
KARŞILAŞTIRMALI GÜNCEL FAŞİZM
1 Kasım 2016 Salı
Alman Sosyolog Max Horkheimer, Totalitarizm konusunda süren tartışmalarla ilgili olarak, Faşizm ve Kapitalizm adlı eserinin girişinde “Kapitalizmden söz etmek istemeyenler Faşizm konusunda da ağızlarını açmasınlar” der.
Hukuk ve siyaset felsefesinin efsanelerinden Nicos Poulantzas ise Faşizm ve Diktatörlük adlı yapıtının hemen ilk bölümünde “Bu tamamen yanlıştır: Asıl Emperyalizmden söz etmek istemeyen birinin Faşizm konusunda ağzını açmaması gerekir” itirazında bulunur.
Bana kalırsa her iki tespitin de doğru olduğu söylenebilir.
Eksik bıraktıkları ne derseniz, klasik Faşizm teorilerini hem Leon Troçki’den, hem de 1933 Leipzig mahkemelerinin kahramanı Georgi Dimitrov’dan kalma konjonktür tezleriyle açıklamaya çalışmalarıdır.
Beraberinde günümüz devlet biçimlerine din ve inanç sistemlerinin nasıl eklemlendiği ya da bu ilişkinin nasıl yeniden hortladığını açıklamaya ilgisiz kalışları diyebiliriz.
***
Devletin ideolojik aygıtları (İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları-İDİA) meselesini daha çok sınıf ilişkilerine indirgeyen ve ekonomist görüşler çerçevesini aşmayan bu tartışmanın neyse ki üzerinden hayli zaman geçti.
1960’ların başında Perry Anderson gibi fikri açık entelektüellerin başını çektiği New Left Review kadrolarınca başlatılan kavramlar üzerindeki yaratıcı tartışmaların ardından pek çok yazar, son elli yılda Faşizm ve devlet ilişkilerini irdeleyen çeşitli yazı ve yapıtlar yayımladılar.
Gramschi’nin Hapishane Defterleri’nin yayınlanışından sonra, her Marksist yazarın rüyasına giren “Sivil Toplum”, “Marksizm’de Devlet kavramının çözümlenmesi” gibi o dönemin efektif alanlarının ‘el değmemiş’, ‘bakir’ noktalarını bulup çıkardılar.
Luis Althusser’in İDİA kavramına terkedilmiş alanı yeniden parselleyip bambaşka önerme ve kuramsal yaklaşımlarla tartışmaya ortak oldular.
***
“Faşizm”, “Diktatörlük”, “Monarşi”, “Totalitarizm” gibi siyasal sosyolojinin genel kavramlarının Türkiye gündelik yaşamında iyiden iyiye yerleştiği bir çevrimden geçiyoruz.
O nedenle adını zikrettiğimiz Faşizm kuramcılarının kendi dönemlerinde eksiğini duymadıkları şey, bizim için yakıcı hale gelmiş durumda.
Bu şu demek oluyor: Troçki ve Dimitrov tezlerinden devşirilip güncellenmiş genel faşizm teorilerinin ötesinde bir faşizm dönemi yaşamaktayız.
Sonraki kuşaktan Max Horkheimer ve Nicos Poulantzas’ın Althusser tartışması eksenini de çoktan aşmış bir pratikten söz ediyoruz!
Onların “Sermaye, emperyalist zincir, yayılmacılık, kapitalizm, çürüme, toprak sahipliği, egemen sınıf…” gibi birbirini nedenleyen kavramlar yumağı dışında: Daha kapsayıcı, günümüz rejim modellerini inceleyerek yorumlayan, her şeyi kavramlar çerçevesine sıkıştırmak yerine onları sekülerizm, din ve inanç meselesiyle ilişkilendiren perspektifler. Belirlenmiş önsel kalıpların dışında, daha tipolojik faşizm modellerini gözlemeyi ihmal etmeyen çalışmalar. Daha çok günümüz siyasal tartışmalarının ve gerçekliğinin ihtiyacına yanıt olmaya aday veya muktedir metinler!
***
Biz bu gün, “günümüz siyasal tartışmalarının ve gerçekliğinin ihtiyacına yanıt olmaya aday veya muktedir” bir metninden yapacağımız alıntıyla, güncel faşizm tartışmalarının politik yorumlarına küçük bir örnek verelim.
Alıntılayacağımız bölüm, Karşılaştırmalı Faşizm Çalışmaları başlıklı derleme bir yapıttan. Önce kitabın künyesine yer verelim. Constantin Iordachi’nin derlediği bu hacimli yapıtı İsmail Ilgar Türkçeleştirmiş. İletişim Yayınları’nın “Faşizm İncelemeleri” genel kategorisinde yer alan yapıt, 2010 yılında derlenmiş, Türkçe’de ise 2015 yılında yayımlanmış.
Derleme muhtelif metinlerden oluşuyor. Alıntılayacağımız metnin yazarı Emilio Gentile. Yazar metnin ilk satırlarına, “son 20 yıllık dönem, asıl odak noktası 20. yüzyıldaki totaliter hareketler ve rejimler olacak şekilde, modern dönemde din ile siyaset arasındaki son derece karmaşık ve çok yönlü ilişkiye yönelik akademik ilginin yeniden canlanışına şahit olmuştur” diye başlıyor.
Bizim saptamamızın muhtevası tam da bu değil miydi?
Sonra siyaset biliminin kurucu babalarından saydığı Gaetano Mosca’nın “19. Yüzyılın sonunda, siyasetin kutsallaştırılmasını bir şarlatanlık olarak gören klasik yorumu” olarak değerlendirdiği görüşlerine yer verir.
“Aslında Mosca’ya göre siyasal hareketlerdeki inançlar, sembolizm ve ayinler kitleleri aldatmak için tasarlanmış Cizvitliğin seküler biçiminden başka bir şey değildi” diyerek düşünürün saptamasına katıldığını belirtir:
Mosca’ya göre “Eğer yakından bakarsak, kalabalıkları baştan çıkarmak için kullanılan araçlar, her zaman ve her yerde, çoğunlukla birbirlerini andırmaktadırlar ve andırmaya da devam edeceklerdir; çünkü bunlar insanların zaaflarını etkili bir şekilde istismar edebilmektedirler. Bütün dinlerin, doğaüstünü tanımayanların bile, vaaz vermek, nutuk çekmek ya da konuşma yapmakta kullandıkları kendi hitabet tarzları vardır. Bunların hepsi insanın muhayyilesini ele geçirmek amacıyla görsel debdebe ya da ayinler kullanırlar…
Hem dinler hem de siyasal partiler, onlar için rütbeler, makamlar ve unvanlar yaratarak değersiz insanlardan da bir o kadar istifade ederler. Safdil, naif ve kendilerini feda etmeye istekliler ya da şehit namını alabilecek kadar nam salmış kişileri sömürerek tapınımı canlı tutarlar ve bir şehit yarattıktan sonra bunu yine, inancı desteklemek için kullanırlar… Kişisel vasıfları tartışmaya açık olmayan üstün insanlar ya da efsanevi kahramanlar yaratma konusunda hem dinsel mezhepler hem de siyasal partiler çok beceriklidirler. Bu, cemaatin prestijini korumaya yarar ve mensubu olan kurnaz bireyler için zenginlik ve güç üretir… Genellikle Cizvitlik olarak bilinen bu karmaşık ikiyüzlülük, sahtelik ve kurnazlık bileşimi, Loyola’nın (Cizvitliğin kurucusu olan aziz – ç.n.) müritlerine has değildir… İyi kötü içten bir coşku taşıyan ve insanları belirli bir hedefe yönlendirmeye çalışan bütün dinler ve partiler, Cizvitlerinkine benzeyen ya da çok daha kötü yöntemler kullanmışlardır.”
Yazarın tasvirine halel gelmesin. Üzerine tek sözcük söylemeyelim.
Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir
Yorumlar
Müthiş bir yazı, çok bilgilendirici olmuş
Dimitrov,”Faşizm; emperyalizmin en saldırgan,en kan emici kesimlerinin uyguladığı sistemdir” der. Kanımca günümüzde buna ek olarak “O kan emici olan yanına , Emperyalizmin,kuralsız ve mafyalaşmış halidir” denilebilir.