştik ama savaştan sonra çektiğimiz günlerdeki acılar hepsini bastırdı.”

El Cordobes’in, yine Cordobalı olan ve 1930-40’lı yılların bir başka ünlü boğa güreşçisi olan Manolete’yi örnek aldığı söylenir. Kader aynı, hikaye aynı kaderden farksız!
***

El Cordobes epey ünlü olduktan sonra, İspanyol faşist diktatör Franco’nun sofrasına konuk olur. Onunla yer yer görüşmeleri olduğunu da hatırlıyorum. Ancak arenaya çıktığında, seyircinin çılgınlık sınırlarında gezen El Cordobes hayranlığının, Franco’yu kıskançlıktan kıvrandırdığını unutmuyorum. Zaten zamanla o dostluk havasının sahtekarca devam eden bir iki yüzlülük olduğu ortaya çıkmış olmalı, ilişkileri devam etmez.
1960’ların olağanüstü özgürlük yıllarında giderek yalnızlaşan bir diktatörün daha başka nasıl bir kaderi olabilirdi ki?
***
1936’dan sonraki iki yıl içinde sayısız Cumhuriyetçinin kanında postal izleri vardı Franco’nun. Özel silahlı milisleriyle sivil halkın üzerine faşist çetelerini salıp toplu katliamlar yaptığı gerçeği, bu gün kendi tarihine yazılmış en özel sayfalardır. Kendi döneminde ve kendinden sonraki faşist diktatörlerin hiç birinden farklı davranmadı. Çağdaşı Mussolini ve Hitlerin en yakın müttefikiydi. Onların desteğiyle kendi halkını bombaladı. Tıpkı onlar gibi davrandı. İspanya’yı tam kırk yıl demir pençe ile yönetti. Aydınları, solcuları, demokratları, farklı etnik kökene sahip kimlikleri, özellikle Katalanları sistematik olarak katletti. Federico Garcia Lorca bunlardan biri. Onu da Franco’nun Falanjist kıtaları öldürdü.

Dünya kültür ve sanatının İkonası haline gelen pek çok İspanyol sanatçı var. Hiç biri Franco faşizmini desteklemedi. Picasso İspanyol İç Savaşında yaşanan katliamı 3.5 x 7 metrelik devasa bir tabloda anlattı, Franco’dan önce İspanya’ya dönmemesini vasiyet etti. İspanyol dili konuşulan Latin ülkelerinde yetişmiş tüm çağdaş yazarlar İspanyol Diktatörünü lanetledi. Neruda’dan Marquez’e, Fuentes’ten Borges’e… tümü bu laneti milyonlarca sayfayı bulan edebiyatlarına nakşetti.

Çünkü bu bir var olma savaşıydı, insanlık savaşıydı, yeryüzü savaşıydı!
***
Hayat 21. Yüzyılda da sürüyor. Yine faşistler, yine diktatörler, yine kerameti kendinden menkul insanlık düşmanları türeyecek ve iktidarları uğruna kitle kitle katliamlarını sürdürecekler.

Yine açlık, yoksulluk olacak. Yine açlığın, yoksulluğun gerçekliği yakacak. Yine açlığın yoksulluğun edebiyatı yapılacak.

Ama bir gerçek değişmeyecek:

Hayat ve insanlık onlara rağmen gelişip devam edecek.

 

***
Not: “El Cordobes” adıyla ilk kez 1970’lerde Dalida tarafından seslendirilen şarkının, ilk gençliğimde neredeyse idolüm olan gitarist Yurdaer Doğlu’nun tınılarıyla kayda alınmış enstrümantal yorumunu dinleyin, duyumsayacaksınız!

Bağlantı: www.youtube.com/watch?v=PwCW6q5XuEw

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı