ARTIK ŞARKI DİNLEMEK DEĞİL, ŞARKI SÖYLEMEK İSTİYORUM
KARANTİNA GÜNLÜĞÜ
HAYAT TESADÜFLERİ SEVMEZ
HAVA KURŞUN GİBİ AĞIR
HIRSIZ BU MEVSİMLER
“……. Eylül toparlandı gitti işte Ekim filanda gider bu gidişle Tarihe gömülen koca koca atlar Tarihe gömülür o kadar.” TURGUT UYAR Ekim de gitti , tasını tarağını toplayıp. Kasım kalsa ya, bir vefasız olmayıp! Adından belli Aralık, Sıvışıverir bir aralık. Ayran gönüllü Ocak dediğin Genç sevgili peşinde
BİR HAFTA YILLARI TAŞIR MI?
Bazen haftalar vardır ayı taşır içinde. Misal bir hafta, 6 yaşında beraber okuduğunuz, komşu da olduğunuz ve bir anda tayin marifetiyle hayatınızdan çıktığını sandığınız arkadaşınız, kırk beş yıl sonra, yüreğinde o yılları benmari usulü eritmiş ve nefis bir çikolata yapıp zarif bir pembe kurdele ile paketlemiş olarak
EYLÜL’DEN ÇIKILIR MI HİÇ!
Eylül başını şöyle bir uzattı mı kapıdan, karpuz kabuğu karaya vurur. Gözlerim zümrüdü unutur, kehribara vurulur. Göçmen kuşlar havalanır yüreğimden, gönlüm ıslak ıslak burulur. İntihar mevsimi Eylül, serinkanlıdır. Görür de kendini astığı daldan toprağa düşen solgun yaprakları, kılı kıpırdamaz. Kimsenin umurunda değildir zaten kuruyan cansız bedenleri. Bir
EYLÜL’E BEŞ KALA
Eylül’e beş kala mavi pikesini bozmadan uyuyakalmış deniz. Parmaklarımın ucuna basarak, uykusunu bölmeye kıyamadan usulca sokuldum koynuna seher vakti. Serin serin nefesinde ben de uykuya daldım. Deniz hem yarenim oldu, hem öğretmenim çocukluğumdan beri. Denizden çok şey öğrendim ben. Mesela rengini bulut ve yosunun yansımasından aldığını! İnsanlar
EFES’Lİ HAYAT
Kedili hayatımın 3. haftası. Kedili yazılarımın da şimdilik sonuncusu. Efes hayatıma neler getirdi? Karşılıksız, çıkarsız sevgiyi getirdi oğlumdan sonra. İnanmayacaksınız ama oğlumun kardeş eksikliğini giderdi. Bir cana can katmanın bedelsiz hazzını getirdi. Okşadıkça elimin altında hissettiğim mırıltının “ki su kaynatmak diyoruz biz ona” yüksek frekansını ve bu
TAŞLARIN DİLİ
Senenin ilk mavi ab-ı destini almışım henüz kıpırdanmaya vakti olmamış denizde. Şahane ekonomimize ispat, tepesinde iki tel saçı kalmış bir kafa seyrekliğindeki sahili, sivil ayaklarımla eze eze, gömmüşüm sıkıntıları. Hepi topu üç beş saat kalmışım seyrek sahilde, sırf derdimi ummana döküp, asumana inlemeye niyet. Umman derdimi toplamış
SENE-İ DEVRİYE
Herkes yazacak biliyorum. Ama benim için farzdır kitap fuarını yazmak. Çünkü tam bir yıl önce, kitap fuarında bana bu güzel gazetede köşe yazarı olma teklifi gelmişti sevgili editörüm Yaşar Tok’tan. Benim için okyanusa açılan pencereydi bu teklif ve o pencereden uçurduğum ilk yazım 1. Kitap Fuarı üzerineydi.
KONSER GÜZELLEMESİ
Şık bir sahne. Amfitiyatr düzeninde rahat koltuklar. Siyah-beyazın zarafetinde, ellerinde kıymetli sazları 11 kişilik saz heyeti, dördü TRT saz sanatçısı Mikrofonlar, ses düzeni. Açelya elbiseleriyle sahneyi çiçek bahçesine döndüren kadın koristler. Açelya kravatlarıyla çiçeklere eş duran korist erkekler. Adeta duruşuyla koroyu yöneten ve bakışlarıyla güç veren koro
KARNE
Dostluk, matematiği zayıf bir kavramdır. Hesaptan, kitaptan hiç anlamaz garibim. Kaç kere, kaç sene, kaç para, ne kadar sorularını sordun mu dumur olur, bir adım bile atamaz, adeta felç olur. Kaçtım, geldim oyununu da bilmez mesela. Hani karşılıklı geçersin, bir adım sen gelirsin, bir adım o, böyle
YEŞİLMİŞİK, MAVİYMİŞİK
Sarı, maviyi azıcık aralasa bütün insanlar eşit olur. Bilmem kaç metrekarelik alttan ısıtmalı villasının çelik kapısını kapatan, üstüne şu kadarlık eşofmanını, bu kadarlık spor ayakkabısını giyindiği gibi yeşile koşar. Tek göz oda evinin kovalı sobasının üstünü örtüp, gıcırdayan yarı aralık tahta kapısını çengelleyen, pazardan aldığı eşofmanını, Kaleiçi
GÜZ ŞARKILARI BİZİ NEREYE GÖTÜRÜR?
Akrep gibisin kardeşim, korkak bir karanlık içindesin akrep gibi. Serçe gibisin kardeşim, serçenin telaşı içindesin. Midye gibisin kardeşim, midye gibi kapalı, rahat. Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim. Bir değil, beş değil, yüz milyonlarlasın maalesef. Koyun gibisin kardeşim, gocuklu celep kaldırınca sopasını sürüye katılıverirsin hemen
RÜZGAR
Rengârenk el işi kâğıtları verilmişti elime, bir de incecik ahşap çıtalar. Yanında da upuzun, sonsuz olduğunu zannettiğim bir ip! Sarısı güneşten, yeşili çimenden, mavisi denizden, kırmızısı kalbimdendi kâğıtların. Yere bağdaş kurmuş, özenle kesip yapıştırıp, 7 köşeli bir uçurtma yapmıştım kendime. En sevdiğim renkten yani maviden afili bir
ÇIPLAK
Ne kadar çıplaksan o kadar özgürsün! Kimliklerinden ne kadar soyunabilirsen o kadar olgunsun! Kırılmak yerine düşünebiliyor, fark edebiliyorsan o kadar kendinle barışıksın! Çıkar gömleklerini bir bir üzerinden. Milletvekilisin belki, iyi, güzel. Meclisten çıkarken gömleğini orada bırak. Görevden çekildiğinde ise o gömleği yak. Öğretmensin çok şahane. Otoriten saat
ESKİCİ
Yeni yıl geldi hanııım! Eskisini verene gıcır gıcır bir yıl indirimli! Eskisinin içine doldurun yapamadıklarınızı, yenisine yapacaklarınızı koyup verelim promosyon olarak! 365 gün raf ömrü var bu yeninin de, kullanmadığınız günler sonrakine eklenmiyor, yanıyor. Her gelen 1 Ocakta aldığınız kararlar, 31 Aralık’ta kullanılmadan tedavülden kalkıyor. Her yapamadığınız,
ELİM SENDE
Elim sende oynamayalı kaç büyümüş yıl oldu hatırlamıyorum. Yıl adını verdiğimiz zaman parçası çocukluğumuzdan çaldığı kadar herhalde! Ellerimiz ne güzel birbirine değerdi. Ben sana, sen ona, o diğerine… Birbirimize dokundukça çoğalırdık. Ellerimiz toz toprak, üstümüz çimen lekesi, yüzümüzde salçalı ekmek artıkları olabilirdi. Ama yüreklerimiz tertemizdi. Çocuk ruhumuz