REKLAMI GEÇ

“HAİNLER MEZARLIĞI” ADALET Mİ İNTİKAM MI?

29 Temmuz 2016 Cuma

Üç yıldan beri devam eden gergin iç politika stratejisinin vardığı son aşama 15 Temmuz oldu.

O akşam saatlerinde yaşanan girişimin adına darbe demek ne derece doğru bilmem ama ‘darbeleme’ deyimi daha çok yakışıyor. Geldiler, ellerinde tank, top, tüfek, uçak ne varsa verebilecekleri zararı verdiler. Bombaladılar, insanları öldürdüler, ülkeyi birkaç saatliğine de olsa kilitlediler.

Ben darbe diye yola çıkanların bu işten ‘ekmek çıkacağına’ inandıklarını sanmıyorum. Çünkü daha ilk saatlerde eli ayağına dolaşan darbeci mi olur? Olsa olsa ‘verdiğimiz zarar yanımıza kardır’ diye yola çıkan bir toplu güruhun işidir. Bu girişimin failleri, dünya başarısız darbeler literatürüne çok özgün bir örnek olarak girerlerse şaşırmam doğrusu.

KANLI İKLİM

Peki gerçek nedir? Bilemiyoruz, biraz daha zamana ihtiyaç var. Şimdiki emareler oldukça karmaşık. Her tür yorum için malzeme bol. Bir yandan zorunlu ama ümitsiz bir kalkışma olduğu yorumu var. Zorunlu olarak erkene alınmış olduğu, o nedenle başarı şansını daha baştan zora soktuğu gibi!

Başka bir yorum, bu olayın uzun erimli bir projenin başlangıç noktası olduğu! Bir tür eşik diyelim. Özellikle Gezi sonrası ortaya çıkan ve 17-25 Aralık’ta boyut değiştiren gerilimli sürecin, 7 Haziran 2015 genel seçimlerinde ulaştığı farklı düzey.Bu düzeye Suruç’ta başlayan karşı hamle ve sonrasındaki kitlesel intikam-katliamlar yılı. Türkiye hiç böyle bir ‘kanlı iklimsel çevrimden’ geçmemişti!

Sözün kısasına gelelim. İnanılması çok güç bir ‘darbe girişimini’ canlı olarak seyrettik. Aceminin acemisi, her şeyi eline yüzüne bulaştıran, ne istediğini bilmeyen, hedefini şaşıran böyle bir darbe girişimi eğer bir mizansen olarak düşünülmediyse, tuhaflığı başka biçimde açıklamak, adını da başka biçimde koymak gerekiyor.

ADALET Mİ İNTİKAM MI?

Son açığa almalar, gözaltı kararları ve tutuklamalar gösteriyor ki, hiçbir şey geçen üç yılın olgularından bağımsız değil.
Hem ulusal, hem yerel düzeyde gelen haberler, hiçbir tutuklama ve gözaltının, göreve son verme kararının rastlantı olmadığını gösteriyor. Bazıları geçmişten gelen bir husumetin ürünü sanki. Bazıları da bekle gör politikasıyla nesebi açık eski ortaklardan güçlü olanın, devlet alanı paylaşım mücadelesinde diğerini alt etme uğraşı. Bu arada ‘kurunun yanındaki yaş’ çoğunlukla emekçi muhalifler, demokratlar, solcular vs. oluyor. Özellikle solcular olmazsa olmazıdır böyle zamanların!

İşte buna adaletin tecellisi demek zor. Hatta imkansız. Havuz basını başta olmak üzere tüm medya adeta sorumsuzluklardan mükellef, iktidarın koltukaltı özgürlüğüne sığınmış gibi. Gözaltında, tutuklanan ya da soruşturma geçiren, açığa alınan, görevi sonlandırılan kim varsa sorgusuz sualsiz suçlu damgası yiyor. Denge yok. Hukuki hakların en temel kuralı olan ‘suçluluğu ispat edilene kadar…’ prensibi rafa kalkmış durumda. Kimsenin umurunda değil. Sadece parmak ucuyla göstermek yetiyor.

Böyle bir atmosfere kim adalet arayışı adını koyabilir? Koysalar da kim inanır? Kısa yoldan intikam demek daha doğru gelmiyor mu? Neyin intikamı demeyin. Hangi birini sayalım?

DENİZLİ’DEN BİR ÖRNEK

Parmak ucuyla gösterme meselesinin tipik bir örneğini burada, Denizli’de yaşadık geçtiğimiz günlerde.
19 Temmuz akşamı, Deikliçınar meydanındaki kalabalıktan gaza gelen Merkez ilçe Belediye Başkanı, yerel bir TV kanalı adına uzatılan mikrofona kimi işaret ediyor bilinmez ama konuşuyor. “Yanlış yapan kim varsa askerdir, polistir, işadamıdır. Altını çiziyorum, özellikle bunu (işadamını) bilerek söylüyorum. Önde olan birileri var. Bunların da hesabı sorulacak. Bunlara da biz aracı olacağız… elimizde belgeler var… O kişiyi, ne demek istediğimi herkes çok iyi anlıyor. Burada şunu söyleyeceğim, maalesef darbe girişiminin olduğu akşam Büyükşehir Belediye Başkanı’nın odasında görüyorum ben bu kişiyi.” Alın size OHAL kararnamesiyle yargısız infaz için mükemmel bir suçlu profili. Yargıç, savcı, soruşturmacı, hepsi Başkan’ın şahsından mütevellit bir mahkeme, kendi saptadığı suçluyu önüne almış yargılıyor sanki.

Bu röportajı takip eden günlerde Denizli CHP İl Başkanı demecin üstüne gidiyor. Yerel ve ulusal basına uzanıyor iş. O gün akşam saatlerinde Denizli Ticaret Odası basılıyor ve 30 işadamı, Oda Başkanı Necdet Özer’le birlikte gözaltına alınıyorlar.

Merkez ilçe Belediye Başkanının işaret ettiği kişi 31 işadamı içinde var mı yok mu bilemeyiz elbette. Bilmeyi çok istemeyiz de. Lazım değil. Ama aslolan evrensel hukuk kuralıdır, onu bilir söyleriz. “Suçluluğu ispat edilene kadar…”

“HAİNLER MEZARLIĞI”

Bu intikam meselesi oldukça dikkat çeken biçimde her şeye hakim olmaya başladı. Darbeyi takip eden günlerde İstanbul Belediye Başkanı Topbaş’tan mı geldi hatırlamıyorum, “hainler mezarlığı” türünden garip bir öneri vardı, şimdilerde uygulamaya geçmiş galiba.

Böyle bir mezarlık oluşturma fikri size şimdi çok hoş görünebilir. Gönül okşayıcı gelebilir. Milli hislerinizde adrenalin etkisi yaratabilir. Ama inanın çok sürmez pişman olursunuz. Çünkü bu ülkede eğer 90 küsur yıllık Cumhuriyet boyunca her hain ilan edilene bir mezar ayrılmış olsaydı, ‘mübarek’ ölülerinizi defnedecek bir karış toprak parçası bulamazdınız.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı