BAYRAM ŞEKERİ
21 Haziran 2018 Perşembe
Diyelim ki, bayramda bir yere gitmediniz. Zaten bayram da kıpırdanmaya değmeyecek kadar kısa, nasıl olduysa oradan alıp, buradan koyup bir ekleme yapılmadı. Kırdınız dizinizi oturdunuz. Gelen bayram, boru değil. Kaideleri, dini kuralları, gelenekleri var. Zaten bayram deyince hep eskilere gidip iç çekenlerdensiniz. Ah nerde o eski bayramlar değil mi ya!
Muhtemelen bayram sabahını dört gözle bekleyen, gıcırından kırmızı rugan ayakkabısını başucuna koyan, güne büyüklerin elini öperek başlayan, avucuna sıkıştırılan bozuk paraları gizlice sayıp kumbaraya atan, ya da soluğu mahalle bakkalında alıp çatapat ya da lolipop alan, konu komşu bayram şekeri toplamak için mahallenin çocuklarıyla kapı kapı dolaşan çocukluğunuza gitti aklınız. Annenizi babanızı düşündünüz ya da büyük anne ve büyük babanızı, hepsi de bayramlıklarını giyip çocuklarının, torunlarının ziyaretlerini bekleyişlerini. Evinizin hiç değişmeyen bayram aksesuarı şekerliğinizi hatırladınız. Kesme kristalden üzeri kapaklı, kapağını oynarken kırdığınız için sonradan kapaksız da iş gören şekerliğinizi. Adet olduğu üzre gelen misafire önce kahve yapılır, sade veya az şekerlisinden, arkasından hemen şeker tutulurdu. Bu kısa bayram ziyaretlerinde olmazsa olmaz ev yapımı tatlılar sunulurdu, kalbura bastı, baklava, güllaç, lokma vs. Bu kısa süreli, kısa turlu bayram gezmeleri, mahalle arası kısa paslaşmalara dönüşürdü. Evcilik misali. Akşama denk gelen şanslı misafir, bedavadan yemeği bulurdu. Bayram hep homini gırtlak yemek demekti senin için ya da aklında kalan.
Gelen bayramdı ya, e şekersiz olur mu, olur efendim olur, olmalı. Ne diyor Canan Karatay hocamız “Şeker en tatlı zehirdir!”
Hele boyalısı, mısır şuruplusu, nişasta bazlısı, janjanlı kaplısı… Nasıl elin gider şimdi taze bebelere, bu üstü çikolata kaplı içi, krema katlı lezzet tuzaklarını sunmaya? Kendini hissettirmez mi Pamuk Prenses’teki kötü kalpli üvey anneye? Ha janjanlısından şeker, ha pırıl pırıl kırmızısından içi kurtsuz, hormonlu ve de zehirli elma! O soğuk kesme şekerliğin içine ceviz, fındık fıstık ta gitmez miydi? Ya da hurma, kuru kayısı, kuru erik vs?
Tabii önce bir adet çocuk lazımdır test için, ama öyle çocuklar reklamda ki gibi mahallede kapı kapı dolaşan çocuklar olmadığı gibi, olan da semtin bir kilometre ötesindeki plastikten oyun parkında birbirlerine bulaşmadan, sataşmadan sessiz sessiz kaydıraktan kayıyorlardır. Ama bu kapı çalacak ve çocuklu gelen ilk misafirde şekerliğin içindeki kuruyemiş türü, türevi kara kuru şeyler ikram edilecektir. Kapı illa ki çalmıştır nitekim. Kurban olarak seçilen ilk çocuk; bekçinin, kapıcının, bir yerden akrabanın çocuğudur o bir adet testır çocuk, reklamlarda ki gibi kapıda kocaman bir kinder kasesiyle belireceğinizi beklemiş olabilir, küçük içi kuru üzüm, kuru kayısı, hurma ve ceviz ama illa ki soğuk kesme kristal şekerlikle kapıda belirdiniz, tonlamayı ayarlayamadığınız cırtlak bir sesle, ürününe güvenemeyen sokak satıcısı gibi seslendiniz, “Buyurmaz mısın canım”, çocuk buyurdu ve gün kurusu kayısıdan bir adet aldı. Yüzünün ifadesinden pek de mutlu olmadığı anlaşılıyordu. Kapıyı kapattığınızda hala iki parmağıyla tuttuğu kara kuru (ama hormonsuz) şeye bakıyordu. Dönüp şöyle bir eve baktı. Kesin sizi mahallenin “topunuzu kesiim mi ha kesiimm mi” diyen huysuz, aksi ihtiyarlar hanesine adınızı yazmıştır. Bu da demektir ki varsa hala kapı kapı dolaşacak mahalle çocukları, kapısı çalınmayacaklar listesine evinizi ekleyip kapınızı fişlemişlerdir, diyeceğim de öyle ufukta çocuk mocuk cinsinden bir yaratık pek görünmüyor artık. Çokoprens almaya gitmedilerse, kesin ya tabletlerinin başında sanal oyun oynuyorlar, ya da sanal yoldan büyüklerini görüntülü olarak ziyaret ediyorlardır. Nitekim bayram bitmiş, çocukluğunuzun o kalabalık sofrası hiç kurulmamış, evler arası kısa paslaşmalar yapılmamış, bayram kutlaması için en az bir adet komşu, ya da akraba türünden insanların olması gerektiğinin ayırdına varmışsındır. Öyle ya futbol 22 kişiyle, hadi ondan vazgeçtim, tenis oynamak için bile iki kişiye ihtiyaç vardır ya da güreş için ne bileyim. Zaten bu bayramda senin de aslında hiç evde kalasın yoktur da, bakma evdeki hesap çarşıya, bayram tatil programları 3 gece, 4 gündüz zamanına, ya da bütçene hiç uymamıştır.
Şeker yerine kuru yemiş, içi çam fıstıklı baklava yerine, erik hoşafı ise hiç tutmamıştır.
Eh, bu bayramda pek tatsız tuzsuz, kalorisiz, çocuksuz, layt geçmiştir. Bu bir bayram yüzleşmesidir. Çocukluğunuzun bayramlarını tatil tur paketleri, çocukları da el aparatı tabletler, internet oyun paketleri aldı. Gösterişli, büyük sülaleli sofralar artık yalan, reklamlarda sanaldır. Aslında bayramları değil, çocukluğunuzu özlediğinizi fark edersiniz. Şekerli ürünleri, hormonlu gıdaları, ilaçlı sebzeleri, hibritli tohumları fazlasıyla takmışsanız tevellütünüz biraz sizi ele veriyor demektir. Bu bayram kimseye şekeri yedirmediğiniz için kendinizi kutlayabilirsiniz, gelecek kurban bayramını hiç düşünmek istemiyorum. Bu bayramı şeker ikram etmeyerek insanlığa büyük hizmet etmenin ulvi huzuru ile geçirdiniz de, kurban bayramını “kolestrolll, trigliseritt” diye diye Kelle paçasız, işkembesiz, kavurmasız geçirebilecek misiniz bakalım. Bu millet “acı patlıcanı kırağı çalmaz” ya da “atın ölümü arpadan olsun” atasözlerini çok sever. İlle de sağlık diye tutturursanız şundan emin olun ki gelecek bayram da kapınızın öyle zırt pırt çalmamasını garantilemiş olursunuz. Öyle garip garip oturup yulaf ezmenizi yersiniz kendinizle baş başa.
Bu da fena koyar adama.
İyisi mi gelecek bayram tatili programını şimdiden yapıp kıyıya köşeye ufak ufak para koymaya bakın. Yalnızlığınla ve sağlık takıntınla yüzleşmemiş olursun böylece.
Geçmiş ŞEKER bayramınız kutlu olsun!