REKLAMI GEÇ

PARİS, SANATIN MERKEZİ 2

1 Ağustos 2017 Salı

İşte sonunda Paris’teyiz. Rüya şehirde. Dönüşümüzü başlatacağımız gezinin zirvesi. Gece vakti giriyoruz kente. Yorgun yaşlı demeden içimizde yeşeren bir kımıltı. Hemen bir kamp bulunmalı. Çadırımızı gece vakti kurup dinlenmeye çekilmeli. 4 saatlik bir yoldan sonra buna öyle ihtiyacımız var ki…

Görev edinin / elmacık kemiğimde beni delirten
Bir ağrı bir ayna bir de ben
Kızıl kiraz ağacı çiçek açarsa
Sonbahara kavuşturmayın aklımı
Dua istemem orada
Haftada bir şiir üfleyin toprağıma yeter…

Bizden önce kamp hedefine ulaşan arkadaşlar yer olmadığı haberini verdi. Alternatif hedefe yöneliyoruz. Vardığımızda saat gece 11.30. elbette kamp kapalı. Artık giriş şansımız yok. En azından yer olsun da yarın yerleşelim. Ama öncelikle bu gece ne yapacağız? Asıl sorun bu…

Biraz sonra ekip toplanıyor. Gecikilmiş bir yoldan sonra bir yer bulunup dinlenilmeli. Herkes araba içinde saatlerdir tutsak. Koltuğun şeklini alan belimiz isyan ediyor. Emin hoca yol üzerinde gördüğü araba park yerini öneriyor. En güvenli seçenek. Hemen otoparka yöneliyoruz. Bu gezinin en ilginç anlarından birini daha yaşıyoruz. Parkın köşesine arabalarımızla U düzeni bir yer açıp hiç bilmediğimiz bir yerde çadırlarımızı hızlıca kuruyoruz. Köşede içine geceyi çeken iki genç, anlaşılmaz bir dille bizi izleyerek el sallıyor…

Böylece burada tek gecelik kampımızı kurup sabaha uzuyoruz. Sabah erkenden kalkarken yemyeşil bir futbol sahasının kenarında olduğumuzu anlıyoruz. Kimsenin tacizine uğramadan çadırı ve eşyaları kaldırıp saat 07.30’da yakınımızdaki kampa gidiyoruz. Elbette aynı sonuç. Burada da yer yok. Navigasyon ablamıza kampları sorup en yakın kampa yöneliyoruz. İndigo kamp, Sen nehrinin hemen kenarı. Şehrin tam içi. Harika bir yer. Elbette parası da. Günlüğü 62 euro. Önce yer bulmuş olmanın mutluluğu içindeyken telefonum çalıyor… Emel’in kartının limiti dolmuş bu ara. Diğer uçta şair dostum İbrahim Deniz Aslan bir tarafta Emel. Israrıyla kamp yerine İbrahim Deniz’in davetini tercih ediyoruz. Uzak diyarlarda bir şair dostun konuğu oluyoruz. Dosyalarım, kitaplarım zaten yanımda. Uzun uzun şiir konuşacak bir ortam bulacağız. Akşam görüşmek üzere deyip telefonu kapatıyoruz. Kamp ve yolculuk dostlarından da helallik alarak Paris’in sokaklarına dalacağız. Artık bu rüya kentte boğulmaya hazırız. Telaşlı ve heyecanlı bir gün daha bizi bekliyor…

İlk ziyaretimiz Eifel Kulesi
Paris’i simgesi olan yerden başlatacağız. Şehre dokunmak için toplu taşımayı tercih ediyoruz. Çocuklar ve Emel’le durağa gidip yarı İngilizceyle ve iki otobüs aktarmasıyla işte Eifel’deyiz. Üzerine nice hikâye anlatılan 300 metre uzunluğundaki heykelin yapımına 1887 yılında başlanmış ve iki yılda bitmiş. Müthiş bir ziyaretçi akını oluyor. Elbette uzun kuyruk da cabası. Yılda yedi milyondan fazla insanın ziyareti olduğunu duyduğumuzda bu kulenin turizme etkisini düşünüyorum. Bu hayatın olağan şeylerle vasatın altında kalacağı bir gerçek. Olağan dışı şeyler yapmak ise bizim gibi ülkelerin pek harcı değil galiba.

Aşka en büyük intikamdır ölüm
Damarlarında koşturmuşsan bir kentin
Vasiyetimdir / renkleri susturulsun gülün
Dikenler kuşatmış yaşamı

Toplu şarkılarla şakırdayan buda makası
Aykırı dallar yeşertiyor ölüm
Köküm mezarlık boyutlarının dışında
Kuşlar Babil asma bahçelerim
Vasiyetimdir / halim belada…

… Arkamdan ölümsüz gel geleceksen
… Kırmızı kırmızı yanarak gel

… Gelişin yıldız çaksın akşamlarıma

İşte Eifel Kulesi’ndeyiz. Paris’e yukarıdan bakmak ayrı bir keyif. Her yönde fotoğraflar çekiyorum. Muhteşem bir kent. Geziyi buradan başlatmak doğru bir tercih. Aklımıza kentin coğrafyasını iliştiriyorum yukarıdan. Sen nehri çevresinde dönen bir kent. Ve insanlar… Burası bu yükseklikten muhteşem bir bakış sunuyor. Büyüleniyoruz…

Paris’in sokaklarından gezerken bu kule sürekli karşımıza çıkıp bir pusula gibi bize yön veriyor. Ancak gecesini özellikle vurgulamak gerek. Sonraki günlerde ışıklı Eifel’i görmek için şair dostum İbrahim Deniz’le tekrar kule yakınına gideceğiz. Elbette Şanzelize caddesini önce baştan aşağı arabayla geçiyoruz. Sonra bir park bulup caddede turluyoruz. İşte Paris’in gecesindeyiz. Işıl ışıl. Zaman adeta boyutsuz işliyor. Ama her güzel şeyin sonu gibi bu da bitecek…

Bir elsin sen
Yaşamın tükendiği yerde aşkın
Israrıyla güzellenen

Terimsin kokuna bulanıp
Yokluğuna yattığım ben’imsin

O kentin
Üstüme devrildi alüminyum yalnızlığı
Kalabalığınla gel
Susmuş her şey susmuş akrep zehrinle gel
…gel

Bırak onlar metal kuşkularıyla geçsinler üstümüzden
Sevincini hüzne bombalayarak gel…

İlk günümüz otobüsle kentte dolaşıp hedef yerimizi gezerek bitiriyoruz. Tekrar arabanın olduğu kampa dönüp şair dostum İbrahim Deniz Aslan’ın evine gideceğiz. Antakya’lı şair dostum şiiri yataklık ediyor hayatının ortasında. Bir çok dergilerde şiirlerini okuyoruz yıllardır. Elbette değerli ödülleri de var.

Ayrıca dergicilikte de önemli emeği olan arkadaşımız daha önce Amik ve Taflan dergilerinin atölyesinde yer alanlardan. Ama asıl onunla Asma Köprü dergisi için yazışmıştık. Baskı konusunda uzun uzun.

Asma Köprü, Fransızca Türkçe yayınlanıyor. Ve hemen üç sayıda önemli bir yer edindi edebiyat tarihimizde. Fransa’da bu derginin ne denli güçlü bir etkiye sahip olduğunu daha iyi anladım. Deniz dostumuz çok ciddi ve değerli bir iş çıkarıyor. “Ayrılık da yakışmalı hayata” adında şiir kitabı var. Hayal yayınlarından doğma. Şiiri gerçekten insanın ruhunu dolduruyor. Yeni dosyasından da şiirler okuduk. Nehir şiir, tıpkı Paris’i Paris yapan Sen nehri gibi. İnsanın aklında ve ruhunda dolaşıp duruyor. Metaforların dalgaları arasında anlam’ı bize sindiren dizeler. Bu dostumuzun misafirperverliği ve şiiri karşısında büyüleniyoruz. Aşka güç ve değer katan esrik dizeler.

Paris’in en güzel sürprizi de şiir oldu. Sadece bir şairi tanımak değildi duyumsadığımız, güçlü bir insan. Yolunuz Paris’e düşerse aramaktan çekinmeyeceğiniz samimi bir adres diyeceğim ama olası bir yığılmadan endişe ediyorum. Ancak İ. Deniz Aslan’da hepinizi kucaklayacak genişlikte bir yürek var. Çıkınınızda şiir olsun da…

kanat sesleri ile imbat
sabahın kalktığı ilk yerdedir
git artık – durulmaz bir özlemin peşinde
ne kaldı ki gök ve yağmurdan başka?

anlarsan tenlerini yediverene boyamaktan
git ıslanmak da yaraşır insana…
(İ.Deniz Aslan – Ayrılık da yakışmalı hayata)

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı