REKLAMI GEÇ

EGE’DE EFELİK OLGUSU ÜZERİNE MİTSEL OKUMALAR – 3

28 Haziran 2019 Cuma

Tahir Hatipoğlu kitabı; “Sındırgılı Süreyya’nın Anıları ve Denizli Vak’ası”

Tahir Hatipoğlu, Nikfer’li, yayıncı, akademisyen ve uzun yıllar özellikle tıp alanında yaptığı birçok yayınla tanınan bir yazar. Ankara’da bulunan ağırlıklı olarak tıp ve eğitim alanında yayın yapan Hatipoğlu Yayıncılık ve Selvi Yayınları’nın sahibi. Benim de “Sunak Defteri” ile “Yol ve Ötesi” adlı kitaplarımın yayıncısıdır.

2014 yılında yayımladığı Denizli Vak’ası ve Sındırgılı Süreyya’nın Anıları adını taşıyan kitap 212 sayfadan oluşuyor.

Tabi bizler Denizli Vak’ası dendiğinde Demirci Mehmet Efe’yi anlıyoruz. Sındırgılı Süreyya’nın anılarından oluşan kitabın sonunda tarihsel yorum ve değerlendirmesini de yapıyor Hatipoğlu kitabında. Olayın içeriğinin ayrıntılı olarak zamanında yazılamadığı eleştirisinde bulunan Hatipoğlu genel bir gerçeğin altını çiziyor.

Gerçekten Denizli Vak’ası olarak bilinen Demirci’nin ilimizde yaptığı katliamın içerik bilgisi yetersizdir. Hemen tüm tarafsız aydın ve yazarlar olayın saklanmaya çalışıldığı gerçeğini itiraf etmişlerdir. Bunun değişik gerekçelerini sayarlar. Ama konu ayrıntılı biçimde aydınlatılamadığı tespitini de yaparlar. Aydın ve Nazilli bölgesinde bir kahraman sayılan Demirci, Denizli’nin gözünde bir katliamcı olarak da bilinir. Ama gerçekten öyle midir? Bu sorgulanmalı!

Denizli Vak’ası neden üstünkörü geçilip üzerinde durulmamıştır?

Bunun politik gerçekliği yanında dönemin sosyo-kültürel bakımdan da değişik nedenleri olabilir elbette. Güncel siyasal ortam oldukça gergindir. Düşman Sarayköy’e, Buldan’a dayanmıştır. İşgalden kurtulma arzusu dolu halk ve ağırlıkla efelerden oluşmuş Batı ordusu Demirci liderliğinde düşmana dur deme çabasındadır.

Bu olaylar biraz da psikolojik niteliğiyle açıklanmalı. Toplumlarda bazen derinlerde açığa çıkan bazı davranışların sosyo-psikolojik bakışla anlamlandırılabilecek etkenleri vardır. Susmaya ve unutulmaya bırakılan bu durumun da böyle bir amacı olabilir. İşgal tehlikesi altındayken ve henüz ortada sığınılabilecek bir devlet yokken öncelikli sorun Sarayköy’e kadar dayanmış Yunan işgalinden kurtulmaktır.

O dönem belediye başkanı Hacı Tevfik Bey ile birlikte birçok şehrin ileri gelenleri ve varlıklı kesimleri, Hürriyet ve İtilaf partisi yanlısı kesimleri temsil edenler Denizli’de “Göç Etmeyeceklerin Haklarını Koruma Derneği” altında örgütlenerek Müftü Ahmet Hulusi ile birlikte oluşturulmuş olan Kuvayı Milliye destekçisi Heyet-i Milliye karşıtında faaliyet yürütmeye başlamıştır.

Bu kesimler Yunanın gelişini neredeyse halı sererek barış yanlısı karşılama düşüncesi taşıyan, özellikle yerli Rumlarla birlikte hareket eden Osmanlı yanlısı kesimlerdi. Bu kesimler tarafından Demirci’nin sağ kolu Sökeli Ali Efe’nin öldürülmesi de Demirci Mehmet Efe’yi oldukça öfkelendiriyor. Tarihe Denizli Vakası olarak geçen olayın kökeninde, oluşturulan işbirlikçi Osmanlı yanlısı bu kesimlerin yer aldığı gerçeği somut bir durumdur. Haliyle böyle bir işbirlikçi tutumu gerek Demirci Memet Efe affetmeyecek gerekse de dönemin ileri kesimleri, tarihçileri, yaşayanları da konunun gündeme getirilmesini pek tercih etmeyeceklerdir.

Hatipoğlu’da kitabının sonuç bölümüne aldığı şu alıntı bu gerçekliğin de bir ifadesidir. “Denizli halkından bir bölüm zengin, kanaat önderi ve Hürriyet ve İtilaf Fırkası taraftarları, padişahçılar ve bu zihniyeti taşıyanların, Kuvayı Milliye karşıtlarının hataları ve kusurları, Dr. Aydınel’in deyişiyle bu kesimim ‘hasis menfaatleri’ sonunda böyle bir acı olay yaşanmıştır.” (Sayfa, 188)
Bazen tarih bizi yazar…

Tarihi olaylar belgeleriyle ortaya konup gerçekliğiyle birlikte not edilmelidir. Toplumsal trajedileriyle yüzleşmeyen toplumlar doğru temellere dayanan bir sosyal yaşam oluşturamazlar. Toplumun aydınlarının, politikacılarının veya varlıklı kesimlerinin tarih yazdığı veya tarihi kararttığı noktalarda da halklar eşit, özgür ve demokratik bir yaşam kültürüyle buluşur veya bu süreçlerden uzaklaşır. Ancak her dönem kendi sınıfının baskın çıkarları için yoksul yığınlar önünde her zaman kazanan olmanın gerekleriyle davranan kesimler de olmuştur, olacaktır.

Rumlar ve yerel zengin esnaf ve ileri gelen Denizlililer için konu işgal ve bağımsızlıktan çok sermayelerini korumak olmuştur ne yazık ki. Olaylardan bu sonuç çıkarılabilir. Zengin Rumlar sayesinde Yunan zulmünden ve talanından korunmak güdüsü de diyebiliriz buna. Ancak savaş realitesi farklı işlemektedir. Rumlar ve işbirlikçi Denizli zengin sınıfının varlığını koruma güdüsü, Kuvayı Milliye’ye karşıt bir örgütlenme ve eyleme geçişi gerçekleştirecektir. Bu kesim aynı zamanda padişah yanlısı itilafçı kesimlerdir. Zira bilinen birçok isim Cumhuriyetin ilanından sonra da hemen saf değiştirerek Cumhuriyetçi oluvermeyi başarmışlardır.

İşte bazen de halk nihai kararı verir ve tarih tersine işleyerek resmi tarihin önüne geçer. Denizli ve Ege insanı bir sefer düşmandan kurtulmayı kafasına koymuş ve bunu da gerçekleştirecek gücü edinmiştir. Denizli Vakası, bu sosyolojik ortamın ürünüdür. Gerçek tarihçiler de bu olayı boyutlarıyla anlatmayı sürdürecektir.

Haftaya Veli Aykar’ın Müftü kitabını soframıza katacağız…

Hakan Keysan

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı