REKLAMI GEÇ

ÖLÜMÜN SAATİ BEŞ LİRA

20 Mayıs 2014 Salı

Soma üzerine haber yazan, fikir beyan eden, uzman görüşü aktaran, hatta karşı saldırılarla mevzi korumaya dönük refleks sergileyenlerin bile; tümünün ortak bir paydası var:
Soma’da yaşananlarda, asıl sorumluluk payının mevcut siyasal hükümete ait olduğu gerçeği.

Bu bir iddia değil, çıplak gerçek. İş yasası düzenlemeleri, madencilik mevzuatı ve temel olarak taşeron sistemiyle işlerin yürütülmesi facia/facialara davetiye çıkaran en temel faktör oldu. Bu sistemin ‘daha çok kazanç’ esası üzerinden işlemesi, gerekli önlemlerin ihmaline yol açtı. Çalışma alanının gerek yasal, gerekse insani boyutta alınması gereken hiçbir önleme sahip olmadığı son günlerde yapılan araştırmalar, ön raporlar ve görüşmeler sonucu ortaya çıktı. Bu da asıl olanın ‘kar’ olduğu, gerisinin teferruat, dolayısıyla gereksiz yatırım ve önemsiz düzenleme olarak nitelendiğini gözler önüne serdi.

***

• Mart ayı içinde meclise gelen Soma araştırma önergesi konusunda ‘şov yapılıyor’ gerekçesiyle gündeme alınmayan görüşme,

• Yıllardır imzalanmayan ILO(Uluslararası Çalışma Örgütü)’nun176 numaralı “Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi”,

• Başbakan’ın henüz ikinci gün ziyaretinde insafsızca ‘takdiri ilahi’ cinsinden olayı doğallaştırıp hafifsemesi,

• Aynı ziyarette bir maden işçisini koltuğunun altına alıp tokatlarken, ‘İsrail Dölü’ diyerek meşrebine çok uygun bir tepki biçimi sergilemesi,

• Olaya tepki gösteren Somalı, Somasız herkesi polis-jandarma gücüyle derdest etmesi,

• ‘Kaza’ soruşturması için görevlendirilen savcıların içinde AKP adaylarının bulunması, örtbas etme kaygı ve kuşkularına açık kapı bırakılması…

Saydıklarımız ve saymadıklarımızın tümü için yapılacak hiçbir açıklamaHükümetin Soma faciasından temel sorumlu olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz.

***

Soma suçlamaları karşısında, karşı saldırılarla mevzi korumaya dönük refleks sergileyenler ise iş başında yakalanan hırsızın savunmasına benzer davranış ve demeçlerle paçayı kurtarma peşinde.

İşte son birkaç gün içinde notlayabildiğimiz Soma üzerine replikler:
Sosyal Güvenlik Uzmanı Ali Tezel’in iddialarına yanıt veren Bakan Faruk Çelik Sormuş; “Var mı elinde bir belge?” Asıl Bakan beye sormak lazım, siz neden günlerdir hiçbir belge yayınlamıyorsunuz? Ya da şöyle sormalı, “Var mı elinizde sizi temize çıkaracak bir belge?”

***

Gazetecinin sorusuna yanıt veren işçi, “o gaz maskelerinin çoğu bozuk, hala dokuz yıllık maskeyi takıyoruz” diyor. Bu da savcıların araştırmasına konu olacak mı?

***

Madenden sağ kurtulan işçi, “İşçinin bir hafta, 10 gün önce denetimden haberi olur mu? Her denetimi bilirdik. Devletin müfettişi gelir yukarıda ziyafetini çeker, ocağa bile inmeden gider” diyor. Bizim ziyaretimizde görüştüğümüz eski madenci, yeni kahveci ile neredeyse aynı cümleleri kuruyor.

***

“Göstermelik bir yaşam odası yaptılar. Bir ay sonra iptal ettiler.” Bu ‘iddia’nın doğruluğunu şirket müdürü, şirket yönetiminin günler sonra yaptığı basın toplantısında itiraf etmek zorunda kaldı.

***

Yine bakan Çelik:“Medya bu olaydan sonra 400’den fazla haber yapmış. Keşke bunlar daha önce yapılsaydı.” İyi de, Mecliste Soma araştırma önergesini reddeden siz, ILO sözleşmesini imzalamaya yanaşmayan yine siz! Sormazlar mı adama bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu? Yürütme sorumluluğu da mı gazetecilerin oldu?

***

Gazeteci: “AK Parti adayı savcı soruşturmada. Ne diyeceksiniz?” Bakan Çelik’in yanıtı: “Bir çok savcı görevli. Ezber bozan bir kaza. Öyle diyorlar.” Bakan ilk kez doğru söylüyor. Ama ‘kaza’ sadece büyüklüğü ile değil, asıl olarak hükümetin izlediği çalışma yaşamı politikalarında ezber bozan bir rol oynadı. Kolayca alışamamış anlaşılan. Atanan AKP’li savcı ise Hükümetin ezber bozmaya karşı-katkısı olarak görülebilir.

***

Baştan sona ironik olan bu repliklerin pek çok örneği hala, her gün yaşanıyor. Sorumsuzluk diz boyu. Davayı ele alan soruşturma savcısı, Asıl fail sayılması gereken patronu koşullu olarak salıverilmek üzere mahkemeye sevkedebiliyor. Sorumlu Müdür’ün ‘sahte imza’ ifadesi olmasa tutuklanmayıp aramızda dolaşıyor olacaktı.

Daha ne absürtlüklere tanık olacağımızı şimdiden öngörmek için fazlasıyla emare mevcut. Dolayısıyla Hükümetin temel sorumluluğunun giderek daha da açık hale geleceğini söylemek için falcı olmaya gerek yok.

***

Mesele sadece bu mu? Değil elbette.
Asıl mesele, şimdi ne olacak? Çalışma yaşamı konusunda yapılacak yasal düzenlemeler neleri içerecek? Taşeronluk sistemi Hükümet payandası olmaya devam edecek mi? Toplumsal olarak talep edilen hayat ve sosyal güvence istemlerine ne yanıt verilecek?

Görünen o ki, Hükümetin ustasının Gezi ve 17 Aralık sonucu bozulan ruh sağlığı, giderek sendroma dönüşmüş durumda. Hayat hakkı tanımadığı toplumsal çoğunluğun sesine kulaklarını tıkamayı sürdürüyor. Yetmedi saldırıp tokatlıyor, o da yetmedi, etrafındaki kuklalara tekmeletiyor.

Bu durumda geleneksel olarak ne denir bilirsiniz; “Allah ıslah etsin!”
Islah edilir mi bilmem ama bu gidişle ıslah olmak şöyle dursun, tüm toplum adına kendi diktatörlüğünün ıslahat fermanını yayınlamaya bile kalkışabilir.

Nasılsa ölümün saati beş lira. Ödemeyi peşin yapar geçer.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı