REKLAMI GEÇ

“DOSTUM” CHE

4 Mayıs 2018 Cuma

Gelin sizinle bir oyun oynayalım ya da ütopik bir dünya kuralım. Hayal bu ya ile başlayan… “Nasıl bir Dünya’da yaşamak ister bir insan” sorusu ile başlayalım mesela?

Cevaplar muhtelif olsa da ortak istekler arasında rahat ve huzur içinde yaşayacağı bir ülke ister insan. Arkasından iş, aş ve başını sokacağı bir ev ister, iyi eğitim alabileceği okul, okullar, sağlık hizmetlerinden yararlanabileceği sağlık merkezleri, hastaneler, evinin halkını sağlıklı besleyebileceği gıdalar, ay deyince cebine gireceği garanti aylıklar… diye devam eder. Savaşın, kavganın, talanın, hırsızlığın olmadığı bir Dünya’dır hayali kurulan. Thomas Moore’un ütopyasını yazmıyoruz, yeniden ama böylesi bir Dünya’ya da inanmıyoruz, hem hayallerin de bir sınırı var, var mı böylesi bir dünya?

Var!

Var Dostum var!

Size Küba desem… Hemen aklınıza Che geldi değil mi?
Ve Castro…

Che bir tişörtün üstündeki baskı resim değil, ağzında puro, başında askeri bere ile öylesine ikonlaşmış bir figür hiç değil!

Bu adam bir ülke için ciddi gerilla savaşları vermiş, yoldaşı Fidel ile ülkesini kanını emen Amerikan emperyalizminden kurtarmış, üstelik kendisi bir Küba’lı bile olmayan, eğitimini insan kurtarmak adına tıp doktorluğu üzerine yapan ama daha büyük ideallerle amacını ülke kurtarmaya vardıran Arjantin kökenli Marksist, Leninist, sosyalist bir zattan bahsediyorum. Ernesto Che Guevara!

Onun siyah dalgalı saçları, az bıyıklı sakallı, hırslı, delici bakışları ve hakiler içindeki üniformalı silüeti gözünüzde canlandı değil mi? Popüler kültürün ikonlaştırdığı bir figür gibi dursa da, davasını sonuna kadar savunan, cephe savaşlarından hiç çekinmeyen, ülkesini, güney Amerika halkını ve Küba’yı Amerikalılara karşı peşkeş çeken yönetimlere, Batista’ya karşı gerilla savaşları veren, yoldaşı Fidel Castro ve silah arkadaşları ile mücadeleyi kazanan, Amerika’yı ve Amerikalıları Küba’dan uzak tutan insan, insanlar onlar… Çareyi komünizmde buluyorlar, Florida’ya 140 kilometre uzakta olsa da bu ülkeyi kapitalizm ve küresel çetelerden uzak ülke yapmayı başarıyorlar. Karşılıklı sıkı kotaları var. Dışa bağımlı değiller. Ve dünyanın tek komünizmle yönetilen içe dönük ülkesi.

Bir ülke düşünün dört tarafı sularla çevrili bir ada parçası, ince uzun haliyle yüz ölçümü bizim boydan boya Karadeniz’imiz kadar hepi-topu, nüfusu ise 11 milyon. En büyük Karayip adalarından. Tarih boyunca bir İspanyolların bir Amerikalıların ellerine geçmiş, yerli Kızılderili, İnka halkına nüfusu karışmış bir hayli, insan tipolojileri de.

Afrikalı yerli köleler bile çalıştırılmak için getirtilmiş, mısır tarlalarında. Renkleri o yüzden çikolata rengi. Ada halkı işte. Az biraz tembellik var kanlarında. Çok renkli giysiler ve dans tutkularının kökeni onlar olabilir.
Tam bir kültür çorbası… Ama bu karışım kendine has müzikleriyle farklı bir toplum yaratmış, kapı gıcırtısından (salsa) dans ediyorlar, ellerinde maracalar (tahta toplar) conga davullar, her an perküsyon icrasındalar… Mevsim her daim yaz, ama uzmanlar ve 9 gündüz, 10 gece turcular hazirandan sonrasını önermiyorlar, muson yağmurları ve nem başa bela…

Bu halkın odun, kömür gibi kış masrafları gündemlerinde yok. Ama devlet kişi başına ayda beş kilo şeker, bir kilo zeytinyağı, beş kilo pirinç, günde bir adet olmak üzere otuz yumurta, haftada yarım kilo tavuk eti, ya da balık eti, günde bir ekmek veriyor, tavuklar tamamen organik, izin verilmiyor hormon takviyesine. Hamile kadınlar ile çocuklara gıda ve süt takviyesi yapılıyor. Çocukların gelişimine ve eğitimine çok önem veriliyor. Sağlık çok önemli, kanser tedavileri özellikle dünyada meşhur. Sağlık, kanser tedavileri ülke dışına ihraç ediliyor, iyi bir geçim kaynağı… Çok pahalı olan bu tedaviler kendi halkına bedava. Ayrıca turistler için para birimi geliştirmişler, Euro’ya eş. Kendi halkı Peso’yu kullanıyor. Kendi para birimlerini de korumuş oluyorlar böylece. Ücretler eşit. İşçisi, memuru fark etmiyor. Binalar çok ilginç mimarilere sahip çok renkli ve görkemli, İspanyol etkili kolonyal tarz. Biraz bakıma ve cilaya ihtiyaçları var ama bu halleri bile görsel estetiğe katkı sağlıyor. Havana egzotizmine yarıyor. Ülke 1959 tarihine sabitlenmiş sanki. Ellili yılların Cadillac arabaları ile zaman donmuş, kalmış gibi. 1 Ocak 1959 devrimi ile arabalarını evlerini bırakıp kaçan Amerikalıların ve Amerikancı yerli zenginlerin bıraktığı gibi kalmış her şey. İşçisi, çiftçisi, memuru ile herkes eşit yaşıyor, vur patlasın, çal oynasın, eğleniyor herkes… Ola!!!

Nasıl?
Gerçek ‘Mutlu ada halkı’ portresi çizdim değil mi? Daha ne ister ki bir insan…
İster ister… İnsanoğlu bu, nankördür!

Hep ülkemize turist gelsin, turizm patlasın isteriz ya.

Bence bu ülkeye turist çok geliyor ve turizmle beraber halk da patlayacak korkarım…

Çünkü her turist ellerinde bol para, harcama imkanı ve gezip tozma kapasitesi ile baştan çıkarıcı bir unsur oluyor. Küba insanı onlara bakıp iç çekmekten canları içlerine kaçmış. Turistin üstündekine, başındakine imrenerek bakıyorlar. Hayatlarında uluslararası marka giysi nedir bilmedikleri gibi, kendi ürünlerini de hep ikinci el olarak giyiyorlar. Tüketim nedir bilmiyorlar. Gıcır gıcır araba alamadıkları gibi, yeni bir ev alma, yapma imkanları yok, ay deyince ceplerine giren parayla. Hepsinden önemlisi seyahat yapma özgürlükleri de yok ülkeler arası. Ancak Amerika’da yaşayan akrabaları para gönderirse ki onun da yüzde onunu devlet alıyor ellerinden, belki ikinci el bir eski moda araba alabilirler. Kadınları süslerine düşkün, oje, ruj gibi ama onu da turistlerden el açıp istiyorlar. Tüketimin kölesi olmamış, ama tüketime teşne bir halk… Karınları tok, sırtları pek, kafalarını sokacak bir damları var başlarında, ama ah o burunlarının diplerindeki komşunun tavuğu… Hep cazibe nesnesi… Bakış açısı işte.

İster altın kafese benzetin bu ülkeyi, ister doğal Guatanamo’ya…

Bir insanın hayatını idame ettirebilmesi için her özelliğe ve güzelliğe sahip ve hepsinden önemlisi Özgür bir ülke, öte yandan ah o insana mahsus hırs…

Ülke özgür, halk özgür değil, burunlarını çıkarsalar özgür olmayan ülkelerle ve özgür olduğunu sanan halkla karşılaşacaklar dışarıda. Eğitimin, sağlığın çok pahalı olduğu, temel ihtiyaçlarının karşılanmadığı gibi başını sokacak bir damları bile olmayan işsiz halklarla karşılaşacaklar… Amerika özgür ama neden bu kadar çok evsiz var onu görecekler. Kendilerine ait milli kaynakları var şeker kamışı, puro, mısır, tütün tarlaları, madenleri, ilaç sanayi gibi kaynakları varken, kendilerine ait hiç bir madeni ve tarımsal kaynakları kalmayan, endüstrileri olmayan, her şeylerini satan ve hiç bir vatandaşını koruyamayan devletlerle karşılaşacaklar. Kendi ülkelerinde suç oranlarının düşük ve hırsızlığın çok az olduğunu, başka ülkelerde talanın, hırsızlığın, adam öldürme, tecavüz ve gaspın çok olduğunu görünce anlayacaklar. Devlet korumasının ne demek olduğunu, savaş ve yokluk nedeniyle ülkelerini terk etmek zorunda kalan insancıkları görünce fark edecekler. Sarı öküzün bir kere verilince başlarına neler geleceğini de…

Amerika pusuda bekliyor… Fidel Castro da öldü. Kardeşi Raul Amerika sınırlarını gevşetiyor, kotalar esniyor, insanlar kendilerince “özgürlüğe” hasret…(!)

Che de yok artık!
Küba’yı Amerikan emperyalizminden kurtardıktan sonra kendisine verilen bakanlığı reddedip dava adamlığını sürdürmek ve ülkesi Arjantin’i kurtarmak için yola çıkıyor, ajanlardan kaçarken sığındığı Bolivya’da yakalanıp işkenceyle parça parça kesilerek öldürülüyor, yaş 39! Taşıdığı sırt çantasından Atatürk’ün Nutuk’u çıkıyor…

Gelelim Che ismine… “Che”, “Dostum” demek…(miş). Fidel Castro tarafından Ernesto Guevara’ya söylenen bir söz. Zamanla bu sıfat Ernesto ile özleşip isim haline geliyor.

Ha, bu arada Havana’da Atatürk’ün büstü bulunuyor. Yol gösterici bir lider olarak.

Seçim öncesi bende oturmuş size Küba’yı anlatıyorum.

Sadece Özgürlük kavramı üzerinden size bir şeyler karaladım… Kendileri pek fark etmese de küçücük bir adanın Dünya’da marka olması boşuna değil!
Dünya’da her şey göreceli… Seçim bize kalmış Dostum!

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı