REKLAMI GEÇ

EGE’DE EFELİK OLGUSU ÜZERİNE MİTSEL OKUMALAR – 2

19 Haziran 2019 Çarşamba

Mor Cephenliler, Kuvayi Milliye ve Menderes’in İki Yakası …

Ahmet Zeki Muslu’nun iki ciltlik otobiyografik romanıdır bu iki kitap. Kurtuluş savaşı döneminde İzmir’in işgalinden sonraki süreçte Aydın ve kısmen de Denizli çevresini kapsayan Kuvayi Milliye hareketini anlatıyor.

Bu anlatımı yaparken Muslu özellikle dönemin efelerinin penceresinden süreci anlatıyor. Dolayısıyla bu tarihi, vakanüvislerin resmi tarih bakışından ziyade efelerin yaşam alanından bakan bir dilin retoriğiyle okuyoruz.

Ahmet Zeki Muslu, Aydın Çineli ve öğretmen emeklisi şair-yazar bir edebiyatçıdır. Bu iki romanın oluşması için otuz yıl boyunca yaptığı araştırma, soruşturma ve birebir olayların geçtiği yerlerde ve kişilerle yaptığı belgelerden hareket ederek yazılmış.

Kökleri İyonlulara kadar inen zeybeklik miti, aslında Ege Bölgesi’nde bölgenin demografik ve sosyo-politik yapısına da uygun bir yaşayış tarzıdır.

Zeybeklik kültü içinde bir grubun liderini Efe dendiğini biliyoruz. Bu kültün de yüzyıllardır kendine özgü törensel bir retoriği vardır. Halk üzerinde de kimi zaman saygın, kimi zamanda ürkütücü bir içerik taşıyan zeybeklik olgusu halk tarafından da kabul gören bir yaşantı alanıdır bölgede. Bu kültün tarihsel ritüellerini, Kıllıoğlu Hüseyin Efe ve Yörük Ali Efe figürleri üzerinden, dili ve anlatımıyla da özgün bir üslupla sunuyor Muslu.

Belgeselcilik, didaktik ve soğuk bir anlatım tehlikesini de içinde barındırır. Bilgi vererek değil, olaylara ve eylemlere iliştirilmiş öğelerle hikâye edilen dil okumayı daha cazip kılmış. Tasvirler, mekân-zaman-doğa ilişkisi ve efelerin yaşayış süreçleri, okuru sıkmadan ve heyecan duyarak bir diğer hikâyeye kanatlandırıyor. Yüzyıllardır halk üzerinde vergi zorbalığı yürüten toprak ağalığına karşı bölgelerinde ortaya çıkan bu yerel kahramanlar, zeybeklik mitinin en güçlü sürdürücüleridir.

Zulme ve geleneksel yapıya başkaldıran efeler dağa çıkarak kurulu düzeni tehdit eden bir yapıya da bürünmüştür. Artık bir kere ele silah alıp dağ yolu göründü mü, bu yaftadan kurtulma olanağı da avuçtan sıyrılıp gitmektedir. Zaman zaman aflarla normal yaşamına dönen efeler yeni yaşam tarzına uyumda ciddi sorunlar göstermekte, gerek kişisel alışkanlıkları ve gerekse de toplumun efeliğe yüklediği misyon nedeniyle yeniden dağa dönmek durumunda kalmaktadır.

Dağa bir kere bulaşan zeybek, dağın büyüsünden artık kurtulamamaktadır. Onun için sıradan bir yaşam söz konusu olamayacak ve ölümü de ecelle değil, bir kurşunun ucundan gerçekleşecektir. Zeybekliğin kaderi ve ruhu budur ve kahraman olmak için fazla zaman yoktur. Çünkü nice zeybek yaşlılık zamanına ulaşamadan gençlik mertebesinde adını Ege’de bırakarak göçüp gidecektir.

Dağların yalnız sahipleri zeybekler…

Toplumun ezenle ezilen arasındaki basınçtan da etkilenen Zeybeklik, giderek bir tür İngiliz Halk hikâyelerindeki Robinhood karakterinin Ege versiyonu gibidir. Ağadan alıp halka vererek bir kahramana dönüşen zeybeklik, halkın arasında kaçak yaşayan ve saygı gören karaktere bürünmüştür.

Bu saygı hem sevgiden hem de korkudan olabilir. Ama sadakatin ve sevginin yaygın olduğu zeybeklerde bu olgu aynı zamanda büyük bir desteğin de etkenidir. Zeybeklerin saklandığı, yaşadığı ve bitmek bilmeyen jandarma kovalamalarından korunduğu “Yataklık”, yani güvenilir saklanma evleri ve yörük çadırları, efe için çok önemlidir. Güçlü kızanlar, güvenilir yataklar ve halk üzerinde kazanılan saygınlık, bir efenin ömrünü uzun tutan önemli etkenlerdir. Bu saygınlığı sağlamak için de ağadan alıp fakire dağıtmak gerekmektedir. Dönemin toprak ağaları ve Osmanlıyla işbirliği eden mültezimler (Osmanlıya vergi toplayan aracılar) bu iş için biçilmiş kaftandır. Dönemin bankalarıdır buraları ve halkla kurulacak bağın en güçlü aracıdır ağalık düzeni.

Zeybekliğin ayağa düşürülmüş, zorbalığa dönüştürülmüş ve eşkıyalık haline geçmiş şekline de “Çalıkakıcı” denmiştir. Önüne gelene zulüm eden, haraç alan, insan öldüren bu çalıkakıcılar gerçek zeybekler tarafından da hiç hoş karşılanmaz ve yok edilmelidir.

Bu haliyle dağları yurt edinmiş zeybeklerin bir veya birkaç düşmanı yoktur. Zeybekler gün yirmi dört saat tetik başında olmak zorundadır. Attığını vurmak, tuttuğunu da merhamet göstermemek durumunda… Zira çevresi devletin kolluk kuvvetleri, ağaların ve mültezimlerin kiralık çalıkakıçları ve kendisine bir şekilde kanlısı olmuş düşmanların tehdidi altındadır. Bunlardan korunmak da öyle kolay bir iş değildir…

İşte böyle bir süreçten dönüşerek gelen Zeybeklik kültü Osmanlının son dönemi, Cumhuriyetin de ilk yıllarında önemli bir misyon daha üstlenecektir. Ancak bu üstlendiği misyon, aynı zamanda da kendi varlığının sonu olacaktır.

Kuvayi Milliye ve Zeybekler…

Bizler kurtuluş savaşı sürecinin kazanılmasında Atatürk miti yoğunluklu bir kalıp bakışla yoğurulduk tüm eğitim sistemi boyunca. Halkın misyonu ve tutumu arka planda bırakılarak. İki binli yıllar eğitim sisteminde ise bu bakıştan dönüşümleşen kurgu mistisizimle bütünleştirildi. Bu kez de kurtuluş savaşı derin bir inancın ve uhrevi güçlerin bakışına evrildi. Dolayısıyla halkın vatan toprağına olan sadakati, tarihe ve bilime olan inancı, insana yabancılaştırıldı. Oysa emperyalizme ve çöküşe düşmüş işbirlikçi Osmanlı otokrasisine karşı kurtuluş mücadelesine katılımda halk, doğudan-batıya gözünü dahi kırpmamış ve ülke savunmasına cesaretle atılmıştır. Kazanılan kurtuluş savaşı mücadelesiyle yeni ve bağımsız bir ülke olmanın temelini atmıştır.

Tam da bu süreçte Muslu’nun romanında sözü edilen iki yürekli efe, Yörük Ali ve Kıllıoğlu Hüseyin de Kuvayi Milliye öncülerinden olmuş, ilk kurşunu Aydın İşgali sırasında Kıllıoğlu ile atmış ve Ege’deki milli mücadeleyi başlatmıştır.

Çoluk, çocuk, genç, yaşlı demeden  uzun yıllar süren savaşlar nedeniyle hemen her evde bir gidip gelmeyenin olduğu Ege’de milli mücadeleye girişen zeybekler, halk üzerinde de karşılık ve destek bulacaktır. Haliyle Ege’de bu mücadelenin en güçlü unsuru kuşkusuz bu efeler olacaktır.

Bu, bir yandan Osmanlı sonrası yeni Cumhuriyetin tohumlarını atarken diğer yandan yüzyıllardır sürmekte olan efelik geleneğinin de sonunu simgeliyordu. İşte bu simgesel anlamın farkında olmadan bu mücadeleye tereddüt etmeden soyunan Yörük Ali Efe, Demirci Mehmet Efe ve Kıllıoğlu Hüseyin Efe, bu iki ciltlik romanın ana karakterleridir ve keyifle okunacak maceralarla bu kurtuluş savaşı süreci ayrıntılarıyla anlatılmaktadır.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı