REKLAMI GEÇ

“İNSAN TÜRÜ İÇİN ÖLÜM ÇANI”

14 Haziran 2016 Salı

Noam Chomsky’nin, The Guardian’da ABD Başkanlık seçimlerini değerlendiren bir makalesi yayınlandı. Makalesinde seçime katılan adayları Latin Amerika halklarının güvenliği üzerinden tartışan Chomsky, Margareth Teacher ve Ronald Reagan’ın temsil ettiği dünya sistemi kurgusunun ideolojik uzantısı olarak gördüğü Donald Trump hakkında “neredeyse insan türü için ölüm çanı” nitelemesi yapıyor.

Chomsky’nin bu değerlendirmeyi yapmak için başkalarından daha fazla hakka sahip olduğu kuşku götürmez. Dünya halkları özgürlüğünün yılmaz savunucusu, Massachusetts Teknoloji Enstitüsü(Massachusetts Institute of Technology-MIT)’nün efsanevi hocası Chomsky’nin yerine Alev Alatlı’ya söz düşecek değil ya!

***

“İnsan türü için ölüm çanı” nitelemesinin sebepleri belirgin biçimde ortada. Sadece Teacher ve Reagan’ın yanına neden Bush’u eklemediğini soruyorsunuz ilkin. Ama az sonra farkına varıyorsunuz ki, Bush bu nitelemeyi hak edecek seviyede biri değildi. Onu diğer ikilinin yanına eklemek, gereğinden fazla önem atfetmek, değerinden fazla zeka yüklemek olurdu.

Peki, Amerikan halkı Bush’u iki dönem başkan seçerek bu aptallığa ortak mı oldu? Neden olmasın? Bunun birçok modeli hala dünyanın farklı coğrafyalarında en sefil örnekleriyle yaşanmıyor mu? Dönüp bakmak yeterli!

***

Türkiye’nin faşizme doğru evrimsel bir geçiş yaşayan diktatörlük altında olduğu neredeyse herkes tarafından ortak kabul görmekte. İktidar partisi temsilcileri dışında kalan siyasal alanın tüm aktörleri bu konuda hemfikir. Hatta düne kadar iktidar ilişkilerinde aslan payına ortak olanların kanaati de giderek bu tespite hak vermeye eğilimli. Bu durum, sadece iç politikanın kulvarında gezinenleri değil, özellikle Avrupa ve ABD politika merkezlerini son dönemde oldukça meşgul eden bir sonuç. Sonuç diyorum, çünkü hiçbir diplomatik, hukuki ve politik argüman ya da tutum, artık bir yıl öncesinde olduğu gibi hoşgörü içermiyor.

Muhammed Ali’nin cenazesinde Erdoğan’a uygun görülen muamelenin başka bir açıklaması yok. Sanki her şey daha net ve keskin bir hal almış durumda. Parlamenter değişime duyulan inanç ve güven temelinde bir beklenti taşınmıyor. Yaşanacak bir değişimin sarsıcı bir yönteme, hadi daha açık söyleyelim, ‘bir iç savaşa’ dönüşme ihtimali önceki kadar uzak bir olasılık olarak görünmüyor.

***

Hal böyleyken Türkiye toplumu tüm enerjisini karşılıklı güçlerin sığınak ve yığınak kaygısına harcıyor. Tahkimatlar gözden geçiriliyor, var olan kısıtlı kaynaklar yeni mevzilerin tahkimatına ayrılıyor. ‘Kürt Sorunu’ olarak sunulan şey aslında toptan bir etnik soruna dönüşmüş durumda. Daha ötesi toplumsal yapı dinsel bir siyasanın çarkları arasında öğütülüp durmakta. Güneydoğu’da, Suruç katliamından sonra prova edilmekte olan ve yavaşça bir iç savaşa geçiş pozisyonuna dönüşen çatışmaların daha farklı bir açıklamasını yapmak oldukça zor.

***

7 Haziran 2015 seçim sonuçlarıyla başlayan bu yeni sürecin mimarına karşı neredeyse topyekun bir muhalefet bloku var! Erdoğan karşı-devrimi kendi evlatlarını yedikçe, etkisiz kalıp kimliksizleşen eskiler bu muhalefet kervanına bir bir dahil olmakta. Önümüzdeki dönem iktidarın olumsuzlama-yadsıma-tasfiye mekanizmasının daha keskin ve güçlü kopuşlara yol açacağı, bununla birlikte söz konusu kervana yeni katılımların olacağını söylemek müneccimlik sayılmamalı.

***

Ama!

Varolan muhalefetin karakteri bir ortak amaç bloğu değil, çıkarların çakıştığı ve bir birini beslediği anların ortaklığı hala. Hala kendi meşrebini niteleyecek talep ve sunum yapmaktan aciz. Çenesi düşük belagat sahipleri hala revaçta. En iyi sallayan, en iyi küfür eden, en fazla bağıran ve en çok aferin alanlar baş tacı ediliyor. “Sağduyu”, “doğru olanı belirleme”, “stratejik hedefler oluşturma”, “gündelik çatışma ya da sorunlara akılcı çözüm” gibi evrensel kıstasları hatırlayan yok gibi. Bilgi dediğimiz şey, bilgisiz ve tartışmalı bir ‘Devlet Başkanı heveslisi’nin cehaletine her gün birkaç kez kurban ediliyor. Ana muhalefet partisinin ve ikinci büyük muhalefet partisinin liderleri topun ağzında. Kimisine hapishane yolu açılmış, kimisi gün ortasında infaz edilmek istenmekte. Bu duruma karşılık ne kolunu kaldıran var, ne sesini çıkaran! Çıkan tek ses, AKP iktidarı yandaşlarının saldırganlara alkış şakşakları.

***

İşte böyle bir ahval ve şerait içindeyken, Noam Chomsky’nin,  The Guardian’da ABD Başkanlık seçimlerini değerlendiren makalesi daha da önem kazanıyor. Sadece kendi halkının değil, tüm bir kıta halklarının ve sonrasında en fazla Ortadoğu halklarının kaderine kaygılanan; Margareth Teacher ve Ronald Reagan’ın temsil ettiği dünya sistemi kurgusunun ideolojik uzantısı olarak gördüğü Donald Trump hakkında “neredeyse insan türü için ölüm çanı” nitelemesi yapan Chomsky’e hak vermemek mümkün mü?

Başta belirttiğimiz gibi Chomsky’nin bu değerlendirmeyi yapmak için başkalarından daha fazla hakka sahip olduğu kuşku götürmez. Dünya halkları özgürlüğünün yılmaz savunucusu, Massachusetts Teknoloji Enstitüsü(Massachusetts Institute of Technology-MIT)’nün efsanevi hocası Chomsky’nin yerine Alev Alatlı’ya söz düşecek değil ya!

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı