BİZ KALABALIKTA BİRBİRİMİZDEN UZAKTIK!
Kayısı kıvamında pişmiş günü, yavaş ve sakin göz hareketiyle maviye bandıra bandıra yaptım geç kahvaltımı, yanında yarım asır demlenmiş hayatım, ince belli can bardakta. Teninin güneşe satmış tahta masada, üçümüz oturuyoruz. Yorgun bedenim, dolu ruhum ve boş zihnim. Omuzlarımı evde bırakmışım, ohh bir ferahlık. Düşüncelerimi yoldaki kedilere
GEÇMİŞ YA GEÇMEMİŞSE
Günlerden bir ertesi Zaman; akşamın üzeri, gündüzün berisi Saat; güneşi çok geçe, aya az var Mevsim; yağmur altı, ceket içi askılı Kafa; hastane tozu, ilaç kokusu, yoğun bakım yeşili Beden; üç beş parça halinde yorgun 38 Elde, ikisi aileden şairden az satılmış, biri milli şairden çok satılmış
HAYAT NE YANA DÜŞER USTA
Sevda ne yana düşer usta Ölüm ne yana? Belki de yan yana, yana yana… Ölümden korkulur mu, sevmekten korkulduğu kadar? Hayat ne yana düşer usta? Ölümün kıyısında mı düşünürüz ancak bu hususta? Kaç sevda çıkar bir yırtıktan, Kaç yırtık sevda birbirine dikilir bir iğnenin ucunda? Tanrı aklımıza
MAYIS KURSAĞIMDA KALDI
Mayıs diyecektim, takınmış eflatun pelerinini, tüy gibi hafif, ırmak gibi serin, hıdrellez gibi bereketli, kedim gibi hareketli, içim gibi kıpır kıpır, ruhum gibi huzurla uzattı sarışın güzel başını diyecektim. Kadife gibi yumuşacık, yağmurun elleri gibi zarif, hayatın sırrını fısıldar gibi buğulu sesini almış da bize gelmiş Elif
ACIDAN GEÇMEYEN ŞİİRLER ÖKSÜZ ÖLÜRLER
Acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir diyor Sezen “Gidemem “ şarkısında. Acının içinden çıkmayan şiirler de biraz eksiktir. Acı, şiirin en lezzetli baharatı… İlk dizeyle birlikte, önce göze şöyle bir çiy serpip, dışarı çıkamadan genize doğru kayan, oradan yüreği ve mideyi aynı anda kavuran, kavrayan sıcak bir acı.
MİLATSIZ ZAMANLARIN MASALLARI
Nisan: Süryanice “bolluk, bereket, bahar” 7 Nisan ; mavinin yeşile taze vuslatı. Kavuşmanın sevinç gözyaşlarıyla yıkanmış billûr bir ufukta, güneşin erguvan bir hüzünle aradan çekilişi. Tarihin ilk 7 kilisesinden birinin içinde bulunmanın verdiği tuhaf bir dinginlik hali. Laodikeia; MÖ 130 yılında Seleukos Kralı II. Anthiokhos tarafından karısı
YOL VE ÖTESİ, BEN VE ÖTESİ…
Hayat, ne yapacağını hepimizden iyi biliyor. Sadece ona güvenmemizi istiyor, sessizce, şikâyetsizce… Ve ihtiyacın olanı muhtelif şekillerde karşına çıkarıveriyor ve sen o her neyse, karşılaştığında anlayıveriyorsun. Bu hafta öyle bir haftaydı sanki benim için. İçimde savaş, dışımda bahar, aklım karışık, yüreğim dolaşık, kendimle bir dargın bir barışık,
NASIL BİLİRDİNİZ?
Bir an evvel yolcu etme telaşıyla, alelacele verilmiş üç beş sela. Yuvasına ekmek taşıyan karıncalar gibi hummalı, kendince düzenli bir karmaşa, koşturmaca. Belediyenin, hiçbir hizmette olmadığı kadar seri çalışan taziye çadırı, pidesi ekibinin evin önüne yerleşmesi. Hafızada kalması istenen en güzel fotoğrafının acilen çoğaltılıp, toplu iğnelerle camiye
SUYA SABUNA DOKUNMADAN!
“Ben en hâkir bir insanı kardeş sayan bir ruhum; Bende esir yaratmayan bir Tanrı’ya iman var; Paçavralar altındaki yoksul, beni yaralar.” Mehmet Emin Yurdakul Suya sabuna dokunmadan, temiz gidilir mi dünyadan? Önce kire, sefalete, cehalete, eskiye, dolamamış testiye, doyamamış yetime, katrana bulanmış yeşile, çöpten aç çıkmış kediye
SAVAŞ , BARIŞ DEĞİLDİR
İkinci üniversite olarak Türk Dili ve Edebiyatı okuyorum ben Açık Öğretim Fakültesinde, daha önceleri de yazmıştım bunu. Hiçbir akademik ya da kariyer amacım yok. Sadece ilgim olan bir alanı daha yakından tanımak ve bilgilenmek, bu bilgilerden de üretirken faydalanmak için okuyorum. Pek kolay olmuyor tabii öğrencilik hayatından
YENİ NESİL BAKKALIN GÖZLERİ
Uzun boyunu taşıyamamış omuzları öne doğru çökmüş, bu sebeple solgun yeşil gözlerini kaşının altından baktırıyordu. Yüzündeki güzden kurtulabilmiş tek bahar o gözlerdi. Yaptığı işle henüz yabancıydılar birbirlerine, elinde eğreti duruyordu. Yeni nesil bakkal dükkânlarından birinde, yenice bakkal olmuştu belli ki ve muhtemel bu işi kendisine yakıştırmıyordu. Memlekette
HAYAT NEREYE SIĞAR?
Bir kareye sığar mı hayat? Ya çiriş çanağı bir kaşık suratın ortasını aydınlatan bir çift erken büyümüş yeşil göze sığar mı? Peki, kına yerine nasır yakılmış ellerin içine yorgunca yerleşmiş yüzde, yılların sürdüğü tarlaların arklarına sığabilir mi? Hayat günlerdir ağzına lokma girmemiş bir çocuğun cılız çığlığına sığmaz
ŞARTLAR ABİ
Mahallenin bıçkın delikanlısı “ŞARTLAR” diye biri var. Bütün mahalle ondan sorulur. Ödümüz kopar kendisinden, bir kaşı kalkık, gizemli, sağı solu belirsiz, kafasına göre idare eden bizi. Ondan izin almadan elimizi bile kıpırdatamayız. Şartlar müsaade ederse Şartlar değişirse Şartlara bağlı Şartlar izin vermedi… Bir de yetinmez bizi de
KARA CUMA DEDİKLERİ, İLLA SÖYLETİR BENİ
Dünyada 821 milyon İNSAN yetersiz beslenmiş olarak geçen yıl kayıtlara geçti! Yine dünyada BİZİM dediğimiz dünyada, ONLAR yani sanırım BAŞKA TANRI’NIN ÇOCUKLARI, her 5 saniyede bir ölüyorlar! AÇLIKTAN! Yemen’de, şurası hani burnumuzun dibi, yani komşumuz, yani BİZİM GİBİ MÜSLÜMAN da hani biz tokken aç yatan komşumuzun evinde,
DAĞLAR OYNAR MI YERİNDEN?
“dağlar sonra oynadı yerinden ve hallaçlar attı pamuğu fütursuzca…” A. Hamdi Tanpınar Tam da böyle oldu… Dağlar içimde oynadı yerinden, koskoca dağlar… Koptu aralarındaki sarsılmaz bağlar, kaya kaya, taş taş, toprak toprak üstüme döküldüler içimden kalkıp. Topladı hallaçlar kaya kaya, taş taş, toprak toprak dağılmış içimi, doing