REKLAMI GEÇ

FAŞİZME DOĞRU OMUZ OMUZA

19 Temmuz 2013 Cuma

Medya ahlakının sürekli delinen bir anayasası vardır.
Gerçekte pek çok kez kağıda dökülmüş ama hiç zaman son maddesi yazılmamış bir anayasadır bu.
Mesleğin niteliği gereği, sosyal yaşamın her an ortaya çıkardığı herhangi bir olgu, bu türden yazılı ‘ahlak’ metinlerini altüst etmeye adaydır.
Son Gezi Direnişi süreci de, medya anayasasında yer alan ve almayan pek çok maddeyi geçersiz kılıverdi. Kimisi bu maddelere uymadı ve kendi ‘ahlakını’ kurdu, kimisi geleneksel iktidar baskısına dayanamayıp ahlaksızlığa boyun eğdi, kimisi de ideolojik bağlamına yerleştirmeye çalışarak kendi meşrebince bir ‘dürüstlük’ örneği sergiledi. Çok az medya ve mensubu geziyi dıştan bir göz merceği ile süzmeye çalıştı.
Denilebilir ki, sırf bu yüzden insanlar ‘aşağı mahallede’ olup bitenleri BBC, CNN gibi uluslararası yayın yapan kanallardan izlemeye çalıştı.
Bu olaydaki trajik boyutu geçelim, üzerine çok şey yazılıp çizilecek daha. Yani henüz yolun başındayız.
Biz nasıl baktık onu özetleyelim.

MEDYADA ‘TARAFLI’ BAKINCA
Gezi direnişi, umutsuz ve nihayetsiz gibi görünen bekleyişin finali oldu diyebiliriz. Gemi azıya almış, toplumsal yaşamı darmadağın edip toparlamak bir yana “henüz yolun başındayız” edasıyla hükmeden bir siyasal iktidara karşı toplumsal reflekslerin bir anda ve kendiliğinden ortaya çıkışına tanık olduk.
İşte o gün, yukarıda sıraladığımız ‘ahlaksız’ basın mensubu bakış açısı bizi de aynı düşünce kervanına ekleyiverdi. Taraf olduk, taraflı baktık ve her şeyi, kendimizi bir tarafta hissederek yorumlayıp çıkarımlar yaptık. Gidip direnişe destek verdik, elimizde pazar torbalarıyla yiyecekler taşıdık, hakkında yazdık, konuştuk, söyleşip tüm bunları yayınladık.
Velhasıl biz, ilk maddede belirttiğimiz kendi ‘ahlakını” kuranlardan olduk. Ahlaksızlığın’ orta yerine düştüğünüzde ne yaparsanız biz de onu yaptık ve ülke halkına reva görülen hoyratlığın karşısında olduk.

Oysa her şey o kadar naif, bir o kadar kusursuz saflıktaydı. Yıllardır üst kimlik tartışmalarının yarattığı eziyet, özellikle gençlik başta olmak üzere toplumun çeşitli kesimlerinde kimliksizleşmeye doğru önlenemez bir arzu uyandırdı. Bir ülkenin karmaşık ilişkiler ve yasalar düzeneği içinde olmaktansa, yeryüzünün sadece özgürlük solunabilecek bir toprağında yaşama hayalleri güçlü biçimde yaygınlaştı.

DİRENİŞ: “MASUM ANARŞİZM”
Adına tarihsel karşılaştırma yaparak ‘Masum Anarşizm’ diyebileceğimiz bu eğilimlere en çok mevcut iktidarın söylem ve icraatları yol açtı. Yanı sıra ‘Yeni Dünya Düzeni’ kültürünün onlarca yıldan bu yana sürdürdüğü tek düze saldırılar, sürekli ekonomik kaosla aynı minvalde süren içi boşaltılmış demokrasi söylemleri ve yönetenlerin her adımda çanak tutan iktidar üslubu her şeye tuz biber ekti.

“Walt Street’i İşgal Et” eylemi, dünya gençliğinin son 10 yılda gördüğü en bariz ve net çizgilere sahip başkaldırıydı. Aylarca Amerikan toplumunun daha önce pek tanık olmadığı tipte bir ortaklaşmacı direniş örneği sergilediler. Örgütsüz-öndersiz bir eylem olarak başladı, öyle devam etti. Siyasallığın icat edilmiş tüm mekanizmalarından bağımsız olarak, kendi risklerini üstlendiler ve bireysel kimliklerini direniş üslubuna göre yeniden keşfettiler.

İKİYÜZLÜ ‘DEMOKRASİ’
Sonraki yaşanan pek çok örnekte görüleceği üzere, bu tür başkaldırı biçimleri önce toplumsal gerçekliklerin üzerine örtülmüş ‘demokrasi’ bulaşığı örtüyü çekip aldı. Ardından küresel kapitalizmin dünya ölçeğinde dayatmalarının niteliğini açığa çıkardı. Bakmayın siz direniş günlerindeki ABD ve AB politikacılarının arka arkaya verdikleri beyanatlara. İki yıl önce Walt Street direnişçilerini polis müdahalesiyle dağıtan aynı ABD idi. Avrupa’nın çeşitli kentlerinde gelişen kitlesel eylemlere gazlı, tazyikli müdahale eden de yine aynı AB yöneticileri. Aradaki fark ne? Bunların “taşralaştırılmış Avrupa”yı ya da “eşitsizlikler ülkesi ABD”yi hala gözlerden ve gönüllerden sakınmaya çalışan politikacılar ordusu tarafından kotarıldığını nasıl göz ardı edebiliriz ki?

“Günler ölüm haberleriyle geçti.” İki aya yaklaşan Türkiye toplumsal direnişler yazının bu günkü bilançosu hepimizin malumu. Yitirilen ya da sakat bırakılan onca insanın hesabını vermesi gereken tek merci, hala kendi sorumluluğunun yol açtığı sonuçlara bakmaktan kaçıyor. Üstelik saldırganlığından bir adım geri atmadan yapıyor bunu. Gezi direnişine katılanları tek tek avlıyor. Ölenlerin ve hayatı ‘kayan’ların, geleceği kararanların üstüne üstüne gidiyor. Polisin katlettiği ölülerin arkasından teneke çalıyor. Kanıtların yok edilmesine göz yumuyor, onları kahraman ilan ediyor, kendini sütten çıkmış ak kaşık görmekte ısrar ediyor.

FAŞİZME DOĞRU OMUZ OMUZA!
Faşizm uzak bir insanlık ülküsü değildir. Aksine İngeborg Bachmann’ın deyişiyle “Faşizm insanın içinde başlar… Savaş ve Barış yoktur, hep savaşlar vardır.”
Bu gün Türkiye’yi yönetenlerin içlerinde yaşattıkları faşizmin, bir yönetme biçimine doğru evriminin tanığı olmaktayız. Barış için yola çıkıp gündelik talepleri için sokağa dökülen halkın o faşist zihniyete kurban edilip biçildiğini görmekteyiz. Bozulan istikrarın tüm yükünün-suçunun topluma ödetildiğini yaşamaktayız.

Yani bu güzel ülkede yıllardır devlete yakıştırdığımız o kavramın aslında henüz vücuda gelmeye ve ‘kendi devriminin peşinde koşan’ şimdiki siyasal iktidarda somutlanmaya başladığını görmekteyiz.
Bölgesel imparatorluk heveslerinin şişirilmiş egolarla, şişirilmiş heveslerden öte bir şey olmadığını anlayan iktidarın bundan böyle halkla olan hesaplaşmasını daha Vandal biçimlerde sürdüreceğinden kuşkunuz olmasın. Çaresizliğin tezahürü de diyebiliriz buna. Çok fazla can yanacak. Yeni ölümlerle, toplu tutuklamalarla ve kışkırtmalarla hem içte hem dışta “sadece savaş” yaşanacak.
İşte o gün, direnmenin bu biçimi de yetmeyecek.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

Mert   -  Bağlantı 20 Temmuz 2013, 03:51

Helal olsun mükemmel yazmissiniz, ne demisler dogruyu dokuz köyden kovarlarmis.
Ülkede Dindar Fasizmler aldi basina gidiyor Halk halen kör miskin aciz bana ne zihniyetinde egolasmis bir türk Milleti, yarin seninde kuyruguna basarlar. Hele bir seninde canini yaksinlar o zaman konusuruz siz susun susun bakalim nereye kadar susacaksiniz.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı