REKLAMI GEÇ

EML TAŞ ATÖLYELER DAVASI

31 Ocak 2019 Perşembe

Olmayan müzenin bitmeyen tartışması-4

Önce Kısa Bir Açıklama
Dünkü yazımızın son bölümünde değindiğimiz ÇEKÜL Vakfı ve Prof. Dr. Metin Sözen hakkındaki yorumlarımız konusunda Mimar Kayhan Çakanel’den bir açıklama geldi. Yazımızın son cümlesinde “Çakanel’in proje müellifi olmasında ‘Metin Hoca payı’ olmalı diye düşünüyorum” yorumu yapmıştık. Dün akşam bizi telefonla arayan Mimar Çakanel, projenin doğrudan Zorlu grubu ile iş ilişkisi dolaysıyla kendisine verildiğini belirterek, “sanılanın aksine Metin Hoca benim projeyi üstlendiğimi duyunca ‘başına Denizli’den iş sarmışsın yine ‘ serzenişinde bulundu” açıklamasını yaptı. Kanaatlerimizde yanılgı payı olması her zaman mümkün. Açıklama için Çakanel’e teşekkür ediyoruz.

Devam ediyoruz…
Dünkü yazımızın son bölümünde üzerinde durduğumuz husus, Zorlu grubunun müze protokolü konusundaki gönülsüzlüğünün sebeplerine değinmekti. Kanımca yanılmıyoruz. İle sürdüğümüz sebepler ve belirtilerden yola çıkarak edindiğimiz izlenimler düşündüklerimizde haklı olduğumuzu teyit ediyor.

Müze tartışmalarının gündemi sardığı günlerde, yerel gazetelerde yazılanlar az sayıdaki değerlendirme, daha başka gerekçeler olabileceğine işaret ediyordu. Örneğin Denizlihaber.com’daki köşesinde konuyu tartışan Seval Uysal, Erdoğan’ın Zorlu Center’ın açılışına katılmayışını, Zorlu Center’ın imar iznini aşan katları nedeniyle küsmüş olmasına bağlıyor, “Kulislere göre ise; Başbakan ve Zorlu arasındaki bu soğukluk Denizli’deki müzeye de yansıdı. Zorlu’nun (müze yapımı için) ağırdan almasının altında yatan bir başka neden de bu” diyordu.

Bu ‘kulis’in doğruluğu olabilir, bir şey söylenemez. Ancak sadece bu soğukluk nedeniyle müze inşaatı konusunda Zorlu’nun ayak sürüdüğünü iddia etmek pek akla uygun görünmüyor. Çünkü yazı yazıldıktan veya kulis bilgileri ayyuka çıktıktan hemen sonra müze projesinin müellifi, Zorlu grubu adına hazırladığı müze projesini Denizli idari ‘eşrafına’ sunmuştu.

ZORLU MÜZEDEN NEDEN VAZ GEÇTİ?

Bu konuda isteksizlik vardıysa, bana göre asıl sebebi Denizli idari ‘eşrafı’ dediğim ilgili bürokrat, seçilmiş ve amirlerin dayatmaları olmalıydı. İlk sunulan projede korunan taş atölyelere gösterilen tepki ve o tepkinin doğurduğu karşı kamuoyu tepkisi hem mimarı hem de Zorlu’yu zora sokmuş olabilirdi.

Ayrıca 2012’de, şimdi faaliyette olan Sarayköydeki Kızıldere Zorlu jeotermal enerji işletmesi için çalışmalar devam ediyordu. Yaklaşık yarım milyarlık bir yatırımdı bu. Bir yıl sonra, 2013 Eylül ayı sonunda aynı işletmenin açılışını bizzat Başbakan Erdoğan yaptığına göre, o arada verilen sözler, imzalanan protokoller epey işe yaramış olmalı. Dolayısıyla Sandalcık Barajından vazgeçmesi ile müze yatırımından tümüyle aynı dönemde vazgeçmesi sadece rastlantıyla açıklanamaz. İş bitip ruhsatlar, ÇED’ler, ve sair çalışma izinleri alındıktan sonra vaatlerden vazgeçmek daha mı kolay oldu acaba? Bu çok daha inandırıcı geliyor bana.

ZORLU’NUN KENARDAN İZLEME TERCİHİ

Yine aynı günlerde Denizlihaber.com’dan Engin Ünal, Zorlu’ya atölye binaları ile ilgili bir mektup yazıyor, sorduğu sorulara Zorlu’nun cevabi mektubunu kendi sütunlarında yayınlıyordu. Bağlantı adresini verdiğimiz o mektubun satır aralarını dikkatlice okuduğum zaman ne gördüğümü tek cümlede özetleyeyim: “Bu iş mecburen başıma geldi. Bize düşen sözümüzü yerine getirmek. Gerisine burnumu sokmak istemiyorum. Bizden taş atölyeleri için herhangi bir şekilde yetki tasarrufunda bulunmamızı beklemeyin!”

Bu yorumun doğruluğunu teyit edecek olan ise mektuptaki şu sözler olabilir: “Biz Zorlu Grubu olarak, bu çalışmalarda sadece sponsor konumundayız, Zaten bu kadar teknik ve uzmanlık gerektiren bir konuda, bizim daha fazla yetki ve sorumluluk sahibi olmamız da beklenemez” ifadesi! Oysa Bakanlık olaya kendini o derece kaptırmış ki, olmayan müzeye daha o günlerde “Zorlu Müzesi” adını vermiş, bu adlandırma hem İl Kültür Müdürlüğü yazışmalarında, hem de Koruma Kurulu kararlarında yer almıştı. Zorlu bu kadar itibar görüyorken isteseydi yetkili ve etkili olmaz mıydı? Belki taş atölyeler konusunda yeterince olamazdı ama başka konularda? Kanımca isteksiz olmasının yegane değil ama başlıca sebeplerinden bir tanesi, taş atölyeleri müze projesinde değerlendiren mimarın tasarımına yapılan müdahale olmalıydı. Bunun yanında sivil kamuoyu direnişini bu ölçüde bekliyor muydu acaba? Ayrıca vaat edilen müze inşaat maliyeti ile demeçlere yansıyan alan ve maliyet büyüklüğü farkı neydi, o fark ne kadar ürküttü?.. Gibi soruları sormadan geçemiyor insan.

TAŞ ATÖLYELER İLK KEZ HEDEFTE!

Kültür Bakanı ve Zorlu Holding arasında yapılan müze protokolünden sonra ilk iş, proje hazırlığı oldu.

Zorlu grubu adına, kendisi de Denizlili olan Mimar ilk proje taslağını hazırladı. Son olarak 2018’in ilkbahar aylarında telefonla ulaştığımız Mimar Çakanel, “2013 yılında hazırladığımız ilk proje EML taş atölye binalarını koruyarak müze kompleksi içinde değerlendiriyordu” açıklamasını yapmıştı. Bu doğal görünüyor. Çünkü müze için proje hazırlama talimatını veren Zorlu grubunun protokol yaptığı tarihte o binaların üzerindeki koruma kalkanı devam ediyordu. Yıkımı üzerine yapılan tartışmalar henüz gündeme gelmemişti.

Ne olduysa Çakanel’in ilk projesiyle ilgili sunum-gösterimden sonra oldu. Akabinde tartışmalar başladı.

Hazırlanan proje bir sunumla, “Milletvekili Nihat Zeybekçi, Vali Abdülkadir Demir, Vali Yardımcısı İsmail Soyukan, Belediye Başkanı Osman Zolan, Özel İdare Genel Sekreteri Adem Oklu, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü Uygulamalar Daire Başkan Vekili Yakup Harmanda, Aydın Koruma Bölge Kurulu ve Laodikya Kazısı Başkanı Celal Şimşek, Zorlu Holding yetkileri, proje müellifi, müze müdürü, il kültür ve turizm müdürü ve ilgili yetkililer”in hazır bulunduğu toplantıda tanıtıldı.

Gerisini akılcı bir varsayımla hayal edelim: İlk ve tek tepki olasılıkla Zeybekci’den gelmiş olmalı. Projenin taş atölye binalarını içermesi onun için hazmedilir değildi. Konuşması boyunca, salonda istisnasız göz teması kurduğu herkes sözlerini onaylamak için muhtemelen hızla başlarını sallamıştı. Nitekim bu hazımsızlığı sonraki demeçlerinde açıkça devam etti. “Avrupa’nın en büyük ve modern müzesini yapacağız” demeçleriyle yine mesnetsiz bir tahayyülün peşine düşmekteydi. Kent belleğinin az sayıdaki anıtsal yapılarından Endüstri Meslek Lisesi taş atölye binalarından arınmış bir arsa üzerine Louvre gibi, British Muzeum gibi bir müze tasavvur etmekteydi. O ilk toplantı dahil, basın ya da sivil kamuoyunu temsil edenler bu toplantılara hiçbir zaman alınmadı. Haber servisleri Valilik basın bürosu eliyle, resmi ağızlara uygun biçimde yapıldı.

KORUMA KURULUNUN OYNAK KARARSIZLIĞI

Bu toplantılar sonraki projelerde de yapıldı. Ancak hiçbir sivil ve mesleki kurumun görüşü alınmadan yapılan görüşmelerle yetinildi. Basın organlarına kadar düşen talimat açıktı. Taş atölyelerin yıkılması için ne yapılması gerekiyorsa yapılmalı, müze binası Kız Meslek Lisesi arsası gibi dümdüz edilmiş bir arazi üzerine yepyeni betonarme bina olarak inşa edilmeliydi. Nihat Zeybekci bu görüşünü ilgili her demecinde, her açıklamasında, her toplantısında açıkça ve karşıtlarıyla inatlaşarak beyan etmekten hiçbir zaman kaçınmadı.

Gelişmelerin seyri, okları taş atölyelere çevirmişti. Sorunun çözümünü Aydın Kültür Varlıkları Koruma Bölge Kurulunun yetki alanı içinde aramak gerekiyordu. Gerçi garantisi yoktu, alınacak kurul kararı yıkma işini ya kolaylaştıracak ya da zorlaştıracaktı. Ancak genel teamül korumaya dönük bir karar olacağı beklentisiydi. Buna karşın ilginçtir, yıkılmasını isteyenler daha fazla umutluydu. Haksız olmadıkları kısa sürede ortaya çıktı.

VERİLMİŞ KARARIN KARARI

Taş Atölyelerle ilgili niyetin ayyuka çıkması, ilgili meslek örgütlerinin tepkisini çekti. Zaten Kız Meslek Lisesi’nin yıkımı konusunda gereken tepkiyi gösterememiş olmanın mahcubiyetini yaşayan Mimarlar Odası Denizli Şubesi, bu kez işi sıkı tutmaya kararlıydı. Basında yazılıp çizilenler ve kamuoyundaki tepkinin de etkisiyle Koruma Bölge Kuruluna tescil için ilk başvuran onlar oldu. 03.12.2013 tarih ve 2013/197 sayılı yazı ve eklerini, aynı tarihli bir dilekçeyle Kurul Müdürlüğüne verdi. Ama Kurul sanki kararını daha önce vermiş gibiydi. O kadar hızlı hareket etti ve o kadar ayrıntılı bir karar yazdı ki, her şey üç gün içinde (yanlış okumadınız 3) oldu-bitti. Mimarlar Odası dilekçesi 3 Aralık’ta eline geçen Aydın Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu aynı gün kendi uzmanlarından bir rapor istedi. Hemen 2 gün sonra, 5 Aralık’ta Kurul uzmanlarının 05.12.2013 tarih ve 5753 kayıt numaralı raporu müdürlüğe ulaştı ve ertesi günü karar çıktı. Hepsi bu kadar! Görülmemiş bir hız! (Şimdi diyorum ki, bu cevvaliyeti Kurul keşke geçen yaz Zeytin Yaylası suyunu ‘çalan’ Orman Bölge Müdürlüğü tasarrufuna karşı, mahalle muhtarlarının başvurusunda da gösterseydi!)

OLMAYAN MÜZEYE AD BİÇMEK

Yapılan kurul toplantısına başkanlık eden Celal Şimşek’in de arzusuna¹ uygun olarak üç yıl önceki korunmalı kararının aksine, ‘korumaya gerek yok’ kararı alındı. Kurul, 2013 Aralık ayında 06.12.2013-2216 tarih ve sayılı kararla taş atölye yapılarının “kültür varlığı özelliği göstermediği anlaşıldığından tescilinin uygun olmadığına” karar verdi.

Karar yıkım anlamına gelmese de, yıkım yolunu açmaktaydı. Üstelik karara konu olan müzenin adının “Zorlu Müzesi” olacağını zikrederek! Karardaki bu vurguyla Aydın Kültür Varlıkları Koruma Bölge Kurulu, Bakanlık adına işgüzarlıkta ipin ucunu kaçırmış mıydı yoksa Bakanlığın belirlediği “Zorlu Müzesi” adını benimsemiş ve onu kayda mı geçirmişti? Her iki durumda da Koruma Kurulunun bu niyeti, önceden verilmiş bir karara işaret etmekteydi. Atölyeler henüz projesi bile olmayan müze için çoktan yıkma arzusunun nesneleri olmuş, Bu konudaki karar sanki Bakanlık-kurul-mülki amirlik-Zeybekci istişaresi ile alınmıştı.

Ne var ki bu kez durum farklıydı. Kız Meslek Lisesi konusundaki kamuoyu ataleti, yerini enerjik bir direnişe bırakmıştı. Kurul kararı tepkiyle karşılandı. Meslek örgütleri ve sivil inisiyatifler, ‘oldu-bitti’yi kabullenmek yerine direniş gösterdi. Okulun eski mezunları bir araya gelip yıkıma kapı aralayan kararı protesto etti. Basın işin peşini bırakmadı. Mimarlık mesleğinin onurunu korumak isteyenler tepki gösterdi, yazdı, çizdi, konuyu gündemde tuttu. Ulusal ve uluslararası ün yapmış kentli mimarlar yıkım yolunu açan kararın yanlışlığını ortaya koydular. Atölye yapılarının kent belleği için ne kadar değerli olduğu o zaman ortaya çıktı. Sonunda Mimarlar Odası Denizli Şubesi dönem yönetimi ve TMMOB İl Koordinasyon Kurulu girişimiyle Koruma Kurulu kararı 2014 yılında idare mahkemesine taşındı.

ZEYBEKCİ’NİN YIKMA İNADI

Mahkemeye taşınmış olması, dönemin Ekonomi Bakanı Zeybekci’yi çileden çıkardı. 14 Mart 2014 tarihli “Zeybekci’den Müze Çıkışı” başlıklı haberde şöyle diyordu: “Denizli Müzesi’ni Pamukkale’ye veya başka bir yere şehir dışına yaptırmakla ilgili özel operasyonlar düzenliyor. Kaş göz arasında başka bir yerde planlama yapılıyor. Biz inatla, ısrarla Denizli Müzesi’nin şehrin en göbeğinde olmasını istiyoruz. Vilayetin orada olsun istiyoruz. Maalesef bizim bu hayallerimizi anlamayanlar hala başka şeylerin derdinde popülizm yapıyorlar. Tarihle alakası olmayan yapıları, Denizli’nin önüne perde olarak koyuyorlar.”

Zeybekci’nin ‘hayalleri’ neydi? İfade edildiğinde sanki derin bir utopyanın parçasıymış duygusu yaratan hayalin gerçeği, dümdüz bir arazi, üzerine betonarme irisi bir yapı, adı da müzeydi, hepsi bu! Biraz Louvre, biraz British Museum esintisi olur muydu o bile kuşkulu!

Devamında sanki bir hata başka hatayı mazur gösterir türü bir kural varmış gibi mantık yürütüyor ve “aynı şahıslar 800 yıllık Denizli Ulu Camii yıkılırken gıklarını çıkarmadılar. Bundan 20-30 yıl önce değil, 2003 yılında Ulu Camii yıkıldı. O gün kimseden ses çıkmadı. Hala beklerim ben onları 10 yıldan beri ses ederler mi? Hala tek bir cümleleri yok”² diyerek popülizm yapmakla suçladığı biz yazıp konuşanlara, popülizmin gerçek dışı beyanla beslenen en koyu örneğiyle, gündelik ucuz hamasetle saldırıyordu. Açıkça istediği, kendisine de bir yıkma opsiyonu tanınmasıydı.

ZEYBEKCİ HAKLI MIYDI?

Burada soluk alıp şu bilgiyi vermeden geçmeyelim: Denizli Müzesi için 1990’lı yıllarda ayrılmış bir arsa var. Zamanın karar verenleri için oldukça ileri görüşlü olduğunu düşündüğüm bir arsa kararı bu. Pamukkale köyü girişinde, Hierapolis örenyeri güney kapısına köyden ayrılan kavşakta, sağdaki büyük açıklık arazi. Yaklaşık 24.000 m² olan iki parsellik bu arazi Koruma Amaçlı İmar Planına dahil. O nedenle 1/25.000’lik yeni planda sadece kamu kullanımına ayrıldığı görülebiliyor, detay yok. Arazi Kültür ve Turizm Bakanlığı uhdesinde biliyorduk değilmiş, hazine arazisi olarak görünüyor.

Bence o dönem yıkma yanlısı olanların diğerlerini suçlamasına yol açan sebeplerden birisi buydu. Pamukkale güzergahına yapılacak bir müze turizmciler dahil³ herkes tarafından kabul görürdü ama siyasetçi ve idarecilerin yerel siyaset hesapları açısından işilerine yaramazdı. O nedenle ne tartışmalarda gündeme geldi, ne de müze konusunda alternatif olarak düşünüldü. Unutturuldu demek en doğru tespit olabilir.

Haksızlık edilen bir başka kesim kentin düşünen insanlarıydı. Ulu Cami bir belediye başkanı tasarrufuyla yıkılmıştı. “Ses çıkmadı” dediği gazeteciler (Seval Uysal’ın yargılandığı dava) o eski başkan tarafından dava edilmişti. Oysa kendisi belediye başkanlığı yaparken o yıkımın hesabını sormadığı gibi, sorgulayan onca aydına, gazeteciye, meslek erbabına (bu konuda en çok yazanlardan biri de Mimar Süleyman Boz’dur, hem Mimarlar Odası şube başkanlığı döneminde, hem de sonraki dönemlerde epey mahkemelerde ‘sürünmüşlüğü’ vardır) karşı saldırgan davranmaktan imtina etmiyordu.

BAKANLIK RAPORTÖRÜ NE DİYOR?

Zeybekci’nin aba altından sopa gösteren bu çıkışlarına rağmen mahkeme iki yıl sürdü. Mahkemenin ilk safhalarında Aydın Koruma Kurulu ve Kültür Bakanlığı, Kurul üyesi Yrd. Doç. Dr. Saim Cirtil’den aldığı raporu (rapor tarihi 06.05.2014) mahkemeye sundu. Rapor taş atölyelerin tarihi kültürel değeri olmadığını savunuyor, “Batının kopyaları olarak nitelendirebileceğimiz bu çalışmalar… genç Cumhuriyetimizin sadece ihtiyaçları karşılama amacıyla yapılmış estetik, simgesel, teknolojik yenilik kaygısından uzak yapılardandır… Bahsi geçen yapıların tescil için yapılan tespitlerdeki kriterleri sağlayacak veri bulunmadığından tescili uygun olmayacaktır…” görüşündeydi.⁴

BAĞIMSIZ RAPORLAR NE DİYOR?

İdare Mahkemesi ise bağımsız bir rapor için önce Ege ve Dokuz Eylül Üniversiteleri öğretim üyeleri Prof. Dr. Bozkurt Ersoy, Doç. Dr. Mine Tanaç Zeren ve Sanat Tarihi Uzmanı Hasan Uçar’dan teşekkül eden heyetten bilirkişi raporu istedi. Raporda “dava konusu parselde yer alan taşınmazların “kültür varlığı” niteliği taşıdığı kanaatine varılmıştır” açıklamasına yer verilmişti. 16.06.2014 tarihli bu ilk rapor, bizim tahminler üzerine hazırladığımız haberin Denizlihaber.com’da yayınlanmasıyla örtüştü. Karşı taraf haberin doğru çıkmasını gerekçe göstererek raporu kabul etmedi ve yeni bilirkişi istedi.

İkinci bilirkişi heyeti Ankara üniversitelerinden teşkil edildi. Prof. Dr. Halit Çal, Prof. Dr. Aysu Akalın ve Yrd. Doç. Dr. Rüstem Bozer’den oluşan o heyet de öncekinden daha güçlü savlar içeren “20. Yüzyıl mimarlık mirası olarak söz konusu yapının 1- Tarih ve Temsiliyet değeri, 2- Kent Belleği Değeri ve 3- Ender Bulunma ve özgünlük Değeri taşıdığı ve dolayısı ile “kültür, varlığı” niteliği taşıdığı ve Endüstri Meslek Lisesi binalarının korunması gerektiği kanaatine varılmıştır” içeriğinde sarih bir rapor yazdı.

MAHKEME VE KURUL NİHAİ KARARLARI

Bunun üzerine mahkeme davacı tarafın yeniden heyet raporu reddini kabul etmedi ve 18.09.2015 tarihinde “anılan yapıların taşınmaz kültür varlığı olarak tescil edilmesi” gerektiği kararına varıp bunu koruma kuruluna bildirdi.

Aydın Koruma Kurulu, İdare Mahkemesi kararına uygun olarak, 19.02.2016 tarihinde yaptığı toplantıda “Endüstri Meslek Lisesi Atölye Binalarının 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ve Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür Varlıklarının Tespit ve Tescili Hakkmdaki Yönetmelik kapsamında tescilinin uygun olduğuna” karar vermek zorunda kaldı.⁵ Bu karara gerekçe teşkil eden ve “Kullanılabilir bir fonksiyon verilmesi durumunda yapılar sağlıklı bir şekilde ayakta kalmasına sağlayacak bir imkan olarak karşımızda durmaktadır” diyen müze uzmanları raporunun altında bu kez Mimar Özge Çekiç, Sanat Tarihçisi Salih Yıldırım ve Mimar Özge Üçler imzası vardı.

DEVAM EDECEK

Dipnotlar

(¹) “Celal Şimşek’in arzusu” ifadesi öylesine sarf edilmedi. Hoca, o dönemde ve sonrasında muhtelif biçimlerde yaptığım söyleşi, telefon konuşması gibi görüşmelerde taş atölyelerin bulunduğu bölgeye modern bir müze inşası konusundaki arzulu görüşünü detaylı ve açıkça ifade etmişti. İstenirse eğer Denizlihaber.com sayfalarındaki eski görüşme ve röportajlara göz atılabilir. Buna bile gerek yok, Hocanın Başkanı olduğu Aydın Koruma Bölge Kurulunun 6 Aralık 2013 tarih ve 057 sayılı kararı yeterli sayılabilir.

(²) Haber bağlantısı: https://www.denizlihaber.com/denizli/kent-genel/zeybekciden-muze-cikisi/

(³) Nitekim yıllar sonra, 10 Aralık 2018 günü DENTUROD Başkanı Gazi Murat Şen tarafından yapılan basın açıklamasında “DENTUROD olarak önerimiz, Pamukkale-Ankara kavşağında yer alan, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğüne ait arsanın ivedilikle bu minvalde (müze olarak) değerlendirilmesidir. Lokasyon olarak şehre ve Pamukkale, Laodikya antik kentlerine yakınlığı, gerek turistlerin, gerek vatandaşlarımızın gerek öğrencilerimizin, okulların kolaylıkla ulaşmasına imkan sağlayacaktır. Alanın genişliği hem sergileme hem de sanal, dokunulabilir, yaşamın devam ettiği sürdürülebilir müze kavramına uygundur” görüşü ortaya atıldı.

(⁴) Oysa şimdi anlaşılıyor ki raportör Sanat Tarihçisi Saim Cirtil, ya Bakanlığın arzusunu yerine getirmiş, ya da gördüklerini önceden verilmiş bir karara uydurmak için üstünkörü bir değerlendirme raporu hazırlamıştı. Velev ki gitti, gördü, gezdi, ölçtü ve yazdı. O zaman durum hepten sorunlu. Sonradan alınan raporlardaki imzaların akademik titrlerine bakınca insan sorunun ne olduğunu daha iyi anlıyor ve başka türlü düşünemiyor. Bu yazarın kanaati. Kanaatin oluşma sebebi ise mahkeme sürecinde alınan iki ayrı bilirkişi raporu, uzman mimarların görüşleri, 2016 yılında alınan müze uzmanları raporu ve yine PAÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü tarafından verilmiş olan deprem raporunun detayları.

(⁵) Yıkma inadı burada noktalandı mı? Hayır devam etti, hala devam ediyor. Bu konudaki özet bilgilerimizi son yazımızın son notu olarak okuyabilirsiniz.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

haber   -  Bağlantı 1 Şubat 2019, 10:35

Yaşar Tok: Beş günden beri yazdıklarımızdan, yayınladığımız mahkeme kararları, demeçler ve tarihlere dayalı bilgilerden bir şey anlamadıysanız yapacak bir şey yok. Bu algısızlığın çaresini de başka yerlerde arayın, gazeteci buna çare olamaz.

haber   -  Bağlantı 1 Şubat 2019, 10:34

Yaşar Tok: …kamuoyunu bilgilendirdik. Eğer görüp okumadıysanız, vaktinizi daha ‘değerli’ saydığınız şeylere harcadığınız için olabilir mi?

haber   -  Bağlantı 1 Şubat 2019, 10:33

Yaşar Tok: Yorumcu Muzaffer Bey, gazetecinin işi çamlık tepesini düzeltmek değil, gerçekleriyle gündeme getirmektir. Düzeltilmesini istiyorsanız önce kendiniz adım atmalısınız. O konuda buradan defalarca yazdık, yetkililere seslendik…

muzaffer   -  Bağlantı 1 Şubat 2019, 09:34

Başlıkta da yazdığın gibi olmayan müzenin ne tartışması hala bu mahalle dedikodusu gibi o bunu demiş, şu kanıya vardık, yok kaç sene önceki mektuptan şunu çıkardık. Vaktimi boşa harcadım okurken sayın yazar. Ne olacak çamlık tepesinin hali onu söyle

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı