REKLAMI GEÇ

NEDEN YAZMALIYIZ?

13 Eylül 2016 Salı

Yerel gazetelerde köşe yazarlığı yapan kaç kişi var diye merak edip sayan var mıdır acaba?
Ama böyle bir çetele tutmak mümkün olmasa gerek. Ummadığınız, akşam karşılaşıp kahve içtiğiniz birini birkaç gün sonra yerel bir gazetenin köşesine kıvrılmış buluvermek işten değil. Yıllardır tanıyıp hakkında orta ölçekli bir yargıda bulunduğunuz biri de olabilir bu.

Çok mu önemli? Daha farklı koşullarda önemli sayılmalıydı. Ama içinden geçtiğimiz dönem koşulları için hiç mi hiç önemi yok. ‘Bırakınız yazsınlar, bırakınız çizsinler!’
***
Sorun burada yazan çizen sayısının artmış olmasında değil. Sorun yazmanın ahlakında. Kaç kişinin yazı yazma etiği üzerine beyin cimnastiği yaptığı başka bir merak konusu. Haber yazmak değil burada söz konusu olan. Kaldı ki onun etiği üzerine de söylenecek çok şey var. Ancak bizi bu günkü yazımız konusuyla ilgilendirenler, ‘köşe yazarlığı’ gibi hayli zor; birikim, deneyim, bilgi ve adalet duygusu gerektiren bir konuda kalem oynatmaya hevesli olanlar. Bu hevesi sorgulayıp kuşkucu davranarak, entelektüel etiğe ne ölçüde uygun gerçekleştirdikleri!
***
Uzatmadan başlığımıza dönelim.
Türkiye’de siyasal iktidar son bir yılın sancılarını, başta kendini destekleyen akiller olmak üzere, epey zamandır safraya dönüştürdüğü aydınları 15 Temmuz sonrası dışlayarak aşmaya çalışıyor. Bu kadarla kalmayıp düşmanlaştırarak cephesine tahkimat sağlamaya devam ediyor. Asıl yönetim hatası yapanları kenara çekip, son yıllarda muhalif tutumlarını oldukça gerçekçi-radikal bir dile dönüştüren medya ve yazın dünyası mensuplarını günah keçisi ilan ederek gözaltı ve tutuklamalara yöneliyor.
***
Bu durum karşısında biz taşralı ‘köşe’ciler ne yapıyoruz?
Sanki Ahmet Altan’lar günlerdir gözaltında tutulmuyor, sanki Can Dündar yurtdışından keyfinden gelemiyor, sanki Nazlı Ilıcak, Hilmi Yavuz yaz rehavetinden tutuklanıp gözaltın alınıyormuş gibi üç maymunu oynuyoruz. Aslı Erdoğan’ın “barış” çığlığı bir kulağımızdan girip öbüründen çıkıyor. Görmüyoruz, duymuyoruz, bilmiyoruz! Akademisyenlere küfretmeyi, kendi eksikliğimizin meseli haline getirdiğimizin farkında olmuyoruz. Tutuklanan her aydın, her yazar, her gazeteci sanki içimizi ferahlatıyor. Sanki onun mirasına konacakmışız gibi!

Oysa; Eğer bize bu köşe dediğimiz meret yer tahsis edildiyse, ilk işimiz namuslu davranmak olacak. İkincisi kahve muhabbetiyle satır doldurmayacağız. Sonra sorumluluk duyacağız. Halka karşı, kamusal alana karşı! O ‘köşe’ babamızdan miras kalmadı. Kamuya ait bir alandayız. Kendi vicdanımıza göre değil, kamusal vicdana uygun düşünmeyi alışkanlık haline getireceğiz. Ve daha ötesi!
***
Doğruyu işaret etmek için Erdoğan’ın “at izi it izine karıştı” demesi mi gerekiyor? Bu mu beklenen? Başka türlü doğruyu görmekten aciz miyiz? Yoksa başka türlü karın ağrısı mı çekiyoruz? Yazarsam bana da dokunurlar mı kaygımız? Neden dokunsunlar, neden bu kaygı? Eğer haksız biçimde dokunulacağına inanıyorsan daha fazla sesini yükseltmen gerekmez mi?

Yoksa eksikliğimiz mi var? Yazarsak arkamızdan takip eden gölgeler mi çekecek bizi? Zamanında gazetecilik, yazarlık yerine başka mecralarda bulunmanın terleten kahrı mı bunca geri tutan?
Eğer böyleyse, kalem oynattığımız o ‘köşe’nin işlevi yok hükmündedir. Biz de yok hükmünde sayılırız. Yazar-çizer, sanatçı falan olmak, zor zamanlarda doğrunun-gerçeğin-haklının insanı olmaktır her şeyden önce.

Gerçeğin peşinde ömür feda etmektir. Haklı ile haksızın ne olduğuna kafa yoran olmaktır. Adalet duygusu galebe çalan olmaktır. Okumaktır, öğrenmektir, biriktirmektir, paylaşmaktır.
Sorumlu olmaktır. Evde çocuğuna eşine, kedisi-köpeğine duyduğu sevgi ve sorumluluğu dört duvarın dışına taşıyıp paylaşmaktır. Başkalarının acısına, sancısına ortak olmayı bilmektir. Haksızlığa karşı yaratıcı olmaktır.

Suçlu ya da suçsuz, onları yargılamamız gerekmiyor. Hatta yargılamamalıyız. Yargılamak bizim işimiz değil. Biz sadece kamu vicdanını yaralayan uygulama, tutum ve düzenlemeleri dile getirelim yeter. Hiç olmazsa bu kadarcık kendi yazıcı namusumuzu koruyalım. Adalet duygusunu yitirmeden! Demokrasiye olan ihtiyaç ve inanca vurgu yaparak!
***
Adını zikrettiğimiz ve gözaltında, tutuklu, kaçak sayılan diğerler entelektüellerin bizim iki satırımıza ihtiyacı mı var? Ya da bizim yargılarımıza? Sanmıyorum.

Ama bize düşen sessiz kalmak olmamalı.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı