REKLAMI GEÇ

KİTAP VE CİNSEL İSTİSMAR İLİŞKİSİ

26 Nisan 2019 Cuma

Bir kitap fuarının temel işlevi okur-kitap buluşmasını gerçekleştirmektir. Bir kitabın temel işlevi de okur bilincini ve benliğini geliştirmek…

Bu buluşmanın üç temel ayağı vardır. Yayıncı kitabını okura, satın alana ulaştırır. Okur aradığı ve okumak istediği yayını bu yayıncı ve fuar organizasyonuyla bulur ve satın alır. Yazar ise bu organizasyonun temel başlatıcısıdır. Yaratıcı öznesidir. Ama bu oyunun sahnesinde ve merkezinde pek görünmez o.

Sonuçta döngü kitap üzerinden yayıncı, okur ve yazar bileşenleriyle gerçekleşir.

Ancak bu döngüde yazar, üreten ve yaratan kişi olarak buharlaşır uçar. O ruhunu satamaz. Ama ürettiğini yayıncılık sektörü acımadan paraya çevirebilir.

Çünkü bir nesnenin, bir ürünün veya bir eserin yaratıcısı iseniz sizin üzerinizde zıplayan birçok kabzımal ortaya çıkacaktır.

Üreten, yetiştiren, yaratan; bu hengâmede durmadan kaybederken ticaretin kabzımalları durmadan kazanır.

İşçi, emekçi, çiftçi, sanatçı giderek kendi yetiştirdiğine yabancılaşır; sürekli düşen alım gücü nedeniyle ürettiğine ulaşamayacak duruma gelir. Daha ötesinde ise ürettiğini kazıklanarak satın almaya başlar…

Kitap bir evin neresine sığar?
Aileye insanca bir yaşam bağışlayamayan bir toplum; eğitimden, okumaktan ve bilinçlenmekten tasarruf eder.

Okumanın ve yazabilmenin bir erdem, değer ve yaşanır bir alan olmasını kenara iten toplumlar cahilliği besler.

Biz bugün cahilliği beslemeye okullardan başlamış bir toplum durumuna geldik. Çünkü temel ihtiyaçlar hiyerarşisinde dibe düşmüş bir toplumda öğretmenler de ciddi derecede kitap almıyor, okumuyor, okutmuyor. Dolayısıyla da öğrenciye model olmuyor.

3. Denizli Kitap Fuarında tanık olduğumuz temel görüntü, öğretmenlerin kitap almaması. Öğrencilerini getiren, hatta onları kitap almaya teşvik eden öğretmenlerin birçoğunun pek de kitapla ilişkisi yoktu. Haliyle okumakla da…

Fuar kalabalığının kitabın okura ulaşmasıyla ilgili doğrudan ilişki kurması mümkün değil elbette. Bu nedenle turistik gezi mantığıyla fuara gelişin de yoğun olduğunu vurgulamalıyım. Daha çok ücretsiz yayın, bedava ayraç ve hediyelik malzeme reyonlarında yoğun bir kalabalık oluşuyor.

Giderek okumayan bir toplum oluyoruz sonuçta.

Okumanın dibe vurduğu bir ortamda nitelikli okuma meselesine kapı dahi aralayamıyoruz. Niteliğin olmadığı bir toplum ise giderek ahlaktan da yoksunlaşmaya başlıyor…

Kısa bir istatistik vereyim.
Ülkemizin okuma oranı bin kişide bir kişi. Ülke insanımız tv ve internet üzerinde günde 8-9 saat zaman ayırıyor.

Norveç yılda ortalama 137, Almanya 122, Dünya genelinde ise 1,3 dolar okumak için harcama yapılıyor. Bu oran Türkiye’de 25 Cent…

Mesela Japonya’da kişi başına 25 kitap düşerken Türkiye’de 1 kitap başına 12 bin 89 kişi düşüyor.

Yani Türkiye’de bir kişi bir kitap dahi edemiyor.
Okumayı seven 173 ülke arasında ise 86. Sıradayız. Trajik bir tablo bu… (The World Culture Score Index conducted – Dünya Kültür Puanı verileri)

Bu verilere bakıp üzülmek gerekir mi? Bu soruya yanıtımız, kesinlikle olmalı. Zira geleceğimiz tehlikede…

Çünkü okumak insanlaşmamızın en temel gereksinimi.
Gündemimiz çocuk istismarı. İktidar temsilcilerinin yorumlarını yüzümüz kızararak izliyoruz. Ahlak, görgü, erdem, duygu, sevgi gibi insanıl nitelikler ancak okumakla ve eğitimle gelişen değerlerdir. Kitaptan uzaklaşmanın bedeli ahlak düzeyinin düşmesidir.

Çocuk istismarı konusunda da dünya üçüncüsü olan bir kitapsızlar ülkesiyiz artık.

Güney Afrika ve Bangladeş’in ardından bu derece. İstismar edenin yaklaşık yüzde ellisi de çocukken bir şekilde istismara uğramış.

Bu oranlar da ülke basınından.

Eğer bu toplum okumamayı sürdürürse, düşünme ve sorgulama yetilerini kaybederse ve bu yetilerin yerine sadece inanç temelli kaba yüklemelere devam edilirse, ahlak sahibi olamadan geleceğimizi de toptan yok edeceğiz…

Hakan Keysan

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı