REKLAMI GEÇ

RAHAT MHP, ŞENLİKLİ HDP

1 Haziran 2015 Pazartesi

Yerel ve genel politikanın son viraja girdiği genel seçim dönemine yakın plan mercekle bakmaya devam ediyoruz.

Bu kez MHP ve Bahçeli mitingi ile beklenenden fazla ilgi toplayan HDP mitingi sonrası ortaya çıkan tablonun üzerine yazalım.

RAHAT MHP
MHP mitingi ve mitinge katılım üzerine farklı görüşler çeşitli yayın organlarında ifade edildi. Katılımın geçmiş yıllara oranla tatmin edici bir kalabalığa ulaştığı genel kabul gören bir yaklaşım.

Doğrudur, MHP’nin parti mitinglerini genellikle basından takip ediyor olmama karşın Bahçeli’nin önceki ziyaretlerinde bu denli kalabalık bir topluluğa konuştuğunu hatırlamıyorum. Çoğunlukla gürültüsü etkisinden daha fazla ziyaretlerdi onlar. Son on yılda yaşanan seçim yoğunluğu boyunca da mitinglerindeki panorama kent oylarına aynı biçimde yansıdı.

Oysa bu kez bir fark gözledik. Kalabalık ve coşku birlikte vardı. Salt parti tanıtım gürültüsünü aşan bir coşku. Değişmez ‘Başbuğ’ olarak Bahçeli’nin kitleler üzerindeki retorik etkisi de farklıydı. Daha önceleri meydana çıktığında hem iktidara, hem de muhalefete yüklenme alışkanlığında olan lider bu kez hedefe odaklı bir seçim konuşması yaptı. Türkiye genelinde sürdürdüğü ‘AKP ile hesaplaşma’ dilini, muhalefetin diğer partilerine dönük gereksiz eleştirileriyle bozmadı. ‘Devlet siyaseti’ ağzını edeplice değiştirerek daha anlaşılır, somut, hedefe dönük ve vurgulu biçimde konuştu.

Bu tespite konu olan ‘başarı’ kentin geçmiş dönemlerdeki seçimlerde MHP’ye verdiği oylara yansır mı?
Asıl sorulması ve yanıtı aranması gereken soru bu. MHP bu kez diğer dönemlerden daha fazla dikkate değer ne yaptı? Bahçeli’nin mitinginde de ortaya çıkan bu ilerlemiş ‘tablo’nun mimarı ya da mimarları var mı?

Genel konjonktürün etkisi seçim gündemine yansıyor. MHP’yi başarılı gösteren olgulardan biri bu. Ayrıca 2014 yerel seçimlerinde Büyükşehir adayı her ne kadar başarısız bir sonuçla yenilmiş olsa da, özellikle Pamukkale merkez ilçesinde Ümit Bahtiyar’ın aldığı yüksek oy oranı MHP tabanını umutlu kılan yan faktörlerden biri. Bu arada partinin yerel siyasetinde ‘ağır top’ diyebileceğimiz isimlerin parti tarafından aday gösterilmesi, taban hareketliliğinin diğer sebeplerinden sayılmalı. Bir de MHP İl Başkanlığının işi sıkı tutması buna dahil edilmeli.

Ancak tümünü de içeren başka bir faktör MHP tabanını güçlü ve canlı kılıyor olmalı. O da, MHP’nin anahtar parti rolü, bu rol dolayısıyla rahat ve stresi az bir psikolojinin parti piramidinden başlayarak aşağıya doğru etkili olması.

MHP olası bir AKP koalisyonun görünen en güçlü ortak adayı. Bunu AKP’de görüyor. O nedenle seçim meydanlarında Bahçeli’nin AKP’den çok Erdoğan’ı hedef alan bir konuşma üslubu kullandığı gözleniyor. Bazı MHP mitinglerinde AKP yöneticilerinin Bahçeli’ye ‘hoş geldin’ pankartı açmaları sürpriz sayılmıyor.

***

ŞENLİKLİ HDP
Halkların Demokratik Partisi’nin en büyük özelliği, gerçekten şenlikli bir parti imajını kabul ettirmiş olması. Solun geleneksel örgütlerinin yanı sıra farklı toplumsal statüleri aynı potada bir araya getirip meydanlara çıkarma başarısı azımsanmayacak değerde.

Burada kim ne derse desin, en büyük başarı puanı Demirtaş’ın. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ortaya koyduğu performans, aldığı yüzde ona yaklaşan oy miktarıyla taçlanmıştı. BDP’deki liderlik döneminden çıkarılan dersler ve edinilen birikimler, partinin birinci adamı olarak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde onu daha da yukarı taşıdı. Hem entelektüel, hem de toplumcu kimliğini gündelik seçim çalışmaları, medya ilişkileri ve partiyi temsil etme süreçlerine yedirmesini bildi.

Bu gün sokakta gördüğünüz her on insandan bir ya da ikisi Demirtaş’ı sempatik addediyor. Onun Kürt kimliği nedeniyle tu kaka edilmesine vicdani bir set çekiyor. AKP ve özellikle Erdoğan’ın seçim meydanlarında diline doladığı tüm suçlamaların yersiz, etkisiz ve tutarsız kalması bundan kaynaklanıyor. Erdoğan suçladıkça Demirtaş irtifası tedrici bir yükselme yaşıyor.

Tüm bunları güçlendiren pek çok ek faktöre işaret edilmeli elbette. Mesela “Barış Süreci” konusunda AKP ne kadar yalpalıyorsa, HDP o kadar sağlam ve tutarlı bir görüntü veriyor.

Kürt halkının agresif ve PKK kaynaklı olacağı varsayılan çatışmalara sapacağına dair önyargılar bir bir bertaraf oluyor.

Eski Türkiye solunun dağılmış unsurları teker teker kuşkularını bir yana bırakıp HDP’ye oy vereceğini açıkça dillendiriyor. Bunlar blok bir oluşum değil. O nedenle bir kısmı doğrudan geliyor, diğerleri de kuşkusunu atarak ‘hiç olmazsa bir deneyip görelim’ mantığı ile tercih belirliyor. Tümünün ortak düşüncesi ne derseniz, 1965 yılından, yani TİP’in ilk seçim başarısından tam elli yıl sonra ilk kez Türkiye’de radikal solu içeren bir parti oluşumu seçimlere iddialı giriyor. Yaşanan onca darbeye ve asimilasyona karşı bu bile yeterince çekici değil mi?

Asıl önemlisi, toplumun ciddi bir kesimi yeni anayasa tartışmaları çerçevesinde HDP’nin oynayacağı rolün farkında. Erdoğan’ın despotik başkanlık arzusuna gem vuracak tek kilit partinin HDP olacağı yaygın bir anlayışa dönüşüyor. Eğer barajı aşamazsa, alacağı oyların karşılığı AKP’ye vekil olarak gidecek, bunu görenler her gün çoğalıyor.

HDP ise barajı aşamaması durumunda gerek “Barış Süreci”, gerekse başkanlık sistemi ve anayasal haklar konusunda yaşanması muhtemel faciaya dikkat çekmeye devam ediyor. Son haftalarda, “barajı geçemezsek bizim için dünyanın sonu değil” demeleri boşuna değil. Bunun cefasını HDP değil tüm Türkiye halkları çekecek. Demokrasi sadece HDP’nin sorunu değil çünkü.

Dolayısıyla baraj sorunu dışında HDP’nin kitlesinde psikolojik çatlamaya yol açacak bir unsur görünmüyor. Aksine on yıllar boyunca enerjisi birikmiş solun Kürt halkına enerji aşıladığını, sayısız kayıplarla yaşanan bu yıllardan sonra birlikte olmayı keşfetmenin hazzını yaşadıklarını düşünüyorum.
Demirtaş işte bu gerçekliğin meydanlarda vücut bulmuş hali.

Denizli mitingi sabahın körü diyebileceğimiz bir zamanda, saat 11.00’de yapılmasına karşın, 6-7 bin insanı meydana toplayabildi. Oldukça organize, şenlikli ve kontrollüydüler. Meydanı dolduranların coşkusu Demirtaş’ın kürsüye çıkmasıyla birlikte arttı.

Demirtaş ise kamuoyunun merak ettiği her şeyi içeren, tıpkı medyada yaptığı gibi sorulmadan yanıtlayan ve yukarıdaki satırları teyid eden bir konuşma yaptı. Muhalefete değil, Erdoğan’ın diktatörlük hevesine vurgu yaptı. Boş vaatlere değil barışa, anayasa olgusuna ve halkın acil demokrasi ihtiyacına dönük açıklamalardı bunlar.

***

Sayılı günler bitiyor. Beş günün sonunda Türkiye toplumunun yazgısında önemli bir aşama olacak olan genel seçimin sonuçları ortaya çıkacak.

Genel kuşku, bu seçimlerde şaibenin, oy hırsızlığının olacağı öngörüsü. Yıllardır her seçim sonunda ortaya atılan bu iddialar, umarız bu kez başka bir “kedi meselesine” dönüşmez. Yoksa hem iktidar, hem muhalefetin ‘güçlü’ partileri yaşanacak travmanın bünyeye vereceği zararı kolayca atlatamayacaklar.

Onlar atlatsalar Türkiye halkının yoksul kesimleri atlatamayacak. “Yeni Türkiye” olarak sunulan AKP projeleri ardına gizlenmiş Erdoğan diktatörlüğünü meşru hale getiren yolu açmış olacaklar.
Zaman işte bu sorumluluğun bilincinde olmak zamanı.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı