
GÖK KUBBENİN ALTI
15 Eylül 2015 Salı
Oturduğu yerden esip gürlemiş yine: “Gök kubbeyi başlarına yıkarız.”
Bu benim repliğimdi oysa.
“Gök kubbenin altı” deyimini sanırım ilk olarak Ahmet Hamdi Tanpınar’dan duydum.
Sözün şiirselliği, tınısındaki müzik ve söylenişindeki edebi makam beni fethetmişti. Hangi yapıtında okudum, neye ilişkin yazılmıştı unuttum. “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” veya “Beş Şehir” olabilir. O ilk karşılaşmanın üzerinden sanki yüzyıllar geçmiş gibi.
Oysa şimdi en çirkin haliyle sözcüğün adeta canına okunuyor.
Retorik yoksulu politikacılar gündelik kavgada kullandıklarında, ağızlarında adeta bir küfür gibi duruyor.
Ne güzeldi gök kubbe imgesinin çağrışımları. Şimdi hepsi darmadağın oldu. Aha da bir daha kullanmam bu deyimi.
Velev ki onlar bir tükürük gibi kullanmaktan vazgeçerler, belki o zaman…
***
“Gök kubbeyi başlarına yıkarız” dediği PKK.
Artık küfretmek,
Sabah akşam taadat verir gibi asmalı-kesmeli demeçler patlatmak moda oldu ya,
bunun kendilerine oy-moy getirdiğini sanıyorlar ya;
Gün o dur, artık sövmeyi bir ibadete dönüştürdüler.
Eskiden olsa bir tür kodlamayla sövülürdü.
Malum o günlerde müttefik saylıyordu hükümet saflarında.
Nasıl mı? İşte size meşhur Oslo protokolünden kısa bir alıntı:
“Üzerinde mutabakata varılan hususlar.
1. Taraflar, süregelen Oslo ve İmralı süreci bağlamında, Kürt sorununun çözümü konusundaki kararlılıklarını koruduklarını bir kez daha belirttiler.
(…..)
5. Türk tarafı, seçimlerden sonra en kısa zamanda örgütü temsilen iki kişinin Sayın Öcalan’ı ziyaret etmesi, yukarıda adı geçen konsey ve komisyonlar kurulduktan sonra, birer alt komisyonlarının da Sayın Öcalan’la ilişkilendirilmesini taahhüt eder.
(…..)
Üç paragraflık giriş ve 9 maddeden oluşan iş bu mutabakat metni, taraflar arasında arabuluculuk yapan HD(Hakim Devlet) temsilcileri tarafından, taraflar adına imza altına alınmış ve aslı HD merkezinde arşive alınmıştır.”
Hala “gök kubbenin altı” deyimini kullanmakta ısrarcı mısınız?
Ben olsam aynaya dönüp bir bakar, bir daha bakardım nerem uzamış diye.
***
Ha! Bu mutabakata karşı değilim.
Öyle vatan millet filan satılmamış.
Belki de Erdoğan’ın son yıllarda yapmaya yeltendiği tek iyi şeydi. Göstermelik bile olsa, barış için sergilediği tek iyi niyet…
2012 Eylülünde, bu metinden hemen sonra yayınlanmış Cengiz Çandar’ın Radikal’deki köşe yazısından kısacık alıntı, şimdi bulunduğumuz noktayı nasıl da özetlemiş bakın.
“Geldiğimiz nokta, ülkenin yürek burkan, her gün her köşesinde onlarca cenazenin toprağa verildiği ortamı ortada. İktidar, kontrolü kaçırmış görüntüde ve basmakalıp, inandırıcı olmayan açıklamalarla durumu idare ediyor. PKK’nın ise seçtiği yoldan amaçlarına ulaşması imkânsıza yakın. Silahlı gücünün onda birini bir-iki ay içinde telef etti. Yerleri doldurulsa da bu emme basma tulumba değil ki, böyle sapır sapır insan kurban ederek, nereye varabilir?
Bugün geldiğimiz noktada, yukarıda değil her bir cümle, her bir sözcük, bir buçuk yıl öncesinden yani ‘mutabakat tarihi’nden çok daha geçerli hale gelmiştir.”
***
Başka söze gerek var mı?
Bence yok.
Hele gök kubbeyi yeryüzüne indirmeye hiç yok!
Nasılsa yarın gelecek, yine aynı şeyler yaşanacak.
O zaman da konjonktürle mi açıklayacaksınız her şeyi?
Cevap vermeseniz de olur!